bu konuşmamı sizlere bu eserle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga
ruhani açıdan sorgulanması gereken vasıfsız erkeklerin temaşaya doyamadığı, tanrının bile yanlışlıkla yarattığına dair hakkında birtakım spekülasyonların döndüğü, cinsel ilişki öncesinde erkek anüsüne nazaran nefasete erememiş iğrenç sıvıların gözlendiği, biyolojik olarak birçok hataya elverişli olmalarına karşın; müşkülpesent yapılarıyla zaten cüzi boyutlarda olan samimiyetlerini de yitiren hanımefendi yaratıkların üreme organını karşımıza alıp sakince konuşmaya çabalamaktır.
ben hayatımda böylesine fütursuz bir organ görmedim gaydaşlarım: dili var, ağzı yok.
o ne şirret bir organ, muhteviyatı ne kadar manasız bir parça öyle... tasarımı dahi hasbelkader bitirilebilmiş olmalıydı.
bu lanetlenmiş uzuvla bir ömür biteviye yaşamak niye? her birinin içerisine çimento dökülmeli, ya da teessüf edilmeli habersizce.
artık bu sabah daha fazla dayanamadım... yoldan geçen bir hanımefendiyi durdurdum ve durumu izah ederek vajinasını ödünç aldım. vajinayı streç bir filme sarıp cebime koydum. hanımefendiye söz vermiştim; vajikettosunun kalbini kırmayacak, nazik davranacaktım. vajikettosunu elit bir restorana götürüp karşıma diktim. şerefsizce gözlerime bakıyordu. bir an için suratına çatal saplamak istesem de, kendimi derhal teskin ederek sükunetimi korudum. hatta "ne içersin?" diye de ekledim. sessizliğini koruyarak bu nazik adımımı görmezden geldi. belki de onu sahibesinden ayırdığım için bana öfke duyuyordu. daha fazla uzatmayarak konuya girdim:
- merhaba iğrenç mahluk, ben pembe tolga. bu müstesna üslubum sizi yanıltmasın; sizden nefret ediyorum. sessizliğinizle nüktedan bir kişiliğe sahip olduğunuz fikrine vasıl olmamı düşünüyorsanız size teessüf ederim. derhal aklınızdan bu fikri çıkarınız.
muhayyileme bile sığmıyor; kendinizi dünyanın incisi sanmaya utanmıyor musunuz? günahlarla bezenmiş bir organ oluşunuz hiç kahretmiyor mu sizi! ne utanmaz bir varlıksınız. sizin yüzünüzden çıkan binlerce savaş, katledilen onlarca oğlan beden, uğrunuza açılan zührevi hastalıklar polikliniği... bunların hesabını nasıl vereceksiniz cevap verin bana!
cevap veremedi...
çok sinirlendim. sağ arka cebimden çıkardığım beyzbol sopamla klitorisine ölümcül bir darbe indirdim. içimdeki kin bitmek bilmiyor, ölümcül darbelerime bir yenisini ekliyordum. en sonunda adavetin coşkusuyla onu yere atıp topuklarımla çiğnedim. nihayet onu yenmiştim. vajinanın sahibi hanımefendi ise feryatlar içerisinde karşı kaldırımdan üzerime doğru koşmaya başladı. kahkahalar eşliğinde ona "nanik" işareti yaparak uzak diyarlara hicret ettim.
topuklarımda bir çift kan izinden başka hiçbir şey takip etmiyordu bedenimi. huzurumu yine kimseler iştira edememişti.
ne de güzel bir gündü oysaki... bilahare kaçtım, kaçtım ve kaçtım.
hiç de ağlamadım, gocunmadım.
her biri ölse keşke.
adamakıllı derken enine boyu tüm çıplaklığı ile konuyu ele almak gerekir. yani diyeceksin birer sandalye çekip otur kardeşim şuraya, senin derdin ne, neticede bir bağırsak ucusun, tüm dünyayı elinde tutuyorsun. senin için ne canlar yanıyor, ne yiğitler öteki dünyayı boyluyor. in misin cin misin ? bu süksen havan kime ? bakalım ne diyecek.
muhtemel arkadaş şişenin dibini fazlasıyla görmüş olabilir. yoksa vajina ile muhabbet akıl kârı olmasa gerek...
-benden fazla itibar gördüğün bu dünyada yaşamak nasıl bir duygu?
+(ses yok)
-o kadar da coolsun ki cevap bile vermiyosun vay anasını ya...
+(ses yok...)
-seni alkışlıyorum başarıların devamını diliyorum.
+eyvallah abi.
-rica ederim.