her haltta taraf olma ve sonuna kadar arkasında durma gereği duymamızdır. hiç haberinin olmadığı bir konuda, kardeş bak sen sonuna kadar destekliyorsun onları ama onlar böyle böyle yaptı dediğinde o kardeşten "mutlaka bir açıklaması vardır, ortaya çıkar" cevabını almaktır medeni olamamamızın sebebi. internet diye bir şey var, aç oku, internetten haber okumak bedava. hürriyet oku, yenişafak, zaman, akit, posta, taraf vs. ne kadar gazete varsa bak.
daha dün okudum, haber7 sitesinde bir yazar kabataş görüntüleri için temizlenmiş, ayıklanmış 2 dakikalık görüntü yazmış. uzun görüntüler ne zaman çıkacak, hazırlanması vakit mi alıyor diyor. bu insan köşe yazarı, milyonlar okuyor. nasıl olur da 18 dakikalık görüntüden haberi olmaz. sen sadece bu yazarı okursan elbette sonuna kadar haklı olursun, çünkü bilgin o kadar. olması gereken her şeyden haberdar olmak, düşünmek, mantıklı olmak.
aynı şekilde radikal gazetesinin haberlerinde de bu kabataş için farklı şeyler yazıyor. sadece radikal okuyan birisi de sonuna kadar nefret eder başörtülülerden gayet doğal.
kısacası kimsenin etkisinde kalmadan, kendi kendine mantık yürütebilen, düşünebilen, olaylara saplantılı biri olarak değil de tarafsız bakan insanlar olduğumuzda medeni toplum oluruz.
kollektif akıl geliştirememek.
birey kalitesini arttıramamak.
taşradan gelen insanların eğilimlerinin ve bu eğilimleri değiştirmeye olan dirençlerinin yüksek olması .
ebu suud zihniyetinin devam etmesidir.
nedir bu zihniyet belirtelim. birilerinin çıkarlarını, sanki çoğunluğun menfaati ve dinin geregi olarak görmek, göstermek. bugün yapılan haksızlıkların dahi, toplumsal bilinçaltında tepki oluşturmaması ve kabul görmesi için dini motifler her güç sahibi tarafından kullanılmaktadır. bu kişiden ziyade toplumun vicdaninı incitmemek içindir.
örnekleyecek olursak; devletin açtığı bir ıhaleyi ele alalim. müslüman olup, din işlerine maddi yardım sağlayan a kişisi ile dini gereksinimlerle alakadar olmayan b kişisi bu ihaleye girdiğinde, a kişisini kazanması için her türlü yolsuzluk mubah görülebiliyor. o sebeble, kuran kursu yaptıran, imamhatip açtıran a, hileyle de olsa bu ranta sahip oluyor. b kişisi alırsa, dine ve dindara bir faydasi olmayacaktir. egemen sinif icerisinde bunun doğru bir yaklaşım olduğuna inanan kadar, bu fikri sadece kullananlar da vardır.
egitimli insana hükmetmek diğerlerine nazaran çok daha zordur. devletin bekaası için oldugu iddia edilen ancak bir kısma haksızlık olan yaptırımlara eğitimli karşı çıkar. bu yüzdendir ki dini eğitim ilmi eğitimin önüne gecirilmek, aydınlık bir nesil yerine dindar bir nesil yetiştirilmek istenmektedir.
din olgusu her daim egemenlerin elinde, toplumu yönlendirme amaçlı bir araç olmuştur. feyizli bir abimizin dedigi, "din kitlelerin afyonudur" vecizesi, ışte tam bu noktada doğruluğunu ispat etmektedir. yani afyon olan din değil, dinin kullanılıyor olmasıdır.
bir sürü nedeni vardır, bu nedenlerin oluşturduğu yerleşik ve kitlesel ön yargıları kırmayı bırakın başarmak, denemek bile milyonları delirtebilir, yine en makul öğrenme biçimi olan tecrübeye başvurmak gerekmektedir, ayrıca bin yılın gazı bir günde alınmaz, cehalet kendi başına yeterli olmaz, şu domino görünümlü yanlış aile terbiyelerine de el atılmalıdır.
medeni toplum olma adına atılacak tüm adımların öncelikle batı refaranslı olması konusu teoride önemlidir. batının geçtiği çizgiden geçmeden modernleşilemeyeceği ve bu ölçüde medenileşemeyeceği konusu hayli tartışmalıdır.
medeniyet bir kent kültürü ise kentte yaşayanların bu kültüre adapte olamamasının nedenleri incelenmelidir. sanayileşememiş toplumlarda kente göçen ve istihdam edilemeyen yığınlar perifere yerleşip kent kültürünü de sabote etmekteyken bu kesimin güncel anlamda en yüksek oy getirisi olan potansiyeli de siyasetçiler için her dönemde önemli olmuştur.
gecekondulaşmayı önleyecek politikalar geliştirip uygulamaktansa varos tabir edilen kültürden beslenen kesimleri mobilize ederek iktidara oynamak türk siyasetinde geçerli bir akçe olduğunu kanıtlamıştır.