bir dolmuş hatırasıdır.
yaklaşık 15 dakikalık bir bekleyişin ardından sırayla dolmuşa binerken türbanlının biri önünüme geçip yaptı yapacağı çirkefliği, milletin orasına burasına sürtünerek gitti oturdu şöförün arkasındaki koltuğa, ayıplamalardan hiç rahatsız olmadan.
neyse hepimiz bir şekilde bindik, dolmuşun kapısı kapandı. para çıkarmayla karışık etraftakileri kesme ritüeli başladı. baktım, türbanlı karakter bir yanındaki dekolteli kadının dekoltesine bakıyor nefretle, bir de ayakta duran uzun boylu delikanlının düğmeleri açılmış kıllı göğsüne bakıyor tutku ve özlemle. uzun boylu delikanlı parasını çıkarıp yerine oturduktan sonra ben aldım onun yerini.
o an yakışıklı olmamayı, çarşaflar içinde olmayı, kirli kara boyalara sürünmüş olmayı, hatta yok olmayı diledim. ama kader yapmıştı yapacağını. kadının gözleri bana kaydı sinsice. mide bulandırıcı bir izlenme hissi ve heyecanla, bozukluk arıyordum ceplerimde, buldum. hayatımın hatasıydı. keşke bulmasaydım. şöföre uzatırken parayı, ani bir fren sonucu kendimi türbanlının kucağında buldum. 'ayh' dedi, ama resmen bir eli toplarımı avuçluyordu, kısacık bir an o iğrenç nefesini ensemde hissettim ve belli belirsiz pardon diyerek hızlıca kalktım.
utanarak arkaya geçtim. suratını görmek istemiyordum ama gözüm o tarafa kaydı. ona bakmamaya çalıştım ama neye yarar? camda yansımasını gördüm, sırıtıyordu.