ilkokuldan itibaren, hep aynı yalanlarla uyutuldu türkiye. "almanya yenildiği için biz de yenik sayıldık"tan tutun, türkiye'nin zengin tatlı su kaynaklarına kadar, noktasına bile dokunmadan aynı cümlelerle uyutulduk okul kitaplarında.
aslında bir nevi beyin yıkamaydı bunlar. çünkü aynı cümleleri tekrar tekrar her sınıfta ezberletince çocuklara*, bir süre sonra insanlar bu olaylar hakkında araştırma yapmayı, yorum yapmayı bile kesiyorlar. yorum yapamıyorlar çünkü o konu hakkındaki tek bilgileri, ilkokulda, ortaokulda, hatta lisede beyne sokulan o cümlelerden ibarettir.
"fatih, dahiyane bir askeri strateji ile gemileri tek gecede karadan yürüttü", "ulubatlı hasan, ilk bayrağı istanbul surlarına dikti". tarih kitaplarında hep efsanelere, kahramanlara dikkat çekildi, neden-sonuç ilişkisinden çok "vay anuna koyım, ne milletmişiz ulan, fatihin kanı damarlarımda akıyor benim, vatan millet sakarya ulan!!" gibi gaza getirici çok da önemli olmayan bilgilerle beyinleri yıkandı canım ülkemin güzel insanlarının.
bunların sonucu olarak da, kafatasçı zihniyet gelişti tabi ki de. her sene istanbul'un fethi neden büyük coşkuyla kutlanmaktadır? savaşla, adam öldürmeyle elde edilen bir başarı(!) büyük coşkuyla kutlanmakta, o kutlamalarda bile hala aynı cümleler(karadan yürütme olayları falan işte) kullanılmakta. ki bu savaş bir bağımsızlık savaşı değil, bir zorla zaptetme savaşı olduğu halde.
sen küçüklükten beri savaşı o kadar güzel bir şeymiş gibi öğretmektesin ki çocuklarına, o çocuklar savaşlardan ders çıkarmak yerine, gaza gelmekte, hayal dünyasında yaşamaya başlamaktadırlar.
sadece tarih için bu böyle? hayır, coğrafya da ondan eksik kalmıyor. "3 tarafı denizlerle çevrili ülkemiz", hatırlıyorsunuz dimi? aynı cümle, aynı ezber, aynı beyin yıkama. diyeceksiniz şimdi bana, 3 tarafı çevrili işte ülkenin neyi sorguluyorsun? ben bunun bize veriliş şeklini sorguluyorum.
ve işte en büyük yalanlardan birisi: bir tatlısular ülkesi olarak türkiye. 3 tarafı denizlerle çevrili ülkem diyince, o taptaze içi daha doldurulmamış beyinler ne bilsinler, ülkenin etrafındaki bu mavilikleri de kullanılabilir su olarak düşünüyorlar.
hadi tamam eçtim bu 3 taraf muhabbetini, sadece tatlısular olarak bakalım olaya. "akarsulardan zengin ülkemizin en uzun nehri kızılırmak'tır.", nesnel bir bilgi verilirken bile, beyin yıkama devam ediyor. "gap, ülkemizin en büyük projelerinden birisi olup, tamamlandığında o bölgenin kalkınmasında büyük rol üstlenecektir." bir türlü bitemedi şu gap, adamlar da cümleleri değiştirme gerekliliği duymuyorlar tabi.
tatlısu bakımından zengin miyiz peki gerçekten? suudi arabistan'a göre zenginiz sanırım evet. susuzluktan kıvranan bir sürü afrika ülkesine göre de zenginiz galiba. peki ama, biz ülkemizi bunlarla mı kıyaslıyoruz? bunlar mıdır bizim denk almamız gereken? hani çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacaktık, o zaman o seviyedeki ülkelere baksak ya?
avrupa, özellikle batı avrupa, iklimi dolayısıyla çok fazla yağış alır. adamların ülkelerine sürekli yağmur yağıyor. oraya giderseniz de görürsünüz zaten, her taraf ormanlık. "gavur koruyo abi, bizim gibi kesmiyor ormanlarını" bunun da etkisi var tabi, ama asıl etken yağışlar. adamlarda orman çok bol, yağışlar besliyor çünkü. yani karadeniz bölgesini alın, bütün avrupaya yayın. adamlar o kadar rahatlar ki su konusunda, hollanda'da kazdığın yerden su çıkıyor mesela. bu yüzden de her tarafa yapay kanallar açmış adamlar. su nasılsa bok. bu ülkelerle kıyaslayınca bizim tatlısudan zengin ülkemiz ne durumda?
"iç anadolu bölgesi'nin güneydoğu anadol bölgesi hariç her bölgeyle sınırı vardır." ne mutlu iç anadolu bölgesine. peki iç anadolu bölgesindeki çölleşme ne alemde? sulardan zengin ülkede çölleşme olur mu hiç? güneydoğudaki kuraklık ne alemde?
marmaraya geçelim. güzelim, caaanım trakyam. ergene'nin beslediği topraklar. "burada kuraklık mı var?", yok tabii ki de. o özel nehir, trakya'nın aort'u gibidir, besler her tarafını. peki ergene'yi kim besliyor? deri fabrikaları, sanayi artıkları.. şu anda ergene'nin durumu vahimden de vahimdir. arabayla bir kolunun üzerindeki köprüden geçerken, arabanızın camını açmasanız bile o iğrenç kokular geliyor burnunuzdaki koku organına yapışıyor. bowman bezlerinden salınan seröz sıvıya da ihtiyaç duymadan hem de, o kadar keskin çünkü. bok götürüyor ergeneyi, ve biz bu suları tarımda kullanıyoruz, içmede kullanıyoruz. bu su kullanılır mı?
kısacası, türkiye tatlı su bakımından abartıldığı kadar iyi durumda değildir. hatta mevcut su kaynaklarını daha da kötü kullanarak, kendisini git gide daha zor duruma sokmaktadır. sularını kirletmektedir. ama temiz beyinlere aynı beyin yıkama sürdüğü için, yetişen nesiller hep pollyanna havasında büyümekteler, kimse tehlikenin farkına varmadan aynen devam..