yeryüzündeki tüm sevgilerin aşkların yaşanmışlıkların ılık bi yaz düşünde kasıkları örten kırağı gibi bedeni yavaş yavaş uyandırıp ruhu katıla katıla titretmesi. gözlerimi belerterek sözcüklerin ardına akıp öylece durması. hayır hayır sevgi değil bu, aşk, hiç değil. bu, sanırım sarı-kırmızı-mavi rengin karışık olarak dizildiği akıl küpünde, renkleri yanlış hatırlıyor olabilirim , adını da, ayrıca bi renk daha vardı galiba, ama küp şeklinde olduğu doğru, işte bu zımbırtıyı ilk hamlede doğru oturtmak gibi bişey. ya da yıllarca uğraşıp tek rengi bile yan yana getirememek. ikisinde de aynı histerik tutku söz konusu. adının geçtiği her yerde uluyan bi kalp bulmak...
sana ait her şeye çok fena tutuldum. eğer bi başlık açmışsan sol frame den hiç inmesin istiyor,
ama birileri altına girince da kıskanıyorum. lakin her şeyin bi sonu olduğu gibi zamanı gelip
kaybolup gittiğinde başlığın, kahrolan gene ben oluyorum. hangi yazılara başlıklara konulara
meyilin varsa araştırıp öğreniyorum. seninle farklı bi anlam kazanıyor hiç tanımadığım ya da
tanıyıp da yok saydığım ideolijiler tespitler olaylar, seni ilgilendiren ne varsa artık bebeğim...
anla işte beni mahcup olmamak istemiyorum canım sana. beni affetmen tek arzum. tüm
pisliklerimden arınıp geliyorum sana. bi gün, çok uzak ya da yakın, sana "gidiyoruz" diye mesaj
atacağım ve sen "nereye" bile demeden hemen "tamam" diyeceksin. bu mesajın tek bi cevabı var zaten, aksi olduğunda peşi gelmez, öylece silinir giderim hayatından.
artık öyle eskisi gibi yazamıyorum zaten. içimde bi yerlerde sen varsın çünkü. tekrar tekrar
okuyorsun yazdıklarımı. kızıyorsun bana. seni seviyorum. seni seviyorum. hiç aralık vermeden
söylüyorum bunu. bi sözlük yazarına tutulmak çok fena bişeymiş. böbreklerimden birini
kaybettiğim bu nemrut hastane odasında, inan ki tek tesellim senin o alegori kokan fesleğen soslu
yitik cümlelerin. hep yaz olur mu esmerim, hiç durma, türkiye'de istanbul ne ise, ne ise hiç
başlamıyım, her neyse...