hiç gülümsemediği kadar gülümsettiğimi söyledi bir gün bana,
gülümsemenin zaten kendisine çok yakıştığını, benden dolayı gülümsediği zaman ise içinde karıncalanan duygularının kelebek
kanat çırpışı gibi hissettiğini anlattı.
biraz da tenini ısıtabilecek şekilde titreyen bacaklarına bir anlam veremediğini, tanımadığı bilmediği bir adamın kendini nasıl böyle
etkileyebileceğini, korktuğunu, ancak boğazının kurumasına, teninin terlemesine, geceleri uyuyamamasına bir anlam veremiyordu ki
rüyasında ne hikmettir bir bedene büründü o hayali sevgili.
onu istiyordu içinde. içinde derken onun bedeni içinde onun acısını hissederek ona kendi sevgisini verebilecek bir duygu
bir his verebilmek, hayatın anlamsız kargaşalarından uzakta bir hayat yaşamak arzusu ve eğer bu o olsa ne olurdu.
neden bunlar böyle değilde, tanıyormuş gibi yaklaştığımız hayattan alamadığımız dersler ile hüzün çöker içimize.
emin olmam için de yemen de etmişti. ancak yeminlere inanmadığımı unutmuştu yada o kadar bir büyük bir duygu ile anlatmak istiyordu ki
bana bahsettiği gülümserken o gamzelerinin güzelliğinin üzerine ant içse inanırdım zaten.
o güzel tarifi ise kendinden güzel bir anlatım ile erkekliğimi uyardı hiç istemesemde bu düşünce de onu böyle masum hissetmek isterken.
ve sonra o da bu masumiyeti bir tarafa bırakıp yanında "ben" niyetine sarıldığı yastık ile uyuya kalmıştı ve rüyasında
dokunan adamı düşündü o sabah kalktığında
ve gül reçeli kahvaltısı ısmarladı kendisine tarihin eski yolculuklarına göndermeler yaparak...
rüyasındaki son sözleri hatırladı çayını yudumlarken:
"madem isterdin dur ben sana birazcık tarif edeyim;
şöyle ki sol yanağımdakı sağ yanağımdakinden daha az,
daha içten gülümseyince görülen gamzem bile çıktı şiirini okurken".
rüya mıydı, gerçek miydi ? anlayamadan hayatına devam etti, bilinmeyen yolculuklara.
seni olduğun gibi sevecek,ve senin beni sevmen için bir sebep atamayacağın yaştayım.
senin istediğin yaştayım,kaç yaşında olmamı istiyorsan o benim yaşım,senin yaşın,benim yaşım doğum günüm ise
senin beni sevdiğin gündür.
bir daha düşün bence şimdi akranların ile mi yoksa benim ile mi daha yoğun ve farklı şeyler konuşabilirsin? duygulanabilirsin?
deneyim dediğimiz şey; zaman ile yaşadıklarımızın üstüne kattığı şeylerdir. bazen bunu bire bir kendin yaşamak zorunda kalırsın. bazen de ;bir deneyimlisinden tecrübe edinir, işine gelirse bir zaman kullanırsın.
şimdi inan senin olduğun bir zaman diliminde ben de olmak isterdim, ancak o zaman alacağım zevk ile şimdiki aldığım zevk benim için aynı olacaktı.
şimdi ki gibi rahat ve yakın hissedecektim kendimi sana karşı, senin aksine.!
ama sen benimle görüşmeye devam edersen aramızda yaş farkı kalmaz, önemli olana; beyinlerin frekansına önem vermeye başlar ve mutluluğu bu noktada zevk ile aramaya devam edersin.
belki ömür boyu ben senin yüzünü görmeyeceğim, bilmeyeceğim senin gülüşündeki tebessümü!
ancak ben bileceğim ki sen diye biri var, sen oldun bir zaman bu hayatta.
sen bir zaman geldiğinde önceliklerin benden uzakta bir yere odaklandığında üzülmeyeceğim yanımda olmadığın için,
sevindiğim şey ise senin de bir dünyan olduğu gerçeğini unutmayacağım, sen de unutmaz isen bu dünyada bir insan vardı ve ben onun ne kadar yüzünü görmesem de o benim bir parçam, o benim adını koyamadığım duygularımın türk dilinde ki telaffuzu dersin,
gözlerimden öpermiş gibi düşünürsün.
soğuk grimsi bir metalin hissini alır gibi.
kalırsın sağlıcakla bir daha hiç görüşülemeyecekmiş gibi.
gülümsemeni görmeyi çok isterim,
ancak bu yalnızca bir istek.
gösterme yüzünü.
bir merak ile hissedebilmek seni,
gözlerinin ışıltısını kavrayabilmek,
seni, sevindirebilmişsem, ne güzel,
üstelik yalnızca bir yazıdan ibaretken konuşmalarımız.
anlamak istemek, tanımaya çalışmak için büyük kelimeler harcamış bir insana atıfta bulunmaktır.
bir nevi tüm gösterdiği emeğe hakarettir.
bu sebepten dolayı ve görüştüğü sürekli duygularını saklarken kendisi tüm
açıklığı ile kurgusallığa büründürdüğü duyguları aktarabilmiş ve biraz samimi duygu beklemektedir.
duygu yüklü bir insanın içinde ki duyguları, yaşanmamışlıkları, yaşamak istediklerini anlatabilme çabasında kendisine bu atıf ile haksızlık edildiğini anlatmaya çalışılmıştır.
okunmayan mektuplar okunmuştur.
biraz kurgu, biraz gerçek, biraz istek, biraz arzu, biraz yazarlık biraz kendini sorgulama biraz karşı tarafı sorgulama sonuçta bizi biz yapan değerlere ulaşabilme çabasıdır kendimizi anlatabilmek.
size, sana, ona bir şekilde kavuşulur, kavuşulmaz, ancak fazlası istenmemişken sizden sohbet etmenin güzelliklerini bacaklarınız arasında aramayan bir erkektir bunları yazan ve bir sevda manifesto su dur bu.