bir starbucks günlüğü

entry1 galeri0
    1.
  1. sevgili günlük;

    madem sözlüğü aristokrasi'ye, varoşa, burjuvazi'ye, fenerbahçe'ye, galatasara'ya kısaca boka batırdınız, ben de birkaç kelam edeyim. özel isimlerin sonundaki eklerin tırnak işareti ile ayrılması gerektiğini biliyorum. fakat klavyem bozuk. ' karakteri çıkmıyor. çıkıyormuş lan. dur ayırayım. kahretsin.
    dur bi sn, bi sigara içeyim önce.

    şimdi dostlarım, öncelikle bu hikayedeki mal benim. o starbucks denen yere hayatımda bir kere gittim, o da ilk gidişimdi. zaten bir kere gittiysem ikinci gidişim olamaz değil mi? bu starbucks denen s.k, samimiyetin olmadığı, gösteriş budalalığının ayyuka çıktığı bir yer olarak kazındı hafızama. diyeceksin ki, 'lan bir kere gitmişsin, ne yaftalıyosun?' haklısın aslında.

    bir gün kendime yuva bellediğim bir parkta oturmuş, sigara içiyorum. geleni geçeni izliyorum falan, huzurluyum anlayacağın., beraber takıldığım arkadaşlarım geldi aniden. dediler ki 'yürü la starbuk'a gidek' starbuk ne amına koyum? karşıma geçmiş starbuk diyö andaval. neyse, bu ani kararın kaynağını araştırmak maksadıyla birkaç soru sordum bunlara. dediler ki 'kızlar var kızlar' yahu kız dediğin her yerde var ulan. neyse bunlar allem etti, kallem etti, yetmedi bir de önümde striptiz yaptı, ben anca ikna oldum. kalktık gittik o starbucks dedikleri yere.
    kapıda bizi giydiği kıyafet 'ben zenginim ulan' diye bağıran bir abi karşıladı. adeta bir işadamıydı. sonradan öğrendik ki bu herif garsonmuş. zaten hayatımda iki ortama girmekten çekindim. garsonları benden daha şık olan mekanlar ve kapısının önünde şişman bir aşçı heykeli olanlar. garson korkusunu bir şekilde yenerdim de, o aşçıya kıldım arkadaş. rüyalarıma falan giriyordu o dombili geceleri.

    anyway, bu toprakağası kılıklı garson bizi içeriye aldı, bir masa çökertti. bir de menü tutuşturdu elimize, sonra gitti. cüzdanı kendisini 3 adım geriden takip ediyordu. o derece şişkin. lan bakıyorum menüye, bi s.k anlamıyorum. yaz aylarında turist düşürmeye yetecek kadar ingilizce falan da biliyorum, kendimi dil biliyo sayıyorum. lan el kadar menü maymun etti beni orda. kafiymiş, krimmiş, kılmış, yünmüş. en ucuzunu sipariş ettim. bir bardak içerisinde kahve geldi. bardağın üzerinde 'dikkat içeceğiniz sıcaktır, yavaş için' gibisinden bir şey yazıyordu.

    gerizekalı mıyım lan ben? içeceğimiz sıcakmış. duman çıkıyor üstünden abura koyim, ne dikkati? altındaki camı buğulandırdı, ne sıcağı? içeceğimiz sıcakmışmış.. kodumun entelleri. adamlar sizi gerizekalı bellemiş olm, siz hala gidin skindirik kahvelere milyonlarca para bayılın. ilk şoku atlattım, dikkat sıcak olan kahvemi buyurdukları gibi yavaşça içmeye başladım. 'annem daha güzel kahve yapıyor lan, üstelik bedava' dedim arkadaşlarıma. 'annen bu kadar kızı bir araya toplayabiliyo mu ehehe mehehe' diye güldüler bana. pezevenk mi lan benim anam? canım anam. dikkat sıcak kahvemi suratlarına dökesim geldi, yapamadım. çok para bayılmıştım zira, dökemezdim onu. bilahare batak masasında çay döktüm taşaklarının üstüne, o da öyle bir anı olarak kaldı.

    ulan bakıyorum çevreme, bir sürü cins toplanmış kahve içiyolar. içtikleri kahvenin parasında gözüm yok, para onların lan bana ne, beni rahatsız eden o şekilsiz sırıtışları, aptal bakışlarıydı. 'madem starbuckstayız o zaman entel görünmeliyiz' dercesine konuşuyorlardı. yok piyasalar durgunmuşmuş, yok kafka yalnızmışmış. lan bu yüz yıllık geyikleri yapmak için mi geliyosunuz buraya? ha bankacı kılıklı, taşak sahibi amcalar ve bankacı kılıklı mecazi taşak sahibi teyzeler de vardı, onları tenzih ederim. onların parası çok, harcayacak yer arıyorlar.

    peki sana noluyor lan serhat? sana noluyor erman? g.tündeki don delik, neden oyuncak oluyosun lan kapitalizme? hırt. kız görmek için gittiğimiz o salak mekanda insanlar bize dışlayıcı, aşağılayıcı bakışlar attılar. kahvesinin üstüne 'dikkat sıcaktır' yazılan adam bana aşağılayıcı bakış atıyor, de siktirsin. hiç oralı olmadım tabii. bir an önce dikkat sıcak kahvemi bitirip çıkmak istiyordum. ama arkadaşlarım aynı fikirde değildi. hayatı boyunca ağzından futbol, kadın, porno minvalli olmayan kelam çıkmamış adamlar, masayı çevrelemiş dosyoyevski diyor, tolstyor diyor, tiyatro diyordu. noluyordu lan? dostoyevski'nin savaş ve barış'ını çok sevmişmiş. demet akalın'ın fear of the dark'ın bayılıyorum ben de. gece yatağıma girdiğimde hep onu okuyorum.

    ortamın eziği bendim. yan masadakilerin de onları duyabilmesi için tartıştıkları felsefi konuları kulağında kulaklık olduğu halde konuşmaya çalışan adamlar gibi tepkiler vererek karşılıyorlardı.

    dup dıss dup dıss
    - abi naber?
    + neeeee?!?!

    gıy goy gıy (starbucks müziği)
    - levs tolstoy çok iyi bir sosyoloktuu

    tamam sosyoloktu da, g.tüne şişe mi soktu, ne bağırıyosun hayvan evladı?
    'ee artemis anlat' dedi canayakın olmaya çalışan birisi.. 'çişim geldi' dedim.. 'ehehe mehehe'
    bu öküzler etraftakilerin de dikkatini çekmişti, rahatsız bakışları hissediyordum üzerimde. 'nerden çıktı bu kırolar' dercesine kahve içiyordu karşı masadaki karı. 'ben gerizekalıyım' dercesine döktü sonra tabii o kahveyi. 'bence de' dercesine kendi kahvemi yudumladım akabinde.
    müthiş sıkılmıştım etraftaki baskıdan. duvarlar üzerime üzerime geliyordu. anlamsız bir sidik yarışıdır kopuyordu etrafımda. kültürel birikimini masaya kusmaya yeminliydi sanki tüm kafe. dışarıya çıkınca 'içerdeki karılar ne güzeldi lan' diyeceklerini bilmesem, ben bile inanacaktım bunların konuşabildiğine.
    ortamın maymunu, bir süre sonra tahammül sınırının sonuna geldi ve 'ben gidiyorum' dedi. giderken boşalmış kahve bardağının üzerine 'dikkat! boş bardaktır, dibini yalayabilirsiniz' yazdı. insanların bilgilendirilmeye ihtiyacı vardı zira.

    kıro kisvesiyle oturduğum tek ortamdı lan orası. belki öyleydim ama karşısındaki insana kıro diyebilecek kadar alçalmış herifler neydi, onun cevabını bulamadım hala..
    9 ...
© 2025 uludağ sözlük