bir sokak lambasının anıları

entry9 galeri0 video1
    1.
  1. alalade, belki de önünden geçtiğinizde bile fark etmediğiniz bir sokak lambasının anılarıdır.
    sokak lambalarının hepsinin yeryüzünden silindiğini düşünsenize... dünya ne kadar karanlık bir yer olurdu geceleri.
    aslında bir şey itiraf edeyim mi, ben insanken sokak lambalarından nefret ederdim! belki de budur benim ironim...
    ışıklarıyla yıldızları örterlerdi, göremezdim. sonra anladım ki bizim elimizde değilmiş. hatta ben lambayken bile yıldızları izlemeyi çok sevdim. elektrikler kesinince ise sevincimi paylaşabileceğim bir dostum bile yoktu.

    bir sokak lambası, tahmin ettiğinizden çok çok daha fazla şey yaşamış olabilir, çok fazla şey görmüş, duymuş olabilir. anıları belki de sizinkileri katlayacak düzeydedir.

    uzun süre lamba olarak kaldım. aynı yerde kıpırdamadan etrafı inceleme olanağınız olsaydı elinizde, n'apardınız? insan sarrafı oldum dediğimde de inanmıyorlar şimdi. ben olmayayım da kim olsun?

    keşke aramızda ben gibi başkaları da olsa da onlar da paylaşabilse anılarını. umarım bu başlıkta yapayalnız kalmam.

    onlarca yıl önceydi, kara bir kış gecesi benim boyuma rağmen değemediğim o yüce, yüksek gökyüzünden düşen kar tanelerini hizzama geldiklerinde aydınlatıyordum yine. ankaradaydım, kar tipisi bittikten sonra ayazı kesilmişti. kar taneleri ağır ağır, acelesiz düşüyordu yer yüzündeki milyarlarca kardeşlerinin üstüne.
    onları izliyor, onları inceliyordum ben de. benim için en zevkli geçen mevsimdir kış. seyirliği çoktur, sıkılmam. hele kar yağıyorsa daha mutlusu yoktur benim için.
    ben kar tanelerinin güzelliğini izlerken, 2 çocuk koşa geldi umarsızca o eşsiz karları eziyorlardı. akşamın karanlığında çocuk cıvıltısı, karanlığı ortadan ikiye bölen bir gökkuşağı gibidir. ya da benim için öyleydi. gülümseyerek izliyordum manzarayı. ışığım fevkalade güzel tamamlıyordu bu tabloyu. çocuklar dibimde oynuyor, anne ve babası onlardan bir kaç adım geride onları izliyordu.
    yürümeye devam etti 1 fazlalıklı çekirdek aile. cıvıltılar git gide azalırken gökyüzüne baktım, yıldızlar apaçık ortada benimle birlikte aydınlatıyorlardı etraflarını.
    acaba ben de bir yıldız mı olmuştum? dünyaya hapsolmuş biçare bir yıldız. halbuki onlara eşlik edebilseydim, çok mu özgür olurdum? sonra vaz geçtim, uzayın karanlığı aydınlatılamayacak kadar büyüktür. ve ben karanlıkları sevmem. hem de hiç sevmem.
    karşımdaki ağaca baktım, kahverengi dalları çırılçıplaktı. üstünde kalan 1-2 yaprak da kımıldamıyordu. rüzgarsız, sessiz, sakin, bembeyaz bir geceden daha güzel ne olabilir ki?
    belki şöyle bir müzik de olsaydı o gün, daha hoş bir gece olurdu benim için. sonra sıcak şarap! evet sıcak şarabım da olsaydı keşke.
    ama yine de mutluydum o günlerde. yetinmeyi bilmeli bir lamba. aksi takdirde mutsuzlukla geçer tüm ömrü...

    http://www.youtube.com/watch?v=s5K5HPlAbPY
    6 ...
  2. 2.
  3. mayıs ayı bugün gelmiş gibi görünüyor... son bir kaç gündür yeni bahara yakışmayan günler yaşadık. lakin ben yağmuru severim. çok severim hem de. çimin, toprağın ve yeni açan taze çiçeklerin o mis, tatlı kokusunu ancak yağmur en doğallıyla açığa çıkarabilir.
    ben bir sokak lambasıyken, salt beton yığınları içinde değildim. bu sebepten ötürü kendimi şanslı görmüşümdür hep. yanımda çokça ve boyumca ağaçlar, yemyeşil çimler ve minik çiçekler de vardı. o minik çiçeklerin kokusu benim boyuma yetişmediği zamanlarda, yağmur imdadıma yetişir, kokuları gökyüzüne dek çıkarıverirdi.
    böyle tatlı bahar yağmuru dolu günler bana o mayhoş haftalarımı anımsattı.
    yağmur yumuşak yumuşak yağar ve asla üşütmezdi.
    gerçi bu genellikle nisan ayında meydana gelir, adı da meşhur nisan yağmurları olurdu. şimdi mevsimler birer ibre atmış görünüyor.
    bir beton yığını olarak, betonlardan hep nefret etmişimdir! koca koca binalar, önümde yaz sıcağıyla kavrulan asfaltlar, yapay renkli duvarlar...
    arkamdaki ve yanımdaki bahçe olmasa inanın tahammül edemezdim! karşımda da bir orman manzarası vardı bir zamanlar...
    tam karşımda koyu rnekli çam ağaçlarının oluşturduğu mükemmel tepelik, kış aylarında bembeyaza boyanıyor, sıcakta da eşsiz bir renk cümbüşü yaratıyordu.
    sonra, tamı tamına 3 buçuk ayda tam karşıma 3 bina dikiverdiler. o kadar çabuk oldu ki, alışmam mümkün değildi. ne bir ağaç görüyor ne de o kozalakların hayat veren kokusunu duyabiliyordum artık. kuş cıvıltıları bile uzaklaşmıştı sanki.
    işte o günlerden sonra yanımdaki minik bahçelerle yetinmeyi öğrendim.
    bir direk olmak zaten yetinmeği öğrenmek demektir. hiçbir zaman istediğiniz gerçekleşmez. doğa kanunlarına aykırıdır bir kere. hiç ayaklanıp kollarını aça aça koşabilen bir sokak lambası gördünüz mü? ya da yolun tam ortasında başka bir sokak lambasıyla tango yapan bir sokak lambası? görmediniz.
    ama görmemeniz demek onun bunu yapmayı istemediği anlamına gelmez.
    bence her sokak lambası koşmak istiyordur benim gibi. koşup çok uzaklara kaçmak. e hiç birimiz böyle bir direk göremediysek henüz, yetinmeyi bilme zorunluluğu tezim kanıtlanmış oluyor demektir.
    tüm ömür bir yere çakılı kaldığınızı düşünsenize? kış,yaz,bahar sizi mutlu edebilen tek şey manzaralardır ve o manzaraların tam ortasına da beton yığınları dikildiğinde, o ömür çekilmez bir hal alır.

    neyseki bu eskidendi. biraz dans edelim mi?

    1 ...
  4. 3.
  5. tesadüfler kader midir? sorusunu kim sormuyor ki kendine? öyle imkansız tesadüfler sıralanıyor ki önünüze, "kader" demekten başka bir şey gelmiyor elden.
    durup dururken gelmiyor mu "o" aklınıza? aradan epey zaman geçmiş olmasına ve onu çoktan unuttuğunuzu düşünmenize rağmen.
    ertesü gün onun adını bir tabela'da dükkan ismi olarak görmediniz mi yani hiç? veyahut bir yere yazılı bir biçimde? sanki önünüze bilerek getirilmiş gibi ama adı tesadüf olsun diye kamusal alana kazınmış halde...
    otobüse bindiğinizde, onun parfümünü tanımadınız mı hemen? ve o nerede acaba diye gizlice bakınmadınız mı sağınıza solunuza? daha da acınası olanı, onu göremediğinize hüzünlenmediniz mi tam o an? --- (bkz: parfüm/#23844547)
    gazetede onun memleketiyle ilgili bir haber görmediniz mi? haberi boşverip onu düşünmeye dalmadınız mı istemsizce?
    art arda yaşamadınız mı hiç bu "tesadüfler"i sahiden?
    gecenin bir yarısı yastığa başınızı koyduğunuzda uykusuz bırakacak kadar içli içli düşünmediniz mi onu? yeniden düşünmeye başlamadınız mı?
    hayatın acımasızca önünüze sürdüğü "zaman" kavramının en derin hallerini hazmede hazmede ve bir o kadar zorlanarak yaşayıp en nihayetinde unutmuşken, bu tesadüf denilen cezaya sövmediniz mi?
    evet,
    geldi.
    gördünüz.
    tanıdınız.
    hüzünlendiniz.
    daldınız.
    düşündünüz.
    başladınız.
    ve
    sövdünüz...

    ben bir lambayken hiç tesadüf yaşamadım ama insanken, kaç kez sevdiysem ve kaç kez unutmaya çalıştıysam aynı sayıya eşit olarak defalarca ve defalarca yaşadım bu tesadüfleri. acaba diyorum, bu insanlara özel tasarlanmış bir ceza mıdır, yoksa beynin duygusal lobunun ağırlığından mıdır? bence ikisi de değil, olamaz.
    ceza sayamam, anılara saygısızlık olur.
    beyin loblarının bilmem nesiyle ilgili bilimsel bir açıklama da yapamam, duygusallık katsayısının erkek ve kadında değiştiğini ve hatta erkekte çok az bulunduğunu söylüyorlar.
    halbuki, erkekler de ağlar... erkekler de bu tesadüfleri pekala yaşar.
    bir zat-ı muhterem beton kaplı ruhuma başını dayayıp ağladığında anladım.
    peki o zaman, nedir bu?
    kaderin cilvesi mi dersiniz...

    http://www.youtube.com/watch?v=GiGrRTTPZAE
    3 ...
  6. 4.
  7. kıştır ...lapa lapa kar yagıyordur ....kız guzeldir boyu uzundur ...sapkası vardır ..kase montu vardır ..topuklu cizmeleri vardır uzun...
    sag eliyle direge asılmıstır ...
    asıktır hep cok sever ama hep az sevilir ...
    hep vermiştir ..hic alamamıstır ...
    guzeldir ..genctir ...gulusu sonmemiştir ...
    sarhostur ....
    onu gorenlere inat aksam uzeri lapa lapa yagan karlar altında direge dayanır diregi sag eliyle kavrar ve etrafını tavaf eder agzında kulaklarında bir sarkı mırıldanır ...
    sonra kendini yagan karın akısına bırakır ve dans eder ...
    herseye ragmen mutludur ...
    1 ...
  8. 5.
  9. bigün yine adanayım.
    hava yine her zamanki gibi yanıyor aşırı derecede sıcak.
    çocuklar taş fırlatmaca oynuyorlardı.
    en uzağa kim atarsa birinci oluyordu.
    derken çocuklardan biri öyle bir fırlattı ki taşı gözümü kör etti.
    artık ışık veremiyordum, kör olmuştum lanet olsun.
    0 ...
  10. 6.
  11. yagmur yaginca sokak lambasinin altindan gokyuzune bakmayi severdi. gozune yagmur damlalari gelirmis. oyle derdi.~ ~
    0 ...
  12. 7.
  13. yıllardan neydi, inanın hatırımda değil. olmasın da zaten... ne önemi var rakamların? ne önemi var geçen zamanın? o sayılar bir bir ilerlerken olan ölümlü vücudumuza olmuyor mu sanki? geçen zaman, hüzün vermekten başka ne işe yaradı şimdiye kadar?
    gün, yıl, saat hiçbir şey önemli değildi o zaman da, o yanıbaşımda durduğunda.
    gülümsüyordu...
    bir an boş bulunup, bana gülümsedi sandım. aslında bana bakıyordu, peki neden bana gülümsemiyordu ki? hayır, bunun kaldırıma çakılı bir sokak lambası olmamla ilgisi yoktu. o direkt gözlerimin içine bakıyor apaçık bana gülümsüyordu. o zaman öyle sanmıştım, şimdiyse anlıyorum bana gülümsemediğini. onun gülümsediği içindeki heyecanıydı.onun için bir kaç ay sonra geçiverecek küçücük bir heyecana gülümsüyordu, bana değil. ben onun içindeki heyecanın yaratıcısıydım ve etkisi geçmeye mahkum bir deneyimdim yanlızca.
    bilinçsizce onun gülümseyişine, gülümseyerek karşılık veriyor, içimdeki aşkın kabarmasına mani olmuyordum. o zaman olmam için bir sebep de yoktu zaten.
    geçmişi ve o günleri düşününce, yine engel olmazdım diyorum. onun benimle oynadığını adım gibi bilsem de engel olmazdım, hayır. gerçekliğine emi:n olduğum duygulara ihanet etmek olurdu bu. belki, sadece biraz daha az aptal durumuna düşmeye çalışırdım. ama yine de severdim. yine gülümserdim...
    halbuki anlayamıyor insan kimin gerçek kimin bir rüya olduğunu. gözleri ve gülüşü çok gerçekçiydi. siz de düşünün benimle beraber, kendi anınızı getirin gözünüzün önüne ama bugünkü bilincinizi boşverin sadece o güne gidin o duygulara yeniden bürünün, şimdi aldatıldığınızı biliyorsunuz ama o gün, o dakika bilmiyordunuz.
    söylesenize, çok sahici değil miydi gülüşü?
    sizi sevdiğine inandırmamış mıydı sahiden ya da siz kendi aptallık denizinizde kulaçları savururken ölesiye güvenmemiş miydiniz ona?
    yoksa alalade bir sokak lambası mıdır sadece bunu yaşayan...
    aşk, bitmeye mahkumdur sevgili dostlar. bitmezse onun aşk olduğunu nereden anlayabilirsiniz ki? aşkı yaşadım diyenlerin hepsi geçmiş bir anıdan, gitmiş bir sevgiliden bahsederler hep. fark etmediniz mi?
    aşk, acıysa ve gönül buna muhtaçsa, bizler zavallı, sevgi dolu, masum, biçare mazoşistler değil miyiz?
    daha berbadını söyleyeyim mi sevgili dostlar, aşk bir kere yaşanmaz.
    tek bir kişiye aşık olunmaz.
    yaşadığınız acıların henüz sonu gelmedi yani. bitmedi hiçbir şey.
    yine yeniden aşık olacaksınız.
    ben de oldum. bir lambayken hem de.
    siz de olacaksınız.
    belki yıllar sonra belki tam da bugün.
    bir öncekinden ders çıkarmamış bir biçimde atılıvereceksiniz yenisine.
    aşk böyledir işte, hatalardan ders çıkarmaya müsade etmediği gibi, sizi bulutların en tepesine çıkarır ve orada siz daha ne olduğunu bile anlamadan mahsenine kilitler. orada yeniden kilitli kalacaksınız sevgili dostlar. yine hayatın en büyük cezası; "zaman"la kilidi çözüp çıkacak, acılarınızdan beraat edeceksiniz.
    ama ne mi olacak? tahmin edin...
    yine, yeniden.
    ömrünüzce.

    http://www.youtube.com/watch?v=qT6XCvDUUsU
    2 ...
  14. 8.
  15. hiç görüşme ihtimaliniz olmayan birini özlemek ne berbat şeydir.
    bir daha asla görmeyeceksiniz onu çünkü çok kötü ayrıldınız. aranızdaki her ne haltsa ona düşmanca son verdiniz.
    belki ilk süreçte birbirinizden nefret de ettiniz.
    ama şimdi,
    özlüyorsunuz...
    özlüyorum..
    özlüyor.

    peki yok mudur bunun bir çaresi?
    gurur denen kibir kaynağı bir canavarın karşısına koyabileceğimiz güçlü bir yanımız yok mu sahiden?
    sevgi gibi mesela...
    aşk demiyorum bakın.
    keza sevgi aşktan kat be kat güçlüdür.
    ölümsüzdür.
    birisiyle kavga etmişseniz bile, uzun zamandır konuşmuyor olsanız da ve büyük ihtimalle konuşmayacak olsanız bile, onun iyiliğini istemek, hiç kötü haberini almamayı dilemektir.
    bu yüce his nasıl ölebilir?
    nasıl son bulabilir? mümkün müdür...
    ben hep güzin lamba oldum bugüne dek. çok akıl verdim ama kendim hiç yapmadım.
    gidin! konuşun! yemişim gururu, sonradan çok pişman olursunuz...
    kendisi;
    -gidemedi-
    -konuşamadı-
    eee terzi kendi söküğünü dikemez demişler.
    harbiden dikemedim.
    mühim değil, arzum kendim yapamasam da insanların mutlu olabilmelerini sağlamak.
    böylece kendimi de mutlu etmenin bir yolunu bulmuş oluyorum ben de.
    mutsuzluk okyanusunun tam ortasında kalmış bir lamba daha ne istiyebilir ki?
    kurutuluşum yok, okyanustaki çöpleri topluyorum...

    http://www.youtube.com/watch?v=wpkS2DU_qMs
    2 ...
  16. 9.
  17. çok, çok eski günlerden, belki de miladı çoktan dolan hatıralardan, hatta ve hatta küflenmiş anılardan biri geldi aklıma yine.
    üzeri kalın toz tabakasıyla örtülü bir kaç fotoğraf bulmaya göreyim, hemen dalıp giderim...
    ilk önce hatırlamak bile istemediğiniz, kalbinize hançeri saplayan hatıralar üzerinden pek uzun zaman geçince değerlenir. hatırladıkça hoş bir tat bırakır damakta. hançerin ağrısı azalsa da geçmez yinede.
    o bile güzeldir.
    güzel, orta şekerli bir türk kahvesi eşliğinde inceledim fotoğrafları, yüzümde belli belirsiz bir gülümsemeyle. o günlerin hayaline gidip geldim, kim demiş zaman makinası yok diye?
    anımdan bahsetmeyeceğim.
    bu kez yazarken buraya, düşünüyorum; ne işim var burada ve ne diye anlatıyorum sizlere bunları?
    komik geliyor dostlar...
    bir o kadar da gereksiz...
    ben bir zamanlar insandım, bir zamanlar sokak lambası, şimdi de kalpsiz, cansız ve ruhsuz bir heykel.
    ne size faydam var ne kendime.
    yine de hala bir sokak lambası kadar aydınlık hissediyorum kendimi.
    kendi balçıklarımdan sıyrıldıkça tabii.
    ara sıra yani.
    çoğu zaman alçıdan bir heykelim.
    kanatları olan küçük bir kız heykeliyim.
    gülümsüyorum.
    ağlasam bile...
    yaradılışım böyle.
    lambayken de belli edemezdim duygularımı.
    insanken de.
    amaaan, boşverelim bunları.
    lambanın ışığı sönmeli artık kısaca.
    kendinize iyi bakın dostlar.

    1 ...
© 2025 uludağ sözlük