şikayetim var günlük,
o a*ına kodumun çöp konteynırlarını koyan belediye başkanını yakalarsam g*tünü tırmalicam. geçen birinin kapağı açık kalmış. sevindim atladım içine. tam bişeyler bulucam derken "hehe" diye gülen o mahallenin piçi ibişcan belirdi çöpün başında. hemen kutsal görevini yapıp kapağı kapadı. hani ben içerde kalıcam ya, bu veledin bu olay hoşuna gidecek ya... senin eğitimini veren aileni s*kiyim... neyse işte kapadı bu kapağı kaçtı gitti. ben içerde sıcaktan tam bayılacakken allahtan teyzenin biri çöp atmaya geldide kurtuldum. teyze kapağı açar açmaz fırladım konteynırın içinden. yalnız bu arada günlük teyze galiba mefta. o ara yere falan yığıldı. sanırım kalpten gitti. neyse allah rahmet eylesin. konumuz teyze değil. işte ben kaçtım oradan koş koş koş yemek arıyorum tabi açlık en üst safhada. derken ciğercinin önünde buldum kendimi. ciğerciye bi iki "miyav" dedim hiç siklemedi beni. bende kendi çabalarımla ulaşmaya çalıştım olmadı. sevgili günlük laf aramızda, sanırım o ciğerler zaten mundardı. o yüzden pek bi ziyanı yok yani. neyse o arada akşam ezanı okundu günlük. millet başladı yemeye ben hala yemek arıyordum. sonra uzaktan bi ses duydum. işte o sesti beni benden alan. "pisi pisi" diyordu uzaktan yaşlı amcanın biri. koştum gittim yanına. bi üstümü başımı sildim paçalarına amcanın. sonra oturdum başladım gayri samimi bir tavırla miyavlamaya. amca elindeki poşetten tavuk kemiklerini çıkarıp attı önüme. tam bir ziyafetti günlük anlatamam ne kadar güzel olduğunu. sonunda doymuştum. rengim yerine gelmişti. tüylerim kabarmıştı tekrar. mutluydum. ve tekrar yanına döndüm günlük. bu arabanın altında tekrar beraberiz günlük...
sana dün gece ve az evvel uyandığım bu gün neler oldu anlatıcam! dün akşam ayşen'e gidecektim ya hani, işte hakikaten de gittim. ama ondan öncesi ve anlatmam gereken başka şeyleri yazacağım şimdi. ayşen'e ay yükseldiği sıralar gittim. yolda 5-6 lavuk gördüm, hepsi içiyodu. hepsi sonra afedersin mal gibi bağırıyorlardı. meğer içtikleri şeydenmiş, bir tanesi beni çağırdı. arkadaşlarına da ulan kedi içer mi gi lan dedi, duydum. gittim o lavuğa, diğer kolpalar da arkadan gülüyorlardı. böyle bir bardak verdiler, içine sarı bir şey döktüler, köpürüyor filan. onu içtim. bunlar ben içtikçe güldüler, sonra o eleman ahahaha içiyo lan dedi, o öyle diyince tabi içicem lan dedim, devam ettim. ben onlardan daha delikanlıyım çünkü. içtim işte! günlük boğazım bi garip oldu, karnım bi yandı.. anlatamam. ama böyle bir yandan da içim gıdıklanıyor. ulan herifler gitti, kafam bi milyon. yolu şaşırıyorum, arabaları zor görüyorum. bana verdikleri neyse a.k, içerken bi zevkliydi, sonra boka sardı. ayşeni bulamadım o sıralarda, düşün yani. o içtiğim neyse günlük, tekrar içesim var dertlerimi unutuyorum. hehe. neyüse ayşen'in oraya gittim, iki seslendim, uyuyormuş kızdı. ne bağırıyorsun ulan dedi, sarhoş musun sen dedi. sarhoşluk ne ayşen bana anlatsana dedim. ama böyle yavşak yavşak konuşuyorum. o da anlattı, sahibim de içerdi dedi. sonra bana bir iki ot yedirdi. kustum bi de a.k ! of onun yanında olacak şey mi? fakat o anaç davrandı, takmadı bunları. saatlerce konuştuk ayşenle. benim anlatacak pek hikayem yoktu, yine de bir iki komik olayım vardı. ona satanistleri anlattım. çok güldü. ilk cinsel ilişkimi ve fare yemeye tiksindiğim zamanları anlattım. utandı filan. ben hala yiyemiyorum fare dedi. sanırım acıyor onlara ve midesi de kaldırmaz diye düşünüyormuş. çok tatlı lan dedim. yemesi lazım fare über bişey. ah be günlük, şu lan lafını da atamadım ağzımdan. hatuna lan dedim düşünsene. o gece sabaha kadar oturduk, yanyana uyuduk. sonra o benden evvvel uyanmış, sen akşamdan kalmasın dur ben sana simit getireyim dedi. gitti getirdi. simitten de kurtuluş yokmuş, sevmeyi öğrenicem. kahvaltımızı ettikten sonra ben dönmem gerektiğini söyledim ve çöplüğe geri döndüm sözlük. yalnız, dünki lavukların elinde duran şişeden çöplükte buldum. dibinde ne kadar varsa hepsini yaladım. 6 şişe falandı. böyle yine bi hoş, yine bi ruhum cilalanmış gibi hissettim. dertler gitti, çocukluğumu hatırladım. uyumuş kalmışım işte. uyandım da sana yazdım hemen. kafam bi ağrıyo sorma gitsin! lan o otlardan da yok burda. ooooof offff! canım o şeyden tekrar tekrar çekiyor. önce whiskas sonra bu. günlük benim iradem zayıf oldu, alkolik oldum, bağımlı oldum, sorunlu oldum bi de aşık oldum napıcam!?
not: cemil'i de unutmuyorum a.k. öyle sarhoş marhoş oldum diye sanmasın ki hesabını kesmiycem. aleme sarhoşluğumla madara oluyor olabilirim ama onu da oyuncak edebileceğimi herkes biliyor, sen de bil günlük.
whiskas denen illet aklımdan bir türlü çıkmıyor. bunu bizim lavuklara anlattım, onlar ne olduğunu bilmiyorlarmış. ayşen var dediler, o evvelden ev kedisiymiş, sahipleri hamile kalınca dışarı atmışlar. şerefsiz a.k bu insan denen mahlukun hepsi. şerefsiz dedim de, aklıma cemil geldi. onun da kalemi kırılacak günlük, kulağımı unutmuyorum. neyse, ayşene sorarsak en iyi o açıklarmış bu whiskas durumunu. ayşen genelde yeşil alanlarda takılıyor, parkları seviyormuş. haliylen biz de onu parklarda aradık. ama ne geziydi ha, bu gerizekalı insanoğlunun veletleri, parklarda öpüşüp duruyolar. acaba ayşen de mi yolun yolcusu bir kedi olmuştur, yolda onu ararken, hep bunları düşündüm. hem hamile iken dışarı atılması falan, içim acıdı be günlük. ben sokaklarda doğdum, yerimi hiç yadırgamıyorum. ama ayşen o hamile haliyle ne zor günler geçirmiştir kim bilir.
hızlı geçiyim buraları, ayşen'i bulduk. belki benle yaşıttı yahut bir yaş falan küçüğümdü. yaşımızın artık hafiften ileri olmasına rağmen güzel sayılırdı. bembeyaz tüyleri ve yeşil gözleri vardı. sadece kuyruğunda ve boynunda lekeli kısımları vardı. buradan babasının ankaralı olduğunu anladım. annesi de sanırım sokak kedisiymiş. ayşen sanki kötü günler geçirmemiş gibi mutlu davranmaya çalışıyordu, benimle tanıştığında sadece biraz çekingen davrandı. ben de çocuklarının ne durumda olduğunu sordum, öyle konuşunca kötü bir niyetim olmadığını anladı ve çekingenliği kalmadı. 4 yavrusundan 1 tanesini yaşatabilmiş, yaşayan yavru da onu terk etmiş. sokaklara alışmış, zorluklar kalmamış. üstelik her gün kendisini besleyen bir adamcağız da varmış. whiskas'ı anlattı sonra. kediler için özel üretim bir yemekmiş whiskas. içinde balık filan varmış, vitaminleri bolmuş. düzenli olarak yersen ayı gibi olurmuşsun. bir de yedikten sonra su içmek gerekirmiş. ondan sonra zıkkım midede şişer ve bizi uyku basarmış. meredin bütün hikayesini dinledim, canım çekti yine. canımın çekmesi de içinde kedinin beğeneceği ve sevdiği herşeyin bulunmasındanmış. nerede bulabileceğimizi sordum, marketlerde satıyorlar dedi. meğer insanoğlu evde beslediği kedi için özel alırmış onları. adını daha evvelden çok duyduğum para denen kağıtla alınıyormuş. ulan benim çöplükte bi beş milyon yazılı kağıt var, onunla alınır mı ki günlük? bilemicem neyse, ayşen bunları anlattı. sonra biz mahalleye döndük. aklım çok karıştı. insanoğlu kediler için özel alıyormuş. ulan ben bu insanı bildim bileli şerefsizdir, niye öyle bir şey yapsın ki? yoksa günlük bazı olaylar var da ben mi bilmiyorum? halbuki gazeteleri okuyorum yerlerden. allah allah. acaba bilmediğim yerlerde kediler insanlara üstün mü çıktı? of hiç sanmıyorum, aptallaştım. herhalde şu ev kedileri yesin diye sahipleri alıyordur. bu fikri kabul etmem gerek. mama dedikleri şey işte. ama kabul edemiyorum ki günlük! insanoğlunun eline bakan kediler olduğunu kabul etmek istemiyorum! biz asiliz ve atalarımız gibi vahşiyiz, onlar insanların kedileri değiller! onlar sadece çıkarları için insanlarla takılıyorlar! bizim ev kedisi necmi balkondan öyle anlatmadı mı? iki kuyruk sallıyom sırtımı kaşıyolar demedi mi? yok sözlük, yok. biz gururumuzla ve asilliğimizle yaşarız, o kadar kepaze değiliz. inanmayacağım bu duruma. ademoğlunun mekanı değil dünya, hem onun, hem benim mekanım. o sadece şeklini değiştiriyor, ben de istesem değiştiririm belki. ne var? neyse düşünmeyeceğim daha fazla. ayşen'i ziyaret edeceğim bu akşam. bilmiyorum ama içimde bir his, ona git diyor. haydi hayırlısı.
o günkü whiskas olayını biri duyacak olsa, delikanlılık falan kalmaz bende...ama sen yanlış anlama, whiskas yediğim için bozulmadı delikanlılık, o yaşlı kadının elinden yemek yediğim için, daha doğrusu sözümün arkasında durmadığım için,yani insana olan nefretimin tersini yaptığım için. şimdi beni korkutan,o kadının beslediği kedilerden birinin gelip buralarda ötmesi,o zaman ben çöplükte milletin yüzüne nasıl bakarım? gerçi oradakilerden biri delikanlı çocuktu yaptırmaz öyle şey...
günlük, dikkat ettim de günlerdir o yediğim whiskas dışında doğru dürüst birşey yemiyorum, çöplük bu sefer harbici bebek beziyle dolu...ekmek kabuğu yok, balık kılçığı yok, tavuk kemiği yok! anlayacağın tam anlamıyla aç sokak kedisi olduk. şeytan dürttü birkaç kere, tekrar git o kadının evine diye ama...yapamam. o an kafamın üstünde bir ampül belirdi. ben veya herkes,neden fare yemiyorduk? nerede kaldı bizim kedilik güdülerimiz, avcılığımız? değil mi ama?bu meseleyi derhal faikve kemal'e açtım. onlar da bana katıldıklarını söylediler. tamam, katılmışlardı bana ama ortada yiyecek fare yoktu. onu da gidip o kadından isteyecek halimiz de yoktu. e biz kediyiz,lağıma da girmeyiz. o zaman tarla faresi bulamayacağımıza göre bir eve girip ev faresi bulmalıydık. ev fareleri nerede kolay bulunurdu? eski evlerde, terk edilmiş evlerde... bu tarz ev nerede var diye düşünürken, faik köşedeki eski camları kırık evden bahsetti, dediğine göre orada yaşayanlar vardı ama nadiren eve uğruyorlardı. onlaro eve nadiren uğruyorlarsa bize hem besin sağlayacak bir yer hem de barınak olacak bir yerdi orası. hepimiz üçümüz de birbirimize bakıp gülümsedik. hiç vakit kaybetmeden eve gittik.
kırık olan camların birinden içeri atladık. ev gerçekten bizim kaldığımız çöplük kadar pisti. etrafta bol miktarda eşya vardı ama burada yaşayanlar gerçekten insan olamazdı. örümcek ağlarından sıyrıla sıyrıla tüm evi dolaştık, duvar köşelerinden birini kokladım, evet; burada fare vardı demeye kalmadan faik işe koyulmuştu bile, bir fareyi yakalamış pençeleriyle sıkıştırmıştı köşeye. oldukça da büyük bir fareydi. biz de arkadaşımıza yardım edip fareyi bir güzel öldürdük,mideye indirdik. tam ev kedisi gibiydik. yemeğin üstüne ağırlık çökmüştü. bir de soba olsa şurada keyfimize diyecek yoktu.
bir anda tıkırtılarla uyandık. evin sahipleri gelmişlerdi, salona daldılar anında ve bizi gördüler. bu sefer kesinlikle söyleyebilirim ki insanlardan nefret eden ama hiç korkmayan ben, fena korkuyordum. çünkü bu insanlar insan gibi değildi. siyahlar içindelerdi, yüzlerinde sayısız metal takı, bileklerinde dikenli bilezikler, bellerinde de kocaman zincirler vardı. iki kız iki erkektiler. "hadi kurban edelim" dediler. neyi kurban edeceklerini az buçuk anlamıştım ama kime kurban edeceklerdi. koşarken de bir yandan "şeeeeytaaan" "sataaaaaaaaaan" "hueerggh" diye bağırıyorlardı. kemal, bunların satanist olduklarını söyledi. ben aptallaşmıştım, koşarken bile satanistin ne olduğunu öğrenme çabası içindeydim. o anda faik 'in çığlığını duyduk, satanistlerden biri bunu yakalamıştı ama o hakkından gelmişti satanistin. yüzünü tırmık içinde bıraktı. yorulmuştum ama artık, gücüm kalmadı demeye kalmadan kemal kendini sağlam camlardan birine attı, cam çatlak olduğu için kırıldı ve faik ve ben de atladık oradan aşağıya.
gerçekten macera dolu bir gündü,günlük, bundan sonrasını yazmaya gücüm yetmiyor. bu arada o whiskaslara herhalde fare eti koyuyorlar,bunu hissettim...
dün gece erkenden gittim,kusura baktın belki ama o dişi kedi işi önemliydi, lavukların hakkından gelmeliydim. ama sor bakalım hakkında gelmiş miyim? nerdeee? bir kere kedi dişiymiş ama, sahibi kısırlaştırmış! ulan madem kısırsın niye bağırıyorsun öyle sokakta dimi?hadi mart olsa hormonların artar anlarım. tabii o öyle bağırınca ben dahil bütün sokak kedileri üşüştük etrafına. o kurt gibi kafayı havaya kaldırıyor bağırıyor, biz deve olup birbirimize bağırıyoruz. o an ben bir durdum etrafı dinledim,insanlar rahatsız olmuştu sanırım sesimize, heryerden pisssst!sesi yükseliyordu ve köpeklerin havlamaları çoğalmıştı. tabii aldırmadık biz hiç birine. deli gibi miyavlamaya devam ettik. mevkimiz tam dişi kedinin evinin mutfak camının altıydı. dişi kedi çaktırmadan uzaklaşıyordu ama, içimizden biri kavgayı terk edip arkasını dönüp dişinin peşine giderse kuyruğu kesin kaybederdi. o yüzden kimse dişinin gidişini umursamadı, artık durum erkeklik meselesiydi. ta ki, başımızdan aşağı bir maşrapa su dökülene kadar. kavganın en bağırtılı yerinde dişinin sahibi üstümüze bir maşrapa suyu boşalttı. hatta maşrapayı da o sinirle aşağı attı, olan bizim ismet 'e oldu. maşrapa kafasına düştü. tabii, hem suyu hem maşrapayı yiyen biz o heyecanla birbirimize saldırdık. tekir cemilen büyük köpekliği yaptı günlük! arkadan saldırdı kulağımı ısırdı, kenarını yırttı kulağımın. ben de durmadım tabi, yardım burnunu bir pençeyle.
kavga kendiliğinden dağıldı, ben çöpüme döndüm tekrar ama sana yazamayacak kadar yorgundum günlük. geldiğim gibi uyumuşum çöpün altında.
bu sabah kalkacak hiç gücüm yoktu, o kavganın üstüne. kulağım sızlamakla beraber,sanıyorum belim de incinmişti. o cemil'e yapacağımı biliyordum ben. topallaya topallaya çıktım çöp tenekesinin altından. oturdum bakmaya başladım etrafa. yemek yiyecek halim yoktu hiç. tabi yemek derken kılçık,kemik. başka şey yok. etrafıma bakarken,bir kadın sesi duydum, pisi pisi diyordu. baktım şişman bir teyze evinin önünde tüm kedileri çağırıyordu, bütün kediler çocuk denecek kıvamdaydı ama ben de gittim utanmadan. kadın önce bana bir baktı, gerçekten hiç ufak değildim ve o kavgadan sonra kötü durumdaydım. pistim,korkunçtum ama cınacak haldeydim. kadın da önce korktu ama acıdı heralde sonra bana. gitti çay tabağında garip kahverengi bezelyeye benzer birşeyler getirdi. baktım kokusu garip. merakla kokladım, baktım herkes yiyor bunları ama yine de bir kuşku vardı bende. o ara yanımdaki lavuk, " ye abi whiskas bu" dedi. "ulan viskas ne" dedim. bana nasıl yapıldığını anlattı kabaca, harbi çocukmuş ama,yaşı ufaktı ama delikanlı çıktı. yedik biz de whiskası. oh be günlük, demek bu sosyete uyuzu kediler ondan büyük götlü, adamı davul eder bu... yedim tabakta mamayı, teyzeye şöyle bir bakış attım teşekkür eder gibi, nefret etmemeliydim bu teyzeden, insandı ama iyi bir varlıktı o... n
fahişenin,abazanın,fordçunun ve hepsinden önemlisi büyük kedilerin günlüğünün olmasına kızan bir sokak kedisinin günlük tutmasıdır. hayatı hiç monoton olmadığı için çok heyecanlı,renkli bir günlüktür bu.
sevgili günlük;
bugün anlatacaklarım sana herzamankilere benzer gelecek belki ama yaşattığı his,adrenalin farklıydı, bunu yaşamadan bilemezsin sen, ne de olsa sen günlüksün,insan icadısın...hiç sevmiyorum şu yaratıkları görsen,hiç bana olumlu gelen bir yanları yok.
geceyi saat kulesinin karşısındaki çöp tenekesinin altında geçirmiştim. sabah 6 gibi uyandım. ortalıkta benim gibi üç beş kedi daha vardı. insan sayısı ise yok denecek kadar azdı. ya etrafta tinerci dedikleri,biz çok benzeyen insanlar vardı ya da geçen üç beş arabanın şoförü. çöpçüler daha etrafı süpürmeye başlamamıştı, yani etrafa atılmış çöpleri istediğim gibi karıştırabilirdim. çöp tenekesinin altından çıktım,etrafı kolaçan ettim,bıyıklarımı oynattım. çıktım çöp tenekesinin üstüne ağzına kadar doluydu ama işe yarar hiç bir şey yoktu. çorap,deterjan,bebekbezi...napayım ulan bebek bezini ben,köpek miyim,domuz muyum bok yiyeyim?bu çöp tenekesinden umudu kesip saat kulesinin olduğu kaldırıma geçtim,sallana sallana yürüyordum trafikte arabalar yok denecek kadar azdı. saat kulesinin yanındaki büfenin sahibi büfenin etrafını yine geceden çöp ile doldurmuştu,kartonların arasından bir poğaça parçası buldum. başladım yemeye. tabii poğaça meydana çıkınca diğer sokak kedileri de etrafıma üşüştüler. gözlerimi kıstım, tüylerimi diken diken yapıp deve şekline büründüm tısladım hepsine. bereket versin o sokağın gün görmüş,kaşarlanmış bir kedisiydim. yoksa canıma okurlardı valla. poğaçam bittiğinde kafamı kaldırıp saat kulesine baktım saat 7.15'i gösteriyordu, araba sayısı artmış,kaldırımdaki yayaların sayısı da artmıştı. eğer acele etmezsem ya asfaltla bütünleşecek ya da birinin tekmesini karnıma yiyecektim. hemen o sokaktan uzaklaştım günlük.
taşıt trafiğine kapalı alanları, özellikle meydanları çok sevdiğimi söylemiştim sana daha önce. saat kulesinden uzaklaşıp insan kalabalığına yöneldim korkmadan,tekmelerden kaçarak. (...) meydanına geldim. burası çok kalabalıktı ama burası daha verimliydi benim için. etrafta banklarda oturup işe gitmeden önce simit yiyen onlarca,belki de yüzlerce insan vardı. simiti sevmem ama mecbur yemeliyim sabah, çünkü bu saatlerde ciğercilere,kasaplara ciğer,et gelmemiş oluyor, hatta tavuk dönerciler ya da martı dönerciler öğlene kadar döner çıkartmıyor, ee tabii onlar döner çıkartacak, kahrolası insanlar yiyecek döneri,artıklar çöpe,oradan da bana. o yüzden öğleni beklemeyip, simidini yere düşürecek var mı diye bakmalıydım. hıyarlar amma sıkı tutuyorlar, şeytan diyor bir tanesinin yüzüne dal tırmala parçala suratını ama yok o cesaret,ne bende,ne başka bir kedide. o anda bir çocuk ağlaması sesi işittim. piç kurusu amma da ağlıyor,sanki kolunu kesmişler. annesi de tipik bağırtma beniii diye haykıran annelerden. çocuk cırlıyor,anne ondan beter; o daha fazla bağırıyor hem de bağırtma beniii diye bağırıp çelişki yaratıyor. o anda çocuğa baktım elinde simit tepiniyor; of günlük of o anda heyecanımı görsen nasıl açım; dua ettim adeta simidi yere düşürsün diye. duam kabul oldu hemen, annesi çocuğun ensesine patlattı bir tane, çocuk da kızdı attı simidi yere. koşa koşa gittim simidi aldım. öğlene kadar tok tuttu beni o simit. artık karnım da doymuştu, bir yerlerde saklanmalıydım. hem öğlen sıcağından da kaçmalıydım. zor olmadı bir araba buldum, girdim altına. oh be gölge gibisi yoktu valla...
kaç saat uyumuşum orada belli değildi ama uyandığımda araba yoktu; kesin o egsoz gazı kafa yaptı da uyanamadım. yoksa motor sesine uyanırdım kesin. acıkmıştım da, kalktım o ara bir hesaplama yaptım saat akşam üstü 8 civarıydı. tekrar meydana gittim, bu sefer işe giden insanlar yerine gezinen insanlar vardı, şu gezmek denen şeyden zevk alıyorlar,anlam veremiyorum. o ara aptal aptal etrafa bakarken bir tekmeyle irkildim,allahtan sıyırmıştı sırtımı. baktım annesi veledin elinden tutuyor,çekiyor, çocuk hala tekme atmaya çalışıyor bana, ulan manyak mısın? niye vuruyon? delirdim insan ırkına söverek. hayvan sevgisi dedikleri zımbırtı hakkaten yokmuş hiçbirinde, ne çocuğunda ne anasında. bari çocuğu tut elinden azarla, hayvan sevgisini anlat! çok sinirlenmiştim günlük çook. duramazdım o meydanda. kendi çöplüğüme gidip oraları karıştırmalıydım.
geldim çöplüğüme karıştırdım, iki kılçık buldum yedim onları, ama gerisini yazamayacağım dostum günlük; çünkü ileride bir kavga var bağırtıları duyuyorum; bahçeye çıkan dişi evcil kediye yalanıyor onca kedi, ee ben de durmam tabii,kusura bakmazsan. iyi geceler...