Uzayda yer alan bir gezegende hapishanedeyiz. Çevremizde hiçbir yaşam verisi yok. Biri bizi buraya getirmiş çünkü bizi üretecek ne bir ağaç ne de bir bitki örtüsü var. Düşünüyorum. Makine yapıyorum, büyük binalar yapıyorum, eğitim alıyorum, okumaktan zevk alıyorum, üzülüyorum, seviniyorum, aşık oluyorum ama hepsini bu gezegende yapmak zorundayım. Hapishane gibi bu gezegen, birisi benim buradan çıkmamı istemiyor. Süremde kısıtlı aynı zamanda şansa bağlı. Küçükken karınca yuvalarına su dökerdim. Birileri de keyfi olarak uçaktan attığı bombalar ile beni öldürebilir. Birileri beni ana karnındayken düşünebilir. Birileri beni zengin edip 99 yaşına kadar da yaşatabilir.
Çok zengin bir ailenin Newyork taki evladı da olabilirim. Veya akşam nasıl karnını doyuracağını düşünen bir hint fakiride.
Galiba biri bizi gözetliyor ve bundan çok zevk alıyor. Onun için çok istiyorum ölümü. Çünkü biliyorum bu bir oyun ve hiçbirşey olmayacak ve belki ölünce gerçekleri öğreneceğim. Zaten ölüpte yok olursam gerçektende yazık olacak.
eger oyle ise tasarlayan beyni tebrik etmek lazim. milyonlarca farkli kisi var ve herbiri icin ayri bir bilinc yaratiyorsun. herkesin algisi farkli ve bir sekilde herkes ayni leveli geciyor. buyuk capli rpgyi kim yapmissa helal.
Gerçeklikten ve kendini aramaktan vazgeçmiş insanlar için Simülasyonda yaşıyor olma hissiyatları normaldir, olabilir. Her saniye dünya üzerinde yaşanılan zıt hayatlar ve hikayeleri düşününce tüm saçmalıklara böyle anlam vermeye çalışmak da çok akıllıca olmamalıydı diyor ve yerime geçiyorum.
age of empires'ta savaşırken yara alan insanın sağlık çubuğu yeşilden yavaş yavaş kırmızıya döner, en sonunda ölür ama bu olana kadar da hiçbir şey olmamış gibi savaşmaya devam eder ya, işte hayat mücadelemiz aynen böyle.
ya seç bizi bas delete tuşuna, ya da kral yap bizi usta, çekilmiyor bu campaign.