besin zehirlenmesi yaşamak. böyle bir olay yaşayanlar o yemeği yedikleri restauranta değil gitmek önünden geçmek bile istemezler. Kim ister di mi sabaha kadar hem kusup hem de tuvaletten çıkamamayı.
verilen siparişin bir türlü gelmemesi. akabinde açlığın yükselttiği sinir katsayısıyla en yakındaki garsona "kardeşim on saattir bekliyoruz ! ben hayatımda böyle kötü servis görmedim !" şeklinde çemkirilmesi ve ardından gelen* "sen bana yetkili birilerini çağırır mısın arkadaşım ?" şeklindeki artistik hareketler...
tabi bu olan bitenden sonra "bu da benim buraya son gelişim !" diyerekten rest çekilir ve mekan terk edilir.
her geldiğinde ve herzamanki siparişi verdiğin halde hep farklı hesap gelmesi.ve fakat nedense hesap hep yukarı doğru çıkıyor, hiç aşağı doğru inmiyorsa.**
eski sevgilinin orda çalışması.
binanın 1. dereceden deprem bölgesinde inşaa edilmesi ya da heyelan tehlikesi olması.
dr. hannibal lecter'in aşçıbaşı olması.
içki verilmemesi.*
not: tuzla 2'ler'de tam masamın yanına geldiği anda ayağı takılan garsonun yere döktüğü yemekleri toplayıp mutfağa gitmesi, 15 dk sonra yenilerini(!) getirmesi, tabağı bitirdiğim anda ağzımda 'gırç'layan porselen tabak kırıntısından aynı yemekleri tekrar getirdiğinin anlaşılması sonucu oluşmuş bir durum da vardır ayrıca.
- hijyen kıtlığı. (mutfağına girip bakmıyoruz ama tuvaletine de girmiyor değiliz)
- yemeklerin yenilemeyecek derecede olup, hayvan pahalı olmaları.
- bu pahalılığa rağmen de böyle dandik hizmet(!) vermeleri.
- asık surat, bir şeyi bin defa söyleyip, ancak bin birinci defa da getirmeleri.
- paranızla rezil olmanız.
not: çevredeki diğer bütün restoranlar doluyken, garsonlarının, çalışanlarının, sinek avladığı bir restorana girmeyin efendim.