o kadınların muhabbetleri beni çileden çıkartıyordu. yapacak hiç birşey yok. birazda hiperaktifliğin vermiş olduğu yetkiye dayanarak
rahat durmuyordum. evin veledi varsa, yanına gidip bilgisayarına oturabilirmiyim diye izin istediğim halde izin vermediyse, o sizin bahsettiğiniz sümüğünü çıkartıp duvara, koltuğa hatta işi abartıp yatağına sürüyordum. ev de top bulduysan topla oynar yoksa, kitapları felan okurdum daha çok resimlere bakardım aslında.
demem o ki; hiç bir zaman uslu çocuk olmadım bundanda rahatsızlık duymuyorum. gidip o kadınların muhabbetlerini dinlemektense kendi bildiğimi okurum daha iyi. hatta işi abartıp, dolapları karıştırır, buzdolabını açar sevdiğim yemek, tatlı varsa yerdim. evet o sevmediğiniz misafir bendim varsa soruları alabilirim. *
misafir değilde en gıcık olunan akraba misafirler vardır. onlar evinize geldiğinde hürmet edip kapıdan hoşgeldiniz deyip yanlarında 10 dakika falan oturursunuz sırf ayıp olmasın diye. ama o ne yapar, giderken size bir hoşçakal demeyi bile gerek duymaz. gün itibariyle başıma geldiği için kendimi adam değilmişim gibi hissettim. yeter ulan odamızda kapı kapalı vaziyette oturuyoz diye yani bir hoşçakal canım demek çok mu zor ulan. sırf bu yüzden akrabalarımdan soğuyorum ve hatta evimde komşu dahi olsa kimsenin gelmemesini istiyorum. ben yakın davrandıkça onlar arayı açıyor. en iyisi bir daha eve gelen hiç bir misafire hoşgeldiniz dememek. ne derlerse desinler.
Misafirin iğrendiğim çocuğunun gelip tam da pc'nin karşısında keyfimin doruklarında otururken, uyuz çocuğun bende oynayabilir miyim sözü ve annesinin inandırıcı bakışları.