yine bir gece, yine içten kopan bir isyan. aradan günler, haftalar, aylar geçiyor. her şey değişiyor. insanlar yeni birileriyle tanışıyor. sevgili oluyorlar, mutlu oluyorlar, gelecek planları yapıyorlar. yapsınlar eyvallah. sen de öyle kafayı birine takıyorsun. ''insan arayıp sormaz, merak etmez mi, bi mesaj bile atmaz mı, onca zaman sevdik, acısını çektik'' diye hayıflanıyorsun. hüzünleniyorsun. sevdiğin insanın sana verdiği değerin unutmaktan ibaret olduğunu bi kere daha anlıyorsun. kendini tanıyamıyorsun düşündükçe bu yüzden. sonra bi bakıyorsun, birinden gelen mesajla mutlu olacak kadar mutsuz olduğun günlere varmışsın. sorun, mutsuzluk değil. sorun onun bana mesaj atması da değil. sorun ne ben bilmiyorum. sorun: bu insanlar bizi ne zaman tanıdı, ne ara bizi bu kadar sevmemek için şartlandılar, bu paranoyalarının kaynağı ne? sorun tam olarak bu işte. gidin ona sorun. ya da bi sigara yakıp derin derin çekerken dumanına bakın.
Bi mesaj atilmayacak kadar sevilmedigini düşünen kişinin kendi suçudur. Sen bu kadar düşürmüşsen kendini, o insanın da kendini bi halt sanıp seni "mesaj atilmayacak biri" olarak gormesini saglamissan kendi malligindir afedersin.
Bir iki, maksimum 6 aya "ulan ne salakmışım" diyeceksin.
O günün çabuk gelmesi dileğiyle.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?.
edit:yakın sigaraları yakın zaten bizim için yanan tek şey o.