bir mekanın müdavimi olma rahatlığı ve şımarıklığı

entry3 galeri0
    1.
  1. rahatlıktan şımarıklık doğabilir. aslında, rahatlıktan şımarıklık doğuran ve doğurmayan 2 güruhun varlığından söz edilebilir. yani vaziyeti 2'ye ayırabiliriz. her bir boku 2'ye ayırıp duran öğretmenler ve kitaplar misali. (reha erdem ve korkuyorum anne'yi psikolojik artıları sebebiyle sınıf dışı tutuyorum:))
    neyse konumuza dönersek, müdavimlik sürekli aynı mekanda aynı insanlarla aynı havayı solumak (pardon sigarayı solumak)müşteriye kuşkusuz bir artı olarak yansırken işletme sahibi daha da yumuşak hatlara bürünür. bakıyorsun adam hep karşında. tüketiyor, içiyor, sıçıyor ve sonuçta para bırakıyor. hani katlanılması gereken bir durum mevcut. tabii bu rahatlığı müdavimler sık sık kullanır. ve işletmeyi sahiplenmeye kadar gidebilir durum. düşünsenize adam (diğer müşteri) 40 yılda 1 kere gelmiş ortama yabancılığı gözlerinden okunuyor. siz, geviş getiriyorsunuz. bacak bacak üstüne atıp yürüceksizniz nerdeyse. işletme personeliyle yüz göz olmaktan öte artık argo kalıplara aradaki ortak esprilere binaen gülünmekte. çığlık çığlığa ahbap çavuş ilişkisi sürdürülmekte. şimdi 40 yılda 1 gelen amcaya bir bakın bir de dönün aynaya gerek olmaksızın kendinize bakın. fark apaçık. sırıtıyor. iyi de benim konum bu rahatlığı içselleştirenlerden öte işi şımarıklığa dökenlerle. adama bak sanki işletme onun! ne len o aynı deliğe işiyorum muhabbetleri! işletmeyi sahiplenme edaları! tamam ayrıcalıksın var küçümsenmeyecek bir farklılığın. ama kardeşim orası da bir işletme. parayla dönüyor, işin stresi olabilir. patron hep aynı patron olmayabilir, ahbap çavuş ilişkisi içinde olduğun personel kovulmanın eşiğindedir falan. ne yani... olamaz mı olabilir?
    neyse rahatlık eyvallahta şımarıklık sıkar, kasar zaman gelimi sıçar.
    tamam müdavimsin ama vaziyetin de bir sınırı, çizgisi, hattı hudutu bilmem nesi var. mekanı sen yaratmadın yani. şerefsizim borçlarını ben ödüyorum. ödenecek çek oluyor para denkleşmiyor falan. müdavimmiş. şımarıkmış.
    2 ...
  2. 2.
  3. eskilerin tabiriyle kabak asmaktır. bir mekanın müdavimi olmak iyidir, hoştur fakat işletme sahibinden garsonuna, aşçıbaşından muçosuna kadar ahbaplığı iyi ayarlamak gerekir. aksi takdirde işletmeci siz kapıdan girer girmez yalap şalap öpmek için kolunuzdan tutup kendine doğru çeker (bakınız, bu inanın hiç hoş değil), garsonlar da hiç olmayacak anlarda lüzumsuz şakalar yapıp, sizi adamakıllı gerebilirler.

    vaktiyle kabağı astığım bir mekanın en başından beridir laubali olan ve bunu iyi bir şey sanan coşar adındaki garsonu (diğer garsonlar oldukça kibardılar) anamın babamın yanında "kanki, geçen akşam arkadaşınla fena kafa oldunuz hee" deyip, keh keh keh gülmüştü. işte o an anladım ki, bir insanın başka bir insanı bıçaklaması aslında bir cümleye bakar. işin şakası bir yana, o an anladım ki, kimseye fazla yüz vermeyeceksin. ha bu değildir ki kasıntı olacaksın? asla!
    x bey şeklinde hitap edeceksin, hal hatır soracaksın, tavsiyelerine önem vereceksin, teşekkür etmeyi ihmal etmeyeceksin vs vs... fakat gidip de adamla at yarışı muhabbeti yapmayacaksın. kimi insan samimiyetin seviyesini ayarlayamayabilir buna da eyvallahımız var ama böyle insanlar suistimale de yatkın olabiliyor. size olan özenini yitiriyor; orospu turşusundan hallice salatayı önünüze kaktırıverebiliyor.

    hasılı bir mekanın müdavimi olacağım diye tüm çalışanlarla enseye şaplak olmanıza lüzum yok efendim. seviyeyi koruduğunuz zaman da sayılır ve sevilirsiniz. baş tacı edilirsiniz.
    0 ...
  4. 3.
© 2025 uludağ sözlük