bir sonbahar güneşi, serin serin esiyor denizin üzerinde. eski bir kaç yapı denize paralel uzanıyor yaz, kış. ben o yapılardan birinin balkonunda, karton kutu içinde yeni doğmuş minik kedi yavrularına bakıyorum, anneleri tıslıyor ama. sevindiği söylenemez beni gördüğüne. sonra bir martı sesi bozuyor dikkatleri, havada bir uçuşu var hiç kanat çırpmadan kayıyor çaprazlama. o da denize paralel. hiç uzaklaşamadığı belli bu güzel mavilikten. minik teknelerin beyazı akmış ama daha güzeli yok bu manzaranın. sonra martı yeniden giriyor kadraja. bir alçalıyor bir yükseliyor. deliler gibi özgür. ister kanat çırpar isterse çırpmaz. ister denize dalar isterse dalmaz. ister bir dama konar isterse bir tekne direğine. çok arzu ederse gider başka köylerin koylarına. ölesiye özgür ki. kıskanmak bile aciz yapar insanı.
güvercin öyle mi?
o tamamen prangalı susamlı kaldırımlara. canı da özgürlüğü çekmez hiç zaten. susamını bırakamaz, bırakmak istemez. süzülemez havada hürce. fazla uzaklaşamaz hiçbir zaman. yeryüzünün çekiciliğiyle büyülenmişken belki de unutur bile uçmayı. hayal etmemenin griliği hüküm sürer üzerinde.
bu yüzden yepyeni düşlerin beyazlığında özgür bir martı olmalı insan. tüm seçenekler bana aitken havada süzülmeliyim ben. susamları pranga edemem paçalarıma. mavilikler benim.
Martılar hür müdür? diye sorgulatan bir konudur.
istediğin yere uçabilir, gidebilir veya gezebilirsin. Ama bu bile her istediğini yapmanı sağlamaz.
Unutma martılar özgür olsa senin attığın simite ihtiyaç duymazdı.