küçüklüğümdeki ben. bir bilgisayarım vardı, durmadan bozulurdu. bozulurdu dediğim topu topu işletim sistemi çökerdi ama yapılması aylar yıllar sürerdi. lotus denen bir dos oyunum vardı, çok severdim. bilen vardır elbet lotus'u. onun hayalini kurarak yapardım bunu. küçük arabalar aldım sonra. onları halı desenleri üzerinde dizerek fifa 99'u hayal ederek kola şişesi kapağını top yapıp küçük arabalarla futbol oynardım. ve gerçekten eğlenirdim. fifa 99'dan bile daha çok eğlenirdim hem de. bilgisayarımı tamir ettirdiğimde bu küçük arabalar bir süreliğine poşetlerine çekilirlerdi. ama ben rahat durmazdım, sistem dosyalarını "boşa yer kaplıyor bu gereksiz dosyalar" gerekçesiyle silerdim. iki ay sonra işletim sistemi yine mefta olurdu ve ben yine halı desenlerinden futbol sahama dönerdim.
görseniz tatlı bir veletmişim ben. hani megolamanlık değil bu hakikaten öyle.
yerlerimiz bizim fayans ya da kalebodur gibi birşeydi(ulan yazık bana yıllarca nalburculuk yaptım hala öğrenemedim şunu).
halı tamamiyle yeri kaplamazdı ve duvarla halı arasında bir boşluk olurdu.
tabi o da benim pistimdi. küçüklüğümden beri bir araba merakı vardı bende. hatta babamla oturup f1 izlediğim olmuştur çoğu zaman. mika hakkinen li zamanları dün gibi hatırlarım hey gidi hey.
babam da bu ilgimi bilmiş olsa gerek, bana sürekli araba alırdı. ufak, büyük çeşit çeşit anlayacağınız.
o soğuk zeminde oturup garip garip sesler çıkartarak iki elimle arabaları yarıştırmak o kadar güzeldi ki...
şimdi ise parasızlıktan araba falan alamıyorum. ama mezun olayım, bir de işe gireyim ahdım olsun koleksiyon yapacam lan. valla.
genellikle elinde kırık bir tahta veya taşla bu atraksiyonu yapan çocuktur. her zaman için, sürü bilinciyle bir araya gelip, aynı mantık üzerine kurulu oyunlarla vakit geçiren arkadaşlarına nazaran daha yaratıcı ve gözlem yeteneği kuvvetlidir.
ağzıyla yaptığı aracın vites geçişleri, viraj sesleri, pit stop çıkış sesi falan birebir aynıdır. bu tür çocuklarla iletişim kurmak oldukça zordur zira hayal dünyaları o denli kuvvetlidir ki, sizin gerçekliğiniz onun dünyasında hiç bir anlam ifade etmez. ancak bunlar da kendi içinde ikiye ayrılır.
1- zeminde oynayan (tahta veye taşı duvar üzerinde yürüten)
2- komple soyut takılan (ne tahta ne taş, sadece koşuyor veya tahtayla havada dairesel hareketler yapıyor)
işte bu ayrımda, birinci türdekilerin gerçek dünyada tutunma şansları diğerine nazarına daha yüksektir. birinci gruba dahil olanlar büyüyünce mahallede takılmaz. evde kitabını okur veya f1 yarışlarını izler. ancak ikinci gruptakiler büyüdükçe, o küçükken istem dışı reddettiği sürüye dahil olur. hani görürsünüz bazen koltuk altında topla gezen eşşek kadar çocuk, yanında bir sürü küçük velet. işte o eşşek kadar çocuk, zamanında vıııvvvvvv diye koşuşuturan velettir. nerden nereye.