toplam sayısı 3 milyonluk memur kütlesi içinde 2.5 milyona varan canlıdır. üretmez ve angarya kabul ettiği mesaisi boyunca ense yapar. maaşını hak, çalışmayı gereksiz iş görür. milletin boğazından kestiği vergilerle maaşını alır.
--spoiler--
Kolayca alerjiye sebep olmalarının haricinde, insanlara zararsızdırlar. Isırmazlar ve herhangi bir türde bulaşıcı hastalık saçmazlar. insanlar ve hayvanlardaki kepeklerle beslenirler.
--spoiler--
"kişi kendinden bilir işi" diye özetlenecek ilke sonucu ortaya çıkan sıçmık, pardon tespittir.
bu memleketteki memurlar kene mi bilinmez... bu bir sorun mudur o da bilinmez. ama bu memlekette bir "b.k yedi başılık" sorunu vardır. memura her zam döneminde "memurlar kanımızı emiyor" diye ortaya çıkan bir takım amip benzeri (ama tam olarak değil) canlılar ortaya çıkıp hep aynı nakaratları söylerler. sanırsın kendi evinde oturmuş akşama kadar icat yapıyor yavşak. neymiş? memur üretmiyormuş. kendi akşama kadar memleket ekonomisini şahlandırıyor sanki.
ulan siz niye kendiniz dışında herkese düşmansınız? memurun zam dönemi gelir; ortaya çıkarsınız hemen; "memur üretmez, yatarak para kazanır." işçi sendikalarıyla işveren arasında sorun olur; "bu işçilerin tuzu kuru, memlekette milyonlarca işsiz var. bunlar atılsın onlar alınsın."... üniversite öğrencileri harçları protesto eder, aynı tayfa hemen atılıverir, "oraya okumaya gitmiyor, anarşist bunlar" diye zıplar. doktorlar bir sorununu dile getirir, zart mikrofonu kapar; "bunlar zaten vatandaşa hizmet etmiyor, sürekli bizi sömürüyorlar" diye böğürmeye başlar. çiftçi hakkını ister, aynı amip benzeri canlı heyecanlanır; "bunlar da hiçbir şeyi beğenmiyor" der. işsizler ayaklanır, bu kez; "ne işiniz var şehirde, köyünüzde otursaydınız." diye fırlar ortaya.
kendisi sanki memlekette ne kadar iyi şey varsa, sahibidir. bir lise bitirmiştir veya şaşkaza s.ktiri b.ktan bir üniversitenin s.ktiri b.ktan bir bölümünü bitirmiş; evden işe, işten eve mal gibi yaşayıp gidiyordur. ama kim "hakkını arasa", b.k olur, kaka olur... mahallenin b.k yedi başı gibi; öbürüne kritik yapar, yok üretmiyormuş, yok işsizlik varmış; atar, tutar. ulan işgüzar herif. sana mı düştü, elin memurunun alacağı üç kuruş paraya göz dikmek. sen patronunun seni düdükleyerek kazandığı paraya sesini çıkarsana. ama yemez de mi o? "patroncuğum siz çok büyük adamsınız, kaç kişiye ekmek veriyorsunuz." diye g.tünde dönersiniz. kıçı kırık bir dükkan açıp patron siz olmuşsanız, aynı "g.tünü yerim" ayağını büyük müşterilerinize çekersiniz. yalamadık yerlerini bırakmazsınız. ama sıra memurun, işçinin üç kuruşluk zammına gelince; "ekonomi profesörü" kesilirsiniz başımıza.
e kovun o zaman iş yapmıyorlarsa. zam isteyen memurları işten atın. "gık" diyen işçiyi kapının önüne koyun. sesini çıkaran garibanın üstüne yürüyün. yiyor mu? yemez... sizi sallayan yok zaten de; o bi taraflarını yaladığınız "güçlü" adamlar çok daha aklı başında modellerdir haliyle. memleketin "refahının" sadece üretmekten değil; "sosyal" bazı bir takım sorunları halletmekten de geçtiğini bilirler... ha siz ne işe mi yarıyorsunuz? pazarlık masasında "işveren" tarafının elini güçlendirmeye. onun dışında bi s.kime yaradığınız da yok zaten... buna rağmen "muhafaza" edilmeniz de; ironik olsa gerek... demek ki her zaman her işe yaramak gerekmiyormuş.
aynı tornanın mahsulü prokaryot tayfası için not: inanmayacaksınız ama memur değilim. hiç değildim. olmayacağım da. siz bir canlının, başka bir canlının hakkını savunmasına son derece yabancı olduğunuz için inanmadınız tabi. s.kime inanmazsanız...