--spoiler--
Sıcak ülkelerinden, Stockholm'un kar altındaki caddelerine ve buz tutmuş göllerine savrulan siyasi mülteciler. Yaşamı paramparça olmuş Sami´nin, bir Kuzey hastanesinde önüne çıkan yaşlı bakan. Bir cinayet planı ve Sami´nin yaşamını etkileyen bir kedi. Çevresindekileri kendisine âşık eden şilili bir genç kız; yakıcı öfke nöbetlerine kapılan güzel Clara. Bir uzay istasyonu kadar garip ve uzak buldukları iklimde kıvranan, acı çeken, kıskanan, cinsellikle avunmaya çalışan ve öç alma hayalleri kuran insanların romanı. Sami, Clara, Juan Perez, Rıza, Garcia, Adil ve Yoriko´nun hikâyesi, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir derinlik ve elinizden bırakmayı olanaksız kılacak, soluk kesen bir kurguyla anlatılıyor.
--spoiler--
önsözünde belirtildiği üzere bazı çevirilerinde ismi "yalnızlık mevsimi" olarak değiştirilen ve zülfü livaneli'nin stockholm yıllarında yazmış olduğu romandır. yunus nadi roman ödülüne layık görülmüştür.
öncelikle adıyla ve yazarıyla okuyucuyu davet edip güzelce ağırlayan,ikramı bol,sohbeti hoş bir ziyaret misalidir bu kitap da.bir solukta okunan,tekrar okunacaklar listesine alınabilecek,etkileyici ve yunus nadi roman ödülüne sahip bir zülfü livaneli romanı.
...
kısacası bu dünyada, kimliği, kişiliği, yüzü silinmiş, hepsi birbirine benzetilmiş milyonlarca mülteci gibi yaşıyoruz ve bunun farkında olmak benim canımı sıkmıyor.
herhalde mutluluk dedikleri de bu olsa gerek: biraz güvenlik, biraz can sıkıntısı.
çok şey söyleyen, kurgunun içine karakter sami'nin penceresini de açarak daha da çok söyleyebilmiş kitap.
evet siyaset var, zorunlu göç, işkenceler, büyük acılar, tek bir kurşun büyük maliyetleri, üstelik dünyanın her yerinde değişmeyen insan davranışları, politik tavırlar, direnişler, sistem çatışmaları... ama hepsinden önemlisi, orkideler var. yaşanan kötülüklerin, açılan yaraların, bozulan ruh sağlığının, tüm bunlardan nasıl arındırabildiği ve iyiye döndürülebildiği var. orkidelerin sadece bitkisiler açıdan değil, manen de yüzlerce çeşidi olduğu umudu var ki herşeye değer.
anlattığı hikaye öyle karamsar bir gerçeğe paralel gidiyor ki, roman içerisinde ikinci bir dil, ayrı bir kalem, okura alan açıyor. yazarlık açısından zülfü livaneli'nin zor ancak şart olan bir şeyi başardığını düşünüyorum.
Kedi: Bağlanmayan, sevmeyen, minneti olmayan
Köpek: Bağlanan, seven, hep bir beklenti içinde olan.
Günlük hayatta sürekli iç içe olduğumuz bu iki varlık, kitabın felsefesini, ana damarını oluşturuyor.
Sami Baran yıllarca bir köpek gibi olduğunu ve artık bir kedi olması gerektiğini düşünür. Böylece olaydaki çatışma başlar.
Eserin Finali: intikam almak mı yoksa bağışlamak mı?
intikam ve affetme kavramlarının verdiği sancılı çelişkiyi gerçekçi ve etkileyici bir bakışla aktarmış.
iki anlatıcı: bölümlerde 3.ağızlı bir anlatım kullanılmış. Bölümlerin hemen sonunda ise ek bölümler var. Ek bölümlerde ise 1.ağızla Kahraman anlatıcının bakış açısı kullanılmış. Böylece daha içten bir üslup oluşmuş. Ana bölümleri yazar olmaya çalışan bir anlatıcı anlatıyor ve anlatılanlar epeyce samimiyetten uzak ve yavan kalıyor. Bu samimiyet eksikliğini ek bölümlerdeki içtenlik telafi ediyor. Böylece ana bölümler olmadan sadece ek bölümleri okumak daha keyifli geliyor.
iki anlatıcıyla aynı olayları anlatması ilginç bir teknik olmuş.
tamam güzel bir kitap ama hikayenin çift anlatıcılı olması benim kafamı biraz karıştırdı. bir de kitap sanırım yetmişlerde başlanmış ama ikibinlerde devam edilince olayın hangi yıllarda kafada canlandırılacağı konusunda çelişkiler oldu.