maalesef artık günümüzde, muhafazakar olmayan kadınlar, muhafazakar olan kadınları küçük görüyorlar.. açık kapalı diye ayırt etmiyorum dikkatinizi çekerim.
yani şöyle bir kanı oluşmuş artık;
eğer kadın özgürse, özgür düşünebiliyorsa kadınlığını yaşar ve gösterir,bu gayet doğaldır,
bu da demektirki, dişilik = kişilik veya kişilk = dişilik.
mantık bu.
bir erkeğin çıplak kadın gördüğünde aklının başından gitmesiyle eşdeğerdir.
ona hormonun aktivitesi, bilmem kaç nefis, berikine aşiftelik düşer.
oysa erkeğin de fahişesi vardır.
iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batıracaksın demişler.
türkiye gerçeği var:
'kocamdır sever de döver de ' diyip teslimiyetçi olursa kadın kişiliğini çoktan satmış demektir.
ülke olarak geçiş dönemindeyiz. bir yanda kadının yeri evidir derken diğer yanda kadının çalışması gerektiğini savunuyoruz.
çalışırken geldiği noktalarını dişiliğine atfeden ikiyüzlü erkeklerin arasında iki arada bir derede hem evde hem işte tükenen türk kadını...
aslında kadın dediğin dişi bir kişiliktir.
dişiliğini kişiliğinden ayıramazsın.
zarif, naif, duygularıyla anaç bir tavrı var.
keskin sınırlarla çizemezsin.
türk erkeğinin çelişkisi kadını dişiliğiyle bir bütün her yerde var olabilen biri olarak kabul edememesinde. korkaklığında, yenik düştüğü o kocaman egosunda.
öyle ki insanlığının önünde...
zavallılık bir toplumun hala daha bir cinsiyeti ceviz abuğuna koyarken diğerine bir davranışı ahlaksızlık olduğunu bile bile reva görmesi ve deli danalar gibi sokağa salmasında. sanalda da aynı gerçekte de.
daha dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek gelmez mantığı hakim.
aslında söz uzun sonuç kısa:
saplanıp kaldığı cinsiyeti, özgürce kustuğu nefretiyle ne yaparsan yap bu kafadan bir cacık olmaz.
bunu "sadece erkek" olanlar yapıyor, kadın sadece tanımlamaya boyun eğiyor, iki tarafın da eksiği düşünmek, cinsiyet düşmanlığı merkezli, nefret açıklamaları bir yere götürmez ama nerde durduğunuzu belirler, ve sorgulama varsa buna rağmen, üzücüdür..
tarihin her döneminde kadın hep bastırılan, kontrol altına alınan bir insan türüydü. erkek türü, kadındaki kusurları "kadın olmaya" bağladıkça kadına olan yaptırımlar o yönde gelişti. ama bir erkeğin hatası erkekliğe yüklenmiyor? sorunlar da buradan kaynaklanıyor.
bu konuda dinlerin kadına olan bakış açılarını es geçmek imkansızdır. çünkü birçok dinde kadının yaratılışı ile ilgili "sonradan, kusurlu, eğri-büyrü" şeklinde tasvirler kullanılıyor. mitolojide dahi kadın kötülüğün kaynağı, yanlışın sembolü ve şeytanın bir türevi olarak geçiyor.
belki de bir tek karanlık çağlarda kadın bu kadar kalıplaştırılmadı. çünkü henüz gelişim yok, gözlem var ancak analiz etme yetisi gelişmemiş.
ne zaman ki araç gelişir ve erkeğin araca olan yeteneği ortaya çıkar, kadının da tam aksine araçtan uzak tutumu göze batar, işte o zaman erkek ile kadın arasındaki sınırlar oluşmaya başlar.
erkek avlanmak zorundadır çünkü mızrağı kullanabilmektedir! güçlüdür bu noktada.
kadın bu zaman içerisinde evde beklemektedir. eve yemek getiren erkek yorgundur haliyle yemeği kadın yapacaktır. işte böyle böyle kadının yetenekleri, varlıklarının amacı olarak kabul görüyor. madem kadın bunlarda yetenekli demekki kadın bu mantığı gelilişiyor.
benzer şekilde erkeğin gücü ve yeteneği ile erkek belli kalıplar içine giriyor.
yani bu durum kesinlikle insanlığın, kadın ve erkeğin gelişimine dayanan bir durum. ta o zamanlardan gelişen bir durum. bu bir ilahi müdahele ile mi olmuştur, doğanın kendiliğinden gelişiminden mi olmuştur, evrimle mi olmuştur orası sosyologların işidir. ancak bu noktaların varlığını bilmek gerek kadının neden meta ya da vitrin olarak ele alındığını anlamak için.
ha bugün neden kadının bu takıntısı var, eşitlik ısrarı var, tüm bunlar da işte yine o gelişim sürecinin kadına yaşattığı sıkıntılardan ötürüdür.