vaktiyle nazım'ın, 16 yaşındayken keşfettiğidir. aslında kolaydır bir kadını kırmak, her kadın çocuktur biraz.
bir çocuk kadar heyecanlı,
bir çocuk kadar enerjik,
bir çocuk kadar şımarmaya müsait,
bir çocuk kadar şımartılmaya tutkun,
bir çocuk kadar ilgiye aç,
bir çocuk kadar yaramaz,
ve bir çocuk kadar kırılgan, hüngür hüngür ağlayabilecek kadar kırılgan hem.
ama mesele bir kadını çok ciddi anlamda kırmak olduğunda işler biraz daha farklı bir boyut kazanıyor. zira bahsettiğimiz sebeplerden kırılmaya karşı bir bağışıklık kazanıyor kadınlar. ve çok sık kırılmalarına karşın çok ciddi kırılmıyorlar pek çok şeye. bir anlık oluyor neyse adı artık. kırılıyorlar, içerliyorlar ama almaya niyet ettiğinizde de gönüllerini avucunuza bırakıyorlar gene.
hayır, bu şey sadece bir sevgili anlamında değil. ihtiyar annemde bile durum aynı seyrediyor. biraz tersime gelmeyegörsün hemen dolu dolu gözleri ve gönül almak yine oğula düşüyor tabi.
konumuza dönecek olursak nazım, 16 yaşındayken bir şiir yazıyor ve belki de ne yaptığının farkında bile değil(ki bence bal gibi de biliyordu) ve diyor ki;
gönlümle başbaşa düşündüm demin
artık bir sihirsiz nefes gibisin
şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
akisleri sönen bir ses gibisin
maziye karışıp sevda yeminim
bir anda unuttum seni eminim
kalbimde, kalbine yok bile kinim
bence artık sen de herkes gibisin
işte bir kadını en çok kıracak, yaralayacak kelam da sanıyorum ki budur. "herkes gibi" olmak, bir kadın için kötünün ötesinde bir hâldir.
düşünsenize aldığı kıyafeti bile bir başkasının üzerinde görünce kibriti çakar kadın. ya da ünlü herhangi bir simaya benzetilmek bir kadın için büyük oranda hakaret etkisi oluşturur.
rahmetli cem karaca da bu şiiri şarkılaştırmış ve fısıldamıştır vaktiyle tüm erkeklerden, tüm kadınlar bir mektupmuşçasına, görülmüştür;