bitmiştir. anlatamıyorum galiba, onun adı kadın. bayan değil. bağyan hiç değil. kadın, bak, zor değil. iki heceli bişey sadece. kaaa-dıııın. bu kadar kolay...
osurduğu an. ne bileyim biraz abes duruyor sanki kadınlarda. bir de geğirdiği an. bir de boynunu kütlettiği an. bir de ayakları koktuğu an. bir de koltuk altı kıllandığı an. bir de...
lan bu nasıl iştir? tüm insani eylemleri bir kadın yaptığında nefret ediyorum bayanlardan. bende bir salaklık var galiba. sonuçta bunlar da insan be. ne insafsızmışım ya.
"ben seni arkadaş olarak görüyorum. seninle sevgili olamayız" dediği kişiye hala türlü türlü şirinlik yaptığı, gecenin bir körü tuhaf tuhaf mesajlar attığı, onun burnun dibinde dolaştığı, erkeğin ondan hoşlanıyor olmasıyla egosunu her türlü tatmin etmeye çalıştığı, sonra da masum, salak, çok temiz kalpli, iyi niyetli ayağına yatıp "canım arkadaşım benim" dediği, her zaman bir kapı açık bırakmaya çalıştığı, ve diğer herkese "ya x'e hayır dedim ama hala peşimi bir türlü bırakmıyor" dediği an. (bkz: tiksinmek)
bir lokantadan göbekli, kel, dünyadan bihaber bir godoşun kolunda çıkarken size attığı "benim için önemli olan para" bakışı. o an zannımca bir kadının düşebileceği en son nokta olup bir erkeğin de kendisinden nefret ettiği andır da aynı zamanda.
fön çektirip kuaförden çıktıktan sonra, saçının o tiftik tiftik elektriklenmiş haliyle, suratında şuh bir ifade ile yavaş ve kırıtarak yürüdüğü andır. elimde bir şişe suyla geziyorum, gördüğüm yerde infaz edicem sizi.
düdüt: demek buraya da sıçradınız fönlüler, hoşgeldiniz. üzerime rahat bir şeyler alıp geliyorum.