belki yaşlılar için geçerli olabilir ama 40 yaşın altındaki kadın ve kızlar için aşksız bir birliktelik ölüm demektir. hele aynı çatı altında yaşıyorsa bu öyle bir ölümdür ki, kadının üzerinde ne kefen vardır, ne de toprak. yürüyen ölüdür adeta. evin içinde canlı cenaze...
eskiden aşık olduğu o adama artık sönük gözlerle bakar. zaten bir kadının gözündeki ışık sönmüşse her şey bitmiş demektir. istediği kadar karı koca hayatı, istediği kadar sevişmeleri olsun o aşk asla canlanmaz. o ışık sönmüşse bir daha asla yanmaz. kör olmuştur o gözler.
artık göremez.
erkek ne kadar kendini düzeltirse düzeltsin, yaptığı yanlışları ne kadar azaltırsa azaltsın o aşk bitmiştir. bir daha,, bir daha asla canlanmaz.
vurgulayarak söylüyorum, çünkü buna bizzat şahit oldum. benim de çok sevdiğim bir kadın vardı. her gerizekalı adam gibi bizde yapılmaması gerekeni yaptık ve büyük bir hata işledik.
aslında aşık olduğum zaman gözüm kadınımdan başkasını görmez. onun üzülmesi demek benim ölmem demektir. zaten biz de öldük ki buralarda aşk doktorluğu yapıyoruz ve eğer siz de hastaysanız bu reçeteyi okumayınız. okumayınız diyorum çünkü gerçekten bu tavsiyeler hiçbir boka yaramıyor. sadece kulak küpesi.
dinledim bende. kadınımın kalbini kazanmak için pişman olmuş her erkek gibi ona güzel süprizler yaptım. ona bebek şefkati gösterdim. yetinmeyip çiçeklerle eve gittim. iş yerinin karşısındaki çimenlik alandan papatyalar topladım. üzerimde takım elibise ve kundura ayakkabıyla tek tek yoldum. çiçekçiden çiçek almak basit çünkü.. tıpkı lokantadan yemek siparişi vermek gibi. ama kendin pişirip kendin yemek, o verdiğin uğraşın zevkini doyasıya yaşamak çok başka... bir avuç dolusu papatyayı sapları aynı hizada olacak şekilde itinayla koparıp eline verdim. gözlerine baktım, yüzü tebessüm ediyordu..
ama o gözler..
o gözler yine sönüktü...
ertesi gün belediyenin diktiği güllerden iki gül kopardım. çok güzel kıpkırmızı iki gülü parmağımı kanatarak kopardım. emdim parmağımı.. onun da canı yanmasın diye tüm dikenlerini ayıklayıp eve gittim. tek gözümü kırpıp ' kusura bakma senin gibi güzel çiçek bulamadım' diyerek onu uzattım. güldü. tebessüm etti..
ama o gözler..
o gözler yine sönüktü...
sinemalara gittik, gezdik dolaştık, başbaşa tatil yaptık ama her şey anlıktı. gelip geçici...
niye? çünkü ufak bir tartışmada eski defterler açılıyor ve her bir sayfası en küçük noktasına kadar hece hece yüzüne okunuyor.
kadınlar?
kadınlar asla geçmişi unutmuyor..
erkekler biraz sinirlidir bu konuda. maziyi duyunca duvarlara kapılara yumruk atarak sus der. sus artık konuşma, açma şu konuları der. zira geçmişte yaşanan tatsız olayları konuşmasını sevmezler ama ben hep dinledim. içindeki tüm her şeyi kussun. kussun rahatlasın, döksün içini dedim. bir kere bile yüzüne kapıyı çarpıp çıkmadım.
evlilik hayatını tam manasıyla bilmesem de yaşantılarım ve gördüklerim hep şu yönde oldu;
bir kadının kalbi harbiden kırılmış ise önüne kırmızı halılar sersen, sonuna sarayları eklesen, içine elbiseleri döşesen o seni asla sevmez. imkanlarını sever.. belki susar. susar ama beyninde hala o eski defter vardır. onu asla yırtmaz.
bir sonraki gün ve peşi sıra gelen günlerde hiç bıkmadan çiçekler götürdüm. hatta şu topitopa benzeyen ve üfleyince polenleri dağılan, küçük baloncuklar gibi sağa sola dağılan o otlardan bile kopardım '' al bak hep kokluyorsun, bunu üflemen için getirdim, çiçek kalmadı arazide' dedim. güldü. tebessüm etti ve balkondan aşağı hepsini üfledi. gözlerine baktığımda o gözler..
o gözler yine sönüktü...
tam 3 hafta sonra kırmızı güller bana bakıyordu. kendi kendime dedim alayını kamyona yükleyip kapıya yığsan ne yazar oğlum, yaptın bi eşeklik cezasını çekiyorsun dedim ve vazgeçtim.
özetle aynı evi paylaşıyosan ve aşk bitmişse bir daha asla canlanamaz.
canlanmaz.
bir kadından aşkı alırsan o evin duvarları mezar taşı olur kadına.
yatak musalla taşı.
hatıralar kalır..
ama acı hatıralar değil.. geriye dönüp baktığında, sadece " ulan bunları da yaşadık be. " diye söylenen, ve söylenirken kadını üzen değil de, kadının ders çıkarttığı hatıralar..
sen, erkek olarak ilişki boyunca hatalar yaparsın, ilgilenmessin, seversin belli etmessin, süprizlerden uzak yaşatırsın...
kadın susar, kadın ağlar...
gün gelir, erkeğin aklı başına gelir. dank eder.. Belki kadın kişisinden kendi isteğiyle ayrıldığı halde, pişman olur.
çünkü erkek, kadını yanındayken onu alışkanlık zanneder, tutkulu bir aşktan ziyade..
Ama gittiğinde, bittiğinde dank eder. ulan der, köpek gibi aşıkmışım amınakoyim, niye böyle yaptım.
Beraber gezdiğiniz yerler dar olur, yediğiniz yemekler boğazınıza tıkanır, birlikte uyuduğunuz yatak size tabut olur belki de..
Düzelmek için çabalarsın, belki süprizler yapmaya calısırsın, belki de gönlünü almak için hatıraları önüne koyarsın..
Ama kadın, bitirdimi bitiriyor usta. bunun başka hiç bir açıklaması yok.
kadın, hatıralar yaşandı ama tecrübe edindim derken.. erkek, " düzeldim lan artık, bitti, kıymetini anladım" diye çırpınıp durur..
işte o zaman kadın şah'a kalkar.. döker içini, anlatır, sıçar azına..
en son söylücek söz bulamassın. haklı dersin amk. haklı..
sonuç olarak, o kalan hatıralar da bi boka yaramaz. kadın, o hatıralardan ders çıkartır. tecrübe edinir..
erkek o hatıraların üzerine gidip, kendini üzmekten, kendini parcalamaktan başka hiçbir şey yapamaz tabi seviyorsa.
sevmiyorsa, ertesi gün pompaya koşar, keyfine dicek yok hamına.
Azimle sıçan duvarı deler derler ya, delemiyor böyle durumlarda...
zorladıkça, kendini boktan beter, bokun içine sokmaktan başka hiçbir işe yaramıyor yaptığın..
aşkı adamdan alınca ne kalıyor ise aynısı kalır. duyan da eksik doğuyor sanacak kız çocukları da bir aşkla gülüyorlar. sevdiği bir şeyleri kaybederse her insanın gözünün ışığı söner, bunun aşkla bir alakası yoktur. biyolojik saati için duyduğu içgüdüsel endişe dışında hiç bir eksik yoktur hayatında aşk olmayan kadında.