bir intihar mektubunu tersten okumanın anatomisi

entry2 galeri0
    1.
  1. muhtemel ki ölümle başlar...

    uzun yazacağım ve sanırım biraz kafa sikertme potansiyelim de sağ avudumda, okumayın derim. yorucu olacak zira...

    ölmek, o kadar da korkulası değil bence. hiç olmadı hem de kendimi bileli. bundandır en olmadık kalabalıklara kafamı uzatıp da "n'oluyor lan orda" derken hiç sakınmadım.

    bir semte adım atınca hep kahvehanelere baktım. bunun, oranın sosyolojisi hakkında derin ipuçları verdiğine inanırım ben. ne kadar boş adam varsa, o kadar doludur kahvehaneler. benim tezim, yemezseniz gargara yapınız. bir insanın, gözlerinin çok şey ifade ettiğini de böyle böyle öğrendim ben. ne kadar doluysa, o kadar doludur kahvehanelerin aksine. bundandır ağızlar "yapma" derken ısrarla yaptığım ne varsa. gözler "yap" demiştir bir kere.

    sanırım, giderek yaşıyoruz ölünecek yerde. acıyı soluyup da savuruyoruz semaya. o da alıp bunu gündoğumu ve günbatımı olarak tekrar tekrar işliyor anladığım. olsun, böylesi de çok sıkıntı değil bana sorsanız.

    giderek kalabalıklaşıyoruz sanırım yalnız kalacak yerde. kederi yudumlayıp da tükürüyoruz nehirlere. nehirler de alıp bunu deniz olarak seriyor tekrar tekrar anladığım. olsun, ben aslında çok anlamam bana kalırsanız.

    aldığımız her nefes için ne bedeller ödüyoruz her geçen gün. midemize giren krampları saymıyorum artık, ekşiyor içimizde bozuk bir et parçası resmen. sahi nefesimiz kokuyor sevgiye, ilgiye olan açlığımızdan. oysa her gece başka bir bedenin koynunda dalmak da mümkün uykuya ve başka başka kokularla açmak gözlerimizi hemen her yeni sabaha. ama bu değil demek istediğim, daha başka bir şeyden bahsediyorum. ne bileyim ayin gibi bir şey sevişmekten ziyade. kutsal bi tarafı olduğundan adım gibi eminim.

    bir yılmaz güney filmi gibiydi sevmek kimilerimiz için, öyle öğrenmiştik n'apalım. hep bir hüzün çökerdi üzerine ve ne kadar sert olursa, ne kadar büyük olursa o kadar kırıcı olurdu, ölümcül olurdu hüznü. boyu uzun, teni hafif esmer olurdu. bakışları sert olurdu rivayet, olsun tabi. hem bir çift yumuşak bakış kadar yaralayan ne olabilir ki bir insanı bu dünyada. adı, önemli değil, ırkını dahi sormuyorum.

    ölenlerden geriye kalanlara tutunarak yaşamak da kabul edilecek gibi bir şey değil bana kalırsa. kendi haline bırakmalı. hayır, her ölüyü kalkıp da toprağa gömecek değiliz elbet. hem bazılarını yaşarken öldürüyoruz ellerimizle ve anı bile kalmıyor ardında. belki terli bir kaç geceyarısı, belki nefes nefese bir telaşı biraz.

    bu işte bir terslik var. her geçen gün azalması gereken tahammülümüz muazzam bir biçimde artarak katlanıyor hayata. ölmekten çok yaşamaktan korkar hale geliyoruz ama seviyoruz da kabuslarımızı mümkün oldukça. hem kabuslar kadar güzeli var mı ki? rüya olduğunu anlamadığım yegâne rüyalarımdır benim. öbür türlü olunca anlıyorum işlerin bu kadar yolunda gitmesinden ve "rüya lan bu" diyebiliyorum kendi kendime. sonra bir rüya gibi geçip gidiyor yolunda olan ne varsa. ben, yüzümü yıkıyorum.

    bir kaç yudum votka ve bir kaç tane bira sayesinde her şey daha katlanılır oluyor bazen. yabancı, büsbütün yabancı bir bedenin içinde olmak dahil, soluk almak hariç pek çok şey.

    biri giderken, bir diğeri geliyor gemilerin. her birine el sallayarak uğurlayıp da her birini selam durarak karşılıyoruz ve bu artık kutsal bir görev oluyor. gidiyorlar ki gelmenin metabolizmasında vardır gitmek. hep gidiyorlar sonra, kime dokunduysanız ve gene de ölmüyoruz, garip. daha da çok yaşıyoruz her yolculuğa çıkanın ardından. hem bu sefer onun yerine de yaşamaya başlıyoruz. ona ayırdığımız kontenjanı da kullanarak elimizden geldiğince. onun eksikliğini de kendimizle doldurarak.

    giderek daha da mı yaşıyoruz sanki sahiden de? her adımda daha başka denge oyunlarını oynuyoruz kendi içimizde ve sendeleye sendeleye ve hemen her adımda kendimize düşmemeyi öğütleye öğütleye daha mı çok yaşıyoruz? daha çok korkuyorsak, muhakkak daha çok yaşıyoruz demektir. oysa ben, bilmezdim eskiden yaşamasını.

    yaşamımdan, kimse sorumlu değildir. kendinizi suçlamayınız...
    4 ...
  2. 2.
  3. ölüm kusmaktır.

    daha dün gece, bütün gece ama ölüm kustum. sıvı değildi, tam olarak kaçıncı karışım kokteylin ardındandı onu da hatırlamıyorum açıkçası. öksüre öksüre kustum, her defasında ciğerimin bir parçası koptu resmen. suçlu aramak çok doğru değildi bu hale, aynada yıkılmaz bir dağ gibiydim bütün suçumu da yeşermekte olan fidanlarmışçasına sırtlanan bir dağ. heybetli değildim, ürkütücü belki daha çok ve emin değilim bundan da.

    biri gitti, biri geldi. iki farklı yüze bakıp da üçüncü bir yüzü gördüm. biraz biriyle uyudum, biraz biriyle ama uyandığımızda hep aynıydı yüzleri. ve onlar da öldüler bugün. bir kağıda, bir şeyler yazdı önce birisi ve sigaramı yaktıktan hemen sonraydı kağıdı tuttum yanmaya devam eden çakmağa, yandı. ne yazdığını hala merak etmiyorum. belki kısa bir not, belki bir telefon numarası. kim bilir belki de hayat oyununu kolaylaştıracak bir hilenin şifresi... merak etmiyorum, gerçekten.

    tuzlu su ve dip balıkları. gariptir en çok kaya balığını sevmişimdir. sırf ötekilerden daha çirkin olduğu için yaşamaya hak kazanır hep ve ben "ölmeyen her balık" için mutlu olurum, kaya balığı ise beni en çok mutlu edebilendir. kırmızı iskorpit balığı zehirli olmasaydı onu da severdim, mutlu ederdi belki o zaman ama zehirli iğnesinden dolayı bana hep itici gelmiştir. suya tekmelerken dahi "ölmesini" dilediğimi hatırlarım sarayburnu'ndaki kayalıklardan.

    karıncaların canı cehenneme! hem onlar ne anlasınlar kaliteli müzikten veya blues yapan ağustos böceğinin halinden. aslında o hikaye de yanlış bilinenler arasındadır. karınca, bizim ağustos böceğine öyle bilmişlik yaparken yoldan koşarak geçen bir çocuk basıyor üzerine. hikayenin doğrusu budur, öbür türlüsünü aklınız alıyor mu hem allah aşkına? benim almıyor.

    aklım aslında pek çok şeyi almıyor ama aldıklarıyla idare etmek de pek zor değil benim adıma. şarkı sözlerini hala tutacak kadar işlevsel çünkü aklım. o olmasaydı, bilmiyorum ben ne yapardım. almıyor aklım...

    evet en son ölüm kusuyordum, ciğerlerim tükendi sonra her öksürükte biraz daha. birine göre "klima çarpmış" olabilirdi, ben pek ihtimal vermiyordum. günde iki paketten fazla sigara içince nefes almak haliyle zorlaşıyordur, benim tahminim bu yönde. gene bir ömrü bitirdim ben bugün. dün akşam iki tane ve sonra kuskunç bir sarhoşluk hali. bitti bir şeyler ve bir şekilde gene. şimdi daha da kararmış bir ten ve daha da kararmış bir geri kalan hayat ile kararmakta olan bir göğün altında, otobüs terminalini andıran ama daha çok bir mesire alanı imajı olan bir yerlerde ölüm kusulmuş yolları katedecek devasa canavarı bekliyorum.

    yaşamımdan, kimse sorumlu değildir tanrı buna dahil. kendinizi suçlamayınız...
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük