"hocam bir insanın bizi sevdiğini nasıl anlarız?" diye soruyor lise öğrencilerinden birisi. ona demek isterdim ki anlayamazsın arkadaşım anlayamazsın, hele ki bu zamanda hiç anlayamazsın.nasıl anlayasın ki duyguların birbirine karıştığı, arzuların adına aşk dendiği, hoşlanmanın adına sevmek dendiği, can sıkıntısı gidermek ve birisinin onunla ilgilenmesinden hoşlanıldığı, o kanaldan o kanala zaplandığı, model insan olmayışından bir çok kişinin acayip şekiller aldığı bir dönemde nerden bileceksin ki gerçek sevgiyi. hani derler ya ekmek aslanın ağzında, şimdi bir tek ekmek değil; aşk, vefa, dürüstlük, samimiyet, anlayış hoşgörü velhasıl tüm güzellikler aslanın kalbine inmiş durumda. ya onu oradan çıkartıp kendi kalbine takacak ve aslan yürekli olacaksın, ya da yüreği kokuşmuş bir insan."
sevgiyi hissetmek ve hissettirebilmek anlayabilmek büyük çaba ve özveri isteyen toplanması birikmesi yeşermesi zor olup dağılması bir an gibi kısa sürelere bağlı bir yatak gibidir. kırılmış, dagılmış, inançsız ise tüm duygularınla anlatmaya çalışanı dahi ciddiyetsiz samimiyetsizlikle suçlayıp anlamak yerine anlamamaya çalışırız. azim ister dogruluk ister inanç ister anlaşılır olmak ister. velhasıl güven isteyen eylemdir.
seven, bir kere söyleyemez. hareketleri onu ele verir. bir insan sevdiğini görünce, ayakları birbirine dolanıyorsa, gözlerinin içine bakamıyorsa seviyordur. eğer bir de elini kalbinin üzerine koyma fırsatınız varsa, işte o zaman artık konuşmasına, "seviyorum" demesine gerek kalmaz. kalbi onu ele verir.
siz seversiniz o sevmez , e siz yine seversiniz o bu defa eğlence olarak görür , e siz bir kez daha seversiniz sevdiğinizi söylersiniz o sizi öylesine sever bu böyle sürer gider.
sonunda kaybeden siz olursunuz. unutamazsınız , acı çekersiniz , hayıflanır söversiniz.