benim içerisinde olduğum durumdur. hemen sahiplenip, önemsediğim anlamsızca çok ama çoook değer verdiğim ve her seferinde de yalnız bırakıldığım için böyle hassas olduğum için kendimden nefret ediyorum.
birden bire oluşmaz bu tabii. ama oluşunca da birden bire yok olması beklenemez. kişi hiçbir yere gidemez. zira gittiği her yere kendisini de götürmek zorunda olduğu için gitmek bir çözüm değildir. aslında hiçbir şey çözüm değildir. üzerine gidildikçe çamur gibi her yanına daha çok bulaşır. sanki ikiye bölünür ve iki parçası arasında bitmek tükenmez bir kavga başlar. bazen ruhu bedenini terk etmek ister. kendisine tahammül edemez çünkü. her gün ayağına bir pranga daha ekler. ruhu kendisine mikroplu gelir. ne hiçbir şey kendisini, ne de kendisi hiçbir şeyi memnun edemez. yerin altındaymış gibi hisseder. ya da çölde o kızıl kumlara gömülü. ayağına bağlı tonlarca ağırlıkla okyanusun dibindeymiş gibi de hisseder. yok olmak ister kısaca. buhar olup uçmak ister.
birçok kişi sizin yerinizde olmak istese bile, belirli sebeplerden dolayı kendinden nefret eden bir insan bunları hisseder. kişi kendine alışmış olsa da, başkalarının kendisine alışmak gibi bir zorunluluğu olmadığını bildiğinden, insanlardan uzak durmaya bakar. çünkü kişi, ilk izlenim olarak olumlu bir etki bıraksa da başkalarının üzerinde, iç dünyasını tanıdıklarında canları yanar ve başkalarının canlarını yakmaya gerek yoktur daha fazla, kendisini yeterince yakıyorken.
Neden yaptım?
Neden söyledim?
Neden gittim?
Neden kaybettim?
Diye söylenilirken oluşan his.
Bana neden kendimden nefret ettiğimi sorarsınız belki kimseye tek söz edemem ancak kendime binlerce neden sayabilirim. O yüzden bu böyle bir şeydir çünkü bu kendinle arandadır.