basligi tanimlayan entrynin tamamen korku temelli olmasi acikcasi beni cok dusundurdu. aslinda boyle olmali boyle ise zaten o inanc da hakikaten problemler vardir. korku bazli bir inanc sistemi degildir islamiyet eger burada kasit islam ise.
sebepler mi? gercekten Allah a inanmasidir. O nun varligina ve birligine gercekten inanan zaten su ana kadar yazilmis olan herseyi harfiyle yapar.
burada mesele bu inancin yani imanin dinamik ve degiskenlik gosteren azalan, guclenen ve zayiflayip artan bir yapida oldugunun insan tarafindan kavranmasidir. aslinda sebep basittir inanctir ama dindarligin olcusu vicdanin sesidir yani o her kul icin Allah ve onun arasinda olan bir durumdur aslinda.
ilkel korkular,
ölümden sonraki diriliş,
umut ve çaresizlik,
bilgisizlik-cehalet-aile baskısı,
din'i kullanarak güç sahibi olmak,
din politikası yapmak,
(bkz: inanmanın, düşünmekten kolay olması)
din eğitimi; korkutarak-efsanelerle-mucizelerle,
cennet-cehennem-melek-şeytan-cin-peygamber-tanrı-huri yalanlarıyla,
küçücük çocukların mantık ve beyinlerinin yok edilmesi.
aramak, bulmak ve sevmekten kimse bahsetmemiş.
din, aşk tır.
kimi, ete kemiğe bürünür aşkın, kimisi de kainata ayna olur.
karşılığı ezelde verilmiş aşkın, ebede kadar aşıkı olmaktır inanmak.
yaradanın kul aşkına bakılan her an, yaradan aşkına tutulmaktır sebeb.
sebeb mi ararsın, ben sebebim, sen sebebsin, isyanın da sebeb, aşkın da; gözünden akan yaş da sebeb, içine dolan mutluluk da.
yaradanın kuluna olan aşkı olmasaydı, gönlündeki dilberi sevebilirmiydin sanırsın.
sen, gölgesin; o, gerçek.
o, var ki sen varsın.
o, seni sevmiş ki sen kuluna sevdalısın.
dön, aynaya bak.
sebeb bulmazsan, sana bakan güzellikte, git yarine bak.
sen de yoksa sebebi, mutlak aşkın, onda muhakkak vardır.
yüzbinlerce sebep yazılsa dahi hepsinin içinde yatan arkasında duran tek ve yegane sebep, dindar bir insanın bakış açısına göre hepsinin ana sebebi allah rızasıdır.
dindar olmayan, hatta inanmayan bir insanın ise bu başlığa girip de tanım sıçmaya çalışması kadar mantıksız bir şey yok. tadını bilmediği bir lezzeti tarif etmeye çalışmak kadar mantıksız. her gün gübre yiyen birisi, hayatı boyunca başka bir şeyin tadına bakmamış birisi kalkıp da "en lezzetli yemeğin tadı da bok gibidir" dese mantık bunun neresinde?
dünya hayatının anlamsızlığı ve sığlığı karşısında öbür dünyayı yeniden ve yeniden keşfetmek.
somut bir şekilde karşımızda duran ama 'yalan' bir dünyayı değil, tüm gerçekliğiyle içimizde hissettiğimiz ama henüz somut olarak yaşamadığımız öbür dünyayı tercih etmek.