en başta kötüdür. insan heves ve hüsn-i zanlarıyla mutlu olur, kendi veya başkası hakkında, fark etmez. ama birileri kişiyi çember içine alıp, onun heveslerini söndürebilir. bu her zaman olabilen bir şey. ama bu duruma düşüp düşmemek kişinin elinde. mesele de bu duruma düşen kişiler. uzaktan bakıldığında insan yazık gibi sözler sarf eder ister istemez. çünkü başkasının sözleriyle şad olan elbet yine başkasının sözleriyle yerle bir olur. evvela insan kendi karakter kriterlerini uçuşan sözlere bağlamamalı. sonra kendinden ödün vermeler tavizlerin ardı arkası kesilmez. sonuç: hüsran. peşinden arabesk sözlerle "artık bitti, yok vs vs" gibi ağıtlar getirilir.
oysa oyunun kuralları basit: bir heves başka ağızdan uçan bir sözle bitmez, bitirilemez. bu basit ve zayıf benliklerin ancak yapabildiğidir. tabii hevesi veya kişiyi memnun eden her ne ise formunda koruyarak başka şekle kanalize edilirse o ayrı. ama benim gördüğüm bazı insanlar çabuk pes etmekten yana. bugün günlerden pazar ise haftaya da pazar var, ömrün sonuna kadar. bir pazar çöpe gitti diye bütün pazarlar çöpe gitmez.
kendi başarısızlıklarını başkalarının korkuları haline getiren insanların zevkle gerçekleştirdiği eylemdir. evet her şey insanın elinde ama daha hayatta gözünü açamamış yaşının getirdiği tecrübesizlikle hareket eden insanlar var fakat vampir gibi bu korkuların peşinde dolaşan insanların varlığı da yadırganamaz.
misal, bir çocuğun futbola hevesi vardır, babası göndermez, okutmaya çalışır. Çocuk yarım yamalak okur, bir halt olmaz. belki de çok iyi olacaktı, bilinmez.
hayata küsmesine bile neden olabilecek davranış. belki tek yaşama sebebi hayalleri değil de hevesleridir. dolayısıyla heves olmazsa yaşama sevinci de olmaz.
yapanın da yaptıranın da allah belasını versin işlerinde dikiş tutturamasındır. bir insanı öldürün, dövün ama 40 yıllık düşmanınız veya size buna benzer bir kötülük yapmamışsa bunu yapmayın.