öncelikle şundan bahsedeyim ben kahve seviyorum. kahveyle yaşıyorum, ayakta duruyorum, iş yapıyorum falan. bilmeyenler için kafeinin sinir sistemine doğrudan etki ettiğini ve farkındalık arttırıcı görev gördüğünü hatırlatalım.
kafein bağımlılığı halen bir tartışma konusudur. şahsi olarak ben bunu bir bağımlılıktan daha farklı görüyorum. zira bir bağımlılık insanı aşağı çeker olduğundan daha kötü duruma sokar... ya da bunları yazan içimdeki canki de olabilir bilemedim..
neyse konumuz bu değil.
efendim benim ota boka anlam yüklemeye bayılan güzel insanlarım (evet benim insanlarım çünkü ben kötü bir bilim adamıyım) taş devrinden beridir gıda olarak kullanılan bu güzel nadide doğal bileşenin en büyük saklayıcısı olan kahveyi bir "batı şeysi" gibi görmektedir.
hatta şu an bu arkadaşlardan biri, içinden şöyle diyor "lan ben kahveye bi'şey demedim ki hatta ben de severim. türk kahvesi var?" evet kardeşim haklısın ama benim derdim o değil.
kahve milliyetçiliği var bu ülkede.
ben bu memleketin bu huyunu çok seviyorum bak mesela. içeride ne olduğunu anlamak yok.
güzel kardeşim orada herkese göre kahve var. yoksa getirtiliyor. her ne kadar çalışanlar bazen andavalca suratınıza baksa da genelde işi biliyorlar. "kahveye 10 lira mı verilir lan mal!?" verilir abicim. sen cep telefonuna 1000 lira veriyorsun ben laf ediyor muyum? benim cebimdeki telefonun sıfırı 50 lira?
senin evinin kirası belki 700 ama benim ki 500 neden? çünkü ben kahveye para ayırıyorum.
peki ben şimdi sigara bağımlısı gibi mi oluyorum? belki de oluyorum. ama ben sigara içene de içme demiyorum.
"sanki nivyork da mı yaşıyorsunuz?"
lan keşke yaşasaymışım be birader.
edit:
bak şimdi aklıma geldi.
bu olay damla çerçeveli gözlüğü sevip de apaçi olmayanların durumu gibi.