bu yasağın delinmesi ile devamı istenecektir. ve nitekim bir milletvekili çıkıp "amacımız kamu hizmetinde çalışanlara de türban serbestisi getirmektir" demiştir. bunun sonu şeriata kadar gider. aksini bekleyen varsa buyursun gelsin. başbakanın şeriat yanlısı olduğunu geçmiş konuşmalardan biliyoruz. peki o zaman şeriat nedir. şeriat çok mu insancıl bir yönetim. taşlayarak kadın öldürmek, 4 kadınla evlenmek, 9 yaşındaki çocuklarla birlikte olmak mı insancıl?
daha ufaktan ailesi tarafından beyni yıkanan ve "kapanmazsan namussuzsun, cehennemde yanarsın!" diyerek ikinci sınıf insan muamelesi gösterilen kızların yaşadıkları insanlık ayıbıdır evet.
meseleyi tartışmaya "türban"kelimesiyle başlayarak,belki iyi niyetle yazılmış bir yazının dakika 1 gol 1 şeklinde tuzağa düşmesinden mürekkep konu başlığı.
zira,türban kelimesinin uydurma bir kelime olduğunu ve kenan evren'e bu kelimeyi uydurarark kabul ettirdğini bizzat ihsan doğramacı'nın kendisi ifade etmiştir.
konuya dönecek olursak,"başörtüsü yasağı" elbette bir hak gaspıdır,üstelik bu gasp,üniversitede serbest bırakılma çalışmaları yapılmakla birlikte,kamuda ve ortaöğretimde sürecek olması sebebiyle pek de kesintiye uğramamaktadır.hatta üniversitelerde "başörtüsü" serbest bırakılınca,bu durum kamudaki ve ortaöğretimdeki "başörtüsü"yasağının meşrulaşması(yeri gelmişken belirtmekte fayda var;"meşru"kelimesi hem lügat anlamı,hem de ıstılahi anlamıyla "şeriata uygun"demektir,ama ne yazık ki türkiye'de komik bir türkçe konuşulduğu ve doğru bir anlaşma zemini bulunmadığı için bu kelimeyi medeni yargı için de kullanmak zorundayım üzülerek)ve kök salması mümkün olacak,Dini hassasiyeti bulunan kişiler bir bakıma "ölümü görüp sıtmaya razı olacak"lardır.
duyan da sanki yolda yürüyenin başından örtüsü çekiliyor, ya da ne bileyim türbanlılara hastahanelerde bakılmıyor falan zanneder.
arkadaşım islam dini zaten kadınla erkeğin birarada bulunmasını yasakladı mı?
yasakladı.
islam dini regl olmuş kızın evlenip barklanıp kocasının dizinin dibinde oturmasını söyledi mi?
söyledi
hadi bunları bir yana koy. herkes kendi dinini istediği ya da kendine uygun bulduğu tarafından yaşar diyelim.
senin türbanını sadece herkesin bir olduğu; eşitliğin esas olduğu dairelerde, mekanlarda takma diyorlar. yani kimsenin dininin ırkının önemli olmaması gereken sadece iş, eğitim vs. yapılacak yerler.
okul,devlet binası.
türban türban takıcam takıcam diye tepindiğin yerler sadece bu ikisi. kuralların hala mevcudiyet göstermeye çalıştığı yerler.
bu ülkede türban takılarak girilecek yerlere cami, cenaze vs. türbanlı olmayan ve inanmayan kadınlar turistler dahil kafalarına bir eşarp bağlayıp giriyor mu?
giriyor.
sokakta türban takana, usturuplu yerlerde namazını kılana bir zorlama yasak var mı?
yok.
bu ne kendini bilmez cazgırlıktır ben anlamıyorum.
millet sokakta çatır çatır türbanıyla/baş örtüsüyle istediği gibi gezerken, isteyen cuma ve diğer vakit namazlarını dilediği gibi kılarken, islam'ı anlatan din dersleri devlet okullarında öğretilirken, allah'a daha yakın olabilmek için umre/hacca gitmek isteyen hacı adaylarının önünde binlerce diyanet destekli tur seçeneği varken, seçilmiş hükümetin ve cumhurbaşkanı'nın geçmişi ve kökeni belliyken daha hala yasaktan bahsediyorsan bu ne laiklerin ne demokrasinin ayıbıdır. hele hele atatürk bu mevzuların içine çekilmeye çalışılıyorsa bir durup düşünmek, bir muhakeme yapmak gereklidir.
sözde ayıptır.Türban erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısının karanlık bir gölgesi olduğundan mütevellit sözdedir.
dinci insan (müslüman demedim, buraya dikkat) sözüm sana! abazan büyeni, gördüğün her kızı potansiyel sevişecek kız olarak gören o embesil zekanı, cumhuriyet zihniyetile bağdaşmayan çağ dışı fikrini ve zihniyeti bununla beraber başbakanını ve ananı da al git !
Türban yasağı baskı altındaki kadınları özgürleştirme hareketidir.
mezkur "başörtüsü"yasağını gölgelemeye çalışanların,"namaz kılıyorsun,hastanelerde tedavi oluyorsun,daha ne istiyorsun sana bu hakları verdiğimize şükret,önüne konan mamadan başkasını isteme köpek!" edasında haykırdıkları konu başlığıdır aynı zamanda.
bu üstü kapalı tehditçiği savuranlar şunu unutmasınlar ki,bu ülkede "Allah"demenin dezavantaj olduğu,dini kitapların mahzenlerde saklandığı,batı'yı kopya eden modeli eleştiren insanların asıldığı,sırf tek parti diktasından kurtulmak için yüzbinlerce kişinin serbest fırka'nın mitingine katılmasının ve polisle mitingdekiler arasında çıkan arbedede bir çocuğun polis tarafından vurulup öldürülmesinin ardından babasının çocuğun cesedini kucaklayıp ali fethi bey'in önüne getirerek"oğlumu kurban verdim,gerekirse başkalarını da veririm.yeter ki bizi kurtar,kurtar!"diye insanların yalvardığı-elbette serbest fırka'nın 10 günde 200 000 civarında üye sayısına ulaşması,buna karşın chp'nin bazı illerde teşkilatlarının bile bulunmaması sebebiyle bu serbest fırka bir pundu bulunup kapatılacaktır-(baskın oran'ın türk dış politikası isimli kitabında ve konuya ilişkin hemen hemen tüm kitaplarda bu olay detaylı anlatılmaktadır. dönemin cumhuriyet gazetesi'nde çıkan haber,herşeyi de anlatmaktadır aslında:"sandalla gelip vapura atlayanlar Fethi Bey'e sarılıyorlardı. Birçokları ağlıyor.Rıhtımda, üzerine vuku bulan ilk tehacümle Fethi Bey'in ceketi yırtıldı. Bu esnada denize düşenler, ezilenler ve çiğnenenler oldu. Davullar, zurnalar çalıyordu.--1930 yılında cumhuriyet gazetesi'nden alıntı) dönemleri de yaşadı bu memleket..
sanırım tüm bu olup bitenin yaşanmasında bir beis görmeyenler,Müslümanların bu ülkede özgürce yaşadıklarını dile getirmektedirler.oysa ne kamuda,ne okullarda,yani devletin elinin uzandığı her yerde,medyanın dişinin geçtiği her platformda bir baskı sözkonusudur.bu kronikleşmiş haksızlığın giderilmesi bir adalet taksimidir ve "başörtüsü"yasağının kaldırılması bu teslimatın sadece bir parçasıdır.
muhteşem(!)din bilgileriyle bizleri aydınlatan zevatın Kur'an-ı Kerim'den örnekler vererek kendi tezlerini ıspatlama gayretine girmeleri ve komik duruma düşmeleri bir tarafa,kimlerin copy-paste yaptığının da,copy-paste yapan kişinin nicki,hangi internet adresinden copy-paste yaptığ,fax'ın kimlerden geldiği de açıklanmalıdır,aksi taktirde bu durum iftiradan öteye geçmeyecektir,olayın bizzat takipçisiyim efendim.
"oku"emrine gelince,o olay da şöyledir;Cebrail A.S. Hz.Peygamber'e ilk getirdiği ayettte "oku"demektedir,ayetin devamında da "Oku,Yaratan Rabbinin adıyla oku"ifadesi vardır.yani neyin okunduğunun sarahaten anlaşılması gerekir,ama sözlükte bunca müfessir(tefsir alimi)varken sırtımız yere gelmez vesselam.yoksa özdemir ince mi bu sözlükte yazıyor,ya da bekir coşkun,iyiden iyiye şüphelenmeye başladım.
bunlar hep bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın ürettiği sıkıntılar.ama bilmemek değil,öğrenmemek ayıp,sordun da anlatmadık mı yeğenim.
herşeyi anladım da atatürk'ün cumhuriyeti bu değil olayını anlayamadım. en basitinden, atatürk bir türkçe ezan uygulaması getirmişti, bunu doğru bulmayıp kaldırmak atatürk'ün fikirlerinden en azından birine karşı çıkmak anlamına gelmez mi? bunun ardından atatürk laikliği bu değil demek ne anlama geliyor?
ordu kurun kardeşim, yeni rejim getirin, o durumda laikliği de kaldırırsınız, hilafeti de getirirsiniz. ama gelip de burda aslında atatürk bunu istiyordu demeyin.
ha bu arada, atatürk'ü kendi isteği doğrultusuna yoğurup yeni şekil vermek isteyenler; unutmayın ki, ülkeyi işgal edenler vatan toprağının her yanında fink atarken halifenin dua etmekten başka birşey yapmadığı durumda*, atatürk eylem yapmış, işgali kaldırmış vesaire vesaire. kuru duayla devlet korunuyorsa, zaten orduya falan da gerek kalmaz, öyle değil mi?
insanligin ne anlama geldigini anlayamayacak zihniyetin onermesi.
Kadina ikinci sinif muamelesi yapip "erkek her an sana ulasmak icin faaliyete gecme hakkina sahiptir, o yuzden kendini koruman ve toplumun ahlakini bozmaman icin kapanman gerekir" demek; bunu cehennem ve cezalandirilma korkusuna baglayarak beyin yikamak ne zamandan beri insanlik oluyor? Neden bu zihniyet erkege insan olmayi, bacaklari arasinda sallananin kendine bir imtiyaz saglamadigini anlatmayi, kadinin erkegin zevklerini tatmin edecek bir nesne olmadigini, erkegin karsi cinse olan ilgisinin toplum yararina tipki kadinin erkege olmasi normal olan ilgide oldugu gibi nefis terbiyesiyle ya da kisinin kendinden gelen bir ahlakla baski altinda tutmasi gerektigini ogretmeyi denemiyor? Neden erkegin zayifligi - ki aslinda zayiflik dogumla gelen bir olgu degil, cehaletle ve kadin algisinin carpitilmasiyla olusturulan bir olgudur- kadini sinirlandirmamiza neden olsun? Kadini sinirlandirmanin insanlikla ne uyarligi var?
Eger okullara turbanla gidilmesinin yasaklanmasi tek bir kizin hoduk erkek zihniyetli babasi, abisi, mahalle baskisi yuzunden kapanmasina engel olabildiyse; bu insanlik adina bir basaridir.
Hadi bunlar zaten bu zihniyet tarafindan anlasilmayacak kavramlar; o zaman islamin kendisi vasitasiyla aciklayalim; islama gore en buyuk suc kimin iyi kimin kotu musluman olduguna karar vermeye kalkismaktir, kimin musluman oldugunu kimin musluman olmadigini tayin etmeye kalkmak dogrudan "sirk"tir yani kendini tanriya denk kosmaktir. Ey kadinin kapanmasini musluman olmaya sart kosan zihniyet; sen kim oluyorsun da kendini allahla bir tutuyorsun?
ayrica (bkz: asil insanlik ayibi olan kadini sinirlama cabasidir.)
kadını türbana sokanların insanlığından şüphe duyulduğundan, kadınların özgürlüğünü savunanlara atılan bir iftiradır.
çekin şu abazan ellerinizi kadının üzerinden !
Her sözlükçü, her moderatör ve her tanrı, ve her türbanlı kız bilir ki eğer sözlüğe eklenen bir yazı bir yerden copy paste ise, yazının içindeki bazı karakterler hatalı gözükür.
Şimdi bu yazıdan sonra muhatap insan yazısını düzenler diye biz gittik bakkaldan bir metre türban aldık yanında screenshot verdiler, onu da yükledik bir american sitesine.
e bak bakalım sözlükçü bu yazı bir yerden copy mi? paste mı? yoksa copy paste mı? ya da bira içen türbanlı kız mı?
g.tüne giydiğin 1 mt kumas g.tünü örtmediği gibi kafana örttüğün 1 mt kumasta seni musluman yapmaz.
hele ki;
gercek bir müslümanın işinin kimsenin müslümanlığı üstünde ahkam kesmek olmadığını bilmiyorsan.
kimse de kimsenin gönlüne pranga filan vuramaz,
gecin bu ayakları.
üniversitede türban takamadım diye imandan cıkacaksan o senin bileceğin iş.
avrupa insan hakları mahkemesini dayanak olan gören kişilerin bu mahkemeye türban konusunu götürüp boyunun ölçüsünü almayı müteakip tribünlere oynaması durumu.
(bkz: türban)
baş örtüsü kişisel tercihdir. nasıl ki zorla takılmamalıysa, zorlada çıkartılmamalı. ayrıca, insanlık ayıbı olan bu konuyu bahane edip, dinci-dinsiz, islamcı-atatürkçü gibi yersiz ve gereksiz tartışmalar yaratmaya çalışanlar bulunmaktadır.
elbette, "sokakta türban takmak yasak değil daha ne istiyorsunuz?" şeklinde gerizekalı beyanatlarda bulunanlarca kabul edilmeyecek insanlık ayıbıdır. ama işin insanlığından öte, kendisine müslümanım deyip de müslümanlığın emri olan birşeyi yapmaya çalışan insanı devlet dairesinde görmeye dayanamamak nedir? bu kişinin en başta kendisine yaptığı bir ayıp, kendi fikirlerini oturtamamışlık, arada kalmışlık, adını ne koyarsanız koyun nüfus cüzdanında yazan şeyin değerleri yerine başka değerleri yerleştirmişlik değil de nedir? "üniversitelerde türbana izin vermek ardından devlet dairelerinde de türbana izin verilmesini getirecektir" korkusuyla tir tir titreyen bünyelere, bugün üniversitede ve kamuda yasak olan türbanın yarın tunus'taki gibi sokakta da yasak olmayacağının garantisinin ne olduğunu acaba açıklayabilecekler mi? nasyonal sosyalizm almanyası'nda gettolaşmaya kadar yahudiler de sokakta serbestçe gezebiliyordu aslında değil mi?
hayatı sokaktan ibaret saymak, "size sokak yeter" şeklinde bir dayatmaya gitmek ne kadar büyük bir kolaycılıktır oysa. hayat hakkının sokakta gezebilmekle sınırlandırıldığı kıvrım yoksunu beyinler, kendi dünyalarını gettolaştırıp başka dünyalara kendilerini kapatarak, izolasyonun kralını yaparak kendilerini ve kökleri bin yıllara dayanan rejimlerini koruma altına aldıklarını sanıyorlar. insan gibi insan olanın hayatın her alanında hakkının olabileceğine inanamıyorlar çünkü uzun yıllardır bu hayat sadece kendilerine aitti.
bugün kanadada başı gayet de bizim zinde güçlerin belirlediği türbanla örtülü doktorlar çalışabiliyor, onlara herhangi bir siyasi simge dayatması yok, üstelik 11 eylül gibi bir travmaya rağmen. bugün kendisine müslümanım diyen bu kadar insanın yaşadığı şu ülkede bir kanadalı katoliğin gösterdiği olgunluğu, müsamahayı bir müslüman gösteremiyorsa, kendi vicdanını rahatlatma adına "benim ninem de örtülüydü", "ama siyasal simge bik bik" gibi çocukça mantıklara sığınıyorsa ortada insanlık ayıbı falan yoktur, bu kişinin kendi benliğine, vicdanına, mazisine ve madem ninesi de örtülüdür, ninesine bir ayıptır.
Hayatlarında hiç günah işlemediğini düşünen insanların,en müslüman kesildiği konudur.
Daha düşünce özgürlüğünü ağzına almaya cesaret edemeyen ağızların,aynı türbana serbestlik diye bağırdığı olaydır.
*) ''türban takan kişinin siyasi görüşünü ifşa ettiğinden (!) dolayı, kendisiyle muhattap kamu hizmeti veren tarafından , pozitif ya da negatif bir ayrımcılığa maruz kalması muhtemeldir bundan dolayı türban yasak olmalıdır'' dersek eğer, türbanlı da bize der ki : '' madem birinin takıp diğerinin takmaması iki farklı şekil ortaya çıkarır ve ayrımcılığa sebebiyet verebilir diyorsun, bu ikiliği ortadan kaldırıp tek tipleşmeyi sağlamak için neden ben kafamdakini çıkarıyorum da sen örtünmüyorsun?''
başka bir açıdan yaklaşmak da mümkün bu teze ; siyasi görüşün belli olması üniversitede hoca tarafından bir ayrımcılık sebebi yapılacaksa, bugun universitelerde siz rahatlıkla kimin komunist kımın ulkucu oldugunu anlayabilirsiniz ve bu insanları o hocalarda görmekte, onlarda siyasi goruslerının farkına varabılmekteler. bunu nasıl engelleyecegiz?
ayrıca bu mantıkla hareket edersek, ayrımcılık sadece siyasi görüşten yapılmaz. örneğin bir bayan hoca feminist olabilir , o zaman ne yapacagız? cinsiyetlerini de mi saklayacağız ögrencilerin? ya da hemşeri ayrımcılığı da olabilir diye insanlara memleketlerini söylemeyi de yasaklayacakmıyız? benzer bir ayrımcılığa tutulan takımlardaki farklılık da sebep olmaz mı?
*) ülkede bir inat ortamı yoktur, mutabakat vardır. yapılan arastırmalarda yüzde 80 lere kadar üniversitelerdeki yasagın kalkmasına evet denilmektedir. sadece proje üretip yenilikler vaadedemeyen , kendisinin talep edilirliğinin devam etmesi için var olanın tehlikede olduğuna insanları inandırıp düzen jandarması olarak kendini pazarlayan chp zihniyeti ve bu oyunun mağdurları yasağı savunmaktadırlar.
peki inatlaşma olduğunu kabul edelim ; yasakları kalkıp universiteye giren türbanlılar etraflarına saldırmayacaklarına göre, halihazırda üniversitede bulunanlar tarafından tacize ugramadıkları sürece bir kaos ortamı olmaz doğal olarak. evet ama diğer öğrenciler bu okullara girmeye başlayan türbanlılara tepki gösterebilirler dersek de o zaman şunu düşünmeliyiz ; B kişisi taşkınlık yapacak diye A yı hakkından mahrum etmek doğru mudur?
ayrıca şiddet olmadıktan sonra farklı düşüncelerin universitelerde varlığını sürdürmesinde, bildiriler dağıtmasında, konuşmalar düzenlemesinde bir beis yoktur. farklı görüşlerin okul önlerinde kavga etmesiyse anlatılmak istenen ben hiç elinde bıçak olan bir türbanlı hatırlamıyorum o eski kareler gözümün önüne geldiğinde.
*) diğer bir yasakçı bahane ise, türban takanların ülkeyi bölmek istedikleri, eğitimlerine izin verilirse ilerde eğitimli olarak mevkilere gelebilecekleri ve daha büyük bir tehlike arz edecekleridir. türban ı siyasi simge olarak değerlendirirken hangi somut ispattan yararlandıklarını sormadan şu evrensel gerçeği kendilerine hatırlatmak isterim : beni çağ içi bulabilirsiniz çağ dışı da bulabilirsiniz, fakat ben bu toplumun bir bireyiysem ve birey olarak devlete karşı tüm sorumluluklarımı ( askere gitme, ya da çocugumun askere gitmesi, vergi vermek vs) yerine getiriyorsam, aynı şekilde tüm kamu hizmetlerinden faydalanma hakkına sahibim. buna sizin şahsım hakkındaki görüşleriniz de ülke geleceğine ve benim gelcekte yapacaklarıma yönelik kehanetleriniz de engel olamaz, olmamalıdır (maalesef ülkemizde olmaktadır).
bugun cezaevinde yatan bir pkk lı açık öğretimde öğrenim görebiliyorsa ama türbanlı kız cumhuriyet düşmanlığı bahanesiyle bu haktan mahrum bırakılıyorsa -ki öyle oluyor-
bu trajikomedinin üstüne söylenecek fazla da söz yoktur aslında.
sonuna kadar katıldığım cümle. katıldığım derken başlıktaki önermeden bahsediyorum başlığı açan yazarın entrysi beni ilgilendirmiyor. neden katıldığımı da aşağıda açıklamaya çalışacağım efendim.
öncelikle "çarşıda pazarda her yerde türban/başörtüsü takılabiliyor. üniversitede de takmayıversinler" şeklinde embesilce girilen entrylerin sahipleri bu zihniyetleriyle hiç konuşmasınlar. eğitim hakkı insanın temel haklarından biridir. bu hak insanın inançları gereği yaptığı uygulamalardan dolayı ellerinden alınamaz. başlıktaki önermeye karşı entry girilirken islam inancının kadınları sınırladığına yönelik kurulan cümlelerin muhattabı bile yoktur. onun inancı o sana ne kardeşim? o seni sorguluyor mu inancından dolayı?
türban/başörtüsü yasağını savunanların diğer bir argümanı da türban/başörtüsünün siyasi simge olması durumu. doğrudur buna ben de katılıyorum siyasi simge olarak kullananlar vardır. diğer yandan radikal islamla alakası olmayan, köktendinciliğin ne olduğunu bilmeyen ve üniversite eğitimi almak isteyen başı örtülü insanlar da vardır. bu durumda devletin üzerine düşen nedir? siyasi simgeyi yasaklayayım derken, inancı gereği başörtüsü takanları mağdur etmek midir? devletin üzerine düşen, başı örtülüleri üniversitelere almak, ardından üniversitelerde olayların çıkmaması için tedbirleri almaktır. birey devlet için değildir. devlet birey içindir. devlet, bireylerin haklarını tanımlaması, koruması ve yeri geldiğinde sınırlaması için oluşturulmuş bir örgütlenmedir.
demek istediğim, bu açık insan hakları ihlali olan yasak savunulurken başı örtülü insanlar ikinci sınıf insan kategorisine sokuluyor. ne demek üniversitede takamaz? sen üstünde kocaman che guevera baskılı t-shirtünle giriyorsun üniversiteye. ya da 3 hilal t-shirtünle ya da bozkurt kolyenle girebiliyorsun üniversiteye. o niye başı örtülü diye giremiyor? üstelik bu onun ideolojisi falan da değil sadece inancı. biraz empati kurmak yeter. hiç mi yok çevrenizde başörtüsünü inancı gereği takıp üniversiteye giremeyen insanlar? artık sırf kendinizi düşünmeyi bırakıp biraz da etrafınıza bakmaya ne dersiniz?
bitmedi bir şey daha var. mevzubahis yasağı savunurken türban/başörtüsünün kadınları sınırlayan bir bez parçası yahut paçavra olduğunu falan yazıp insanlara saygısızlık yapmayın. gerçekten ayıp oluyor. başörtüsüyle üniversiteye girmek isteyen kıza "bak bu başörtüsü seni sınırlıyor, islam çeksin elini kadınların üzerinden" gibi saçma argümanlar mı dile getireceksin? mantıklı bir argümanın olmadığı için bir de üstüne onun inancını mı sorgulayacaksın? hem insanların temel haklarını doğru düzgün tanımlamayacaksın, hem de o tanımlamadığın hakları bir de sınırlayacaksın. işine gelince demokrasi, seni ilgilendirmeyince "girmesinler a.q siyasi simge" zihniyeti. çakma demokratlar sizi...
birçok akademisyenin de katıldığı önerme. öyle ki içlerinde ali nesin gibi değerli isimlerde var.
"Öğretim üyeleri olarak bizler kılık-kıyafet konusunda yıllardır uygulanan politikaları ve son günlerde yapılan tartışmaları yakından ve kaygıyla takip ediyoruz. Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz.
Üniversitelerimizin çağdaş uygar toplumlara yaraşır biçimde, özgürlüklerle ve bilim üretimiyle anılmasını istiyoruz. istisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi üniversitelerimizde de kılık-kıyafet serbestliğinin; hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gereğine inanıyor; aksi yöndeki tüm düzenleme ve uygulamalara bir an önce son verilmesini talep ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Prof. Dr. Levent Köker, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Zühtü Arslan
Prof. Dr. ihsan Dağı, ODTÜ
Doç. Dr. Şaban Çalış, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Nesin, Bilgi Universitesi
Prof. Dr. Yasin Aktay, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ferhat Kentel, Bilgi Üniversitesi
Doç. Dr. Vedat Bilgin, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Nuri Yurdusev, ODTÜ
Prof. Dr. Ümit Cizre, Bilkent Üniversitesi
Prof. Dr. Elisabeth Özdalga, ODTU
Doç. Dr. Nuray Mert, istanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Eser Karakaş, Bahçeşehir Üniversitesi
Prof. Dr. Naci Bostancı, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Şükrü Koç, Akademisyenler Birliği Başkanı
Doç. Dr. Önder Kutlu, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez, KTÜ
Doç. Dr. Erdinç Yazıcı, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne
Prof. Dr. Atilla Yayla, Gazi Üniversitesi.
Doç. Dr. Bekir Berat Özipek
Doç. Dr. Ali Gür, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. M. Emin Çağıran, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Babaoğlu, Selçuk Üniversitesi
Dr. Vahap Coşkun, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hasan Mor, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. M. Edip Çağmar, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. M. Akif Aydın, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Sait Gezgin, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, (E) KTÜ
Yrd. Doç. Dr. Murat Çemrek, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Remzi Çevik, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Bahadır Akın, Karamanoğlu Mehmet Bey
Yrd. Doç. Dr. Y. Ebubekir Ceylan, Fatih Üniversitesi
Doç. Dr. Fatih Karaosmanoğlu
Prof. Dr. Halil Berktay, Sabancı Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Bican Şahin, Hacettepe Üniversitesi
Doç. Dr. Refik Korkusuz, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Kemal inat, Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Ali Murat Yel, Fatih Üniversitesi
Doç. Dr. ibrahim Atilla Acar, SDÜ
Doç. Dr. Berdal Aral, Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Turan Güven, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Burhanettin Ünem, Gazi Üniversites
Prof. Dr. Refik Turan, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Müslüm Turan, Dicle Üniversitesi
Dr. Murat Erdogan, Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük, Kırıkkale Üniversitesi
Prof. Dr. Halil Kalabalık, Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Selman Türker, Selçuk Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Osman Şimşek, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. Ömer Anayurt, Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Dilek Cindoğlu, Bilkent Üniversitesi
Prof. Dr. Ramazan Gözen
Doç. Dr. Hakan Taşdemir, Gazi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Adem Çaylak, Kafkas Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Köse, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan Tunç, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. Bilal Sambur, SDÜ
Dr. Hasan Yücel Başdemir, Hitit Üniversitesi
Doç. Dr. Kemal Nas, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Aydın Karapınar, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. M. Lütfullah Karaman, Fatih Üniversitesi
Doç. Dr. Semra Somersan, Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa Erdogan, Hacettepe Üniversitesi
Doç. Dr. Yusuf Şahin, KTÜ
Doç. Dr. Murat Çokgezen, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. M. Arif Adlı, Marmara Üniversitesi
Dr. Ayşe Güveli
Doç. Dr. Yeşim M. Atamer, Bilgi Üniversitesi
Doç. Dr. Bülent Somay, Bilgi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fahrettin Altun, Fatih Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ayten Zara Page, Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Yaman, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa Tıftık, Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Melek Göregenli, Ege Üniversitesi
Doç. Dr. Hikmet Kavruk, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. M. Tayfun Amman, Marmara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Uysal, Dumlupınar Üniversitesi
Doç. Dr. Mazhar Bağlı, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. ilhan Akar, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa Çufalı
Yrd. Doç. Dr. Teoman Pamukçu, ODTÜ
Dr. Sıtkı Yıldız, Kırıkkale Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Yavuz Çakır
Prof. Dr. Ali Topal, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa Acar, Kırıkkale Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ertan Aydın, Çankaya Üniversitesi
Doç. Dr. Cem Somel, ODTÜ
Yrd. Doç. Dr. Cevdet Akbay
Prof. Dr. Mehmet Turhan, Başkent Üniversitesi
Dr. Mustafa Kemal Coskun, Ankara Universitesi
Prof. Dr. Ahmet Battal, Gazi Üniversitesi
Dr. Med. Dr. Phil. ilhan ilkılıç
Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu, Marmara Üniversitesi
Doç. Dr. Tanel Demirel, Çankaya Üniversitesi
Doç. Dr. Kudret Bülbül
Doç. Dr. Muhittin Ataman, Abant izzet Baysal
Prof. Dr. M. Emin Köktaş, izmir DEÜ
Prof. Dr. Ramazan Çıtak, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. Muhit Mert, Hitit Üniversitesi
Prof. Dr. Fikret Adanır, Sabancı Üniversitesi
Prof. Dr. Salim Öğüt, Hitit Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Burcay Erus, Boğaziçi Üniversitesi
Prof. Dr. Recep Tapramaz, Ondokuz Mayıs
Doç. Dr. Ali Savaş Çilli, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, Pamukkale Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Haldun Göktaş, Gazi Üniversitesi
Dr. Engin Sarı, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. irfan Değirmenci, Eskişehir Osmangazi
Prof. Dr. Adem Kurt, Gazi Universitesi
Yrd. Doç. Dr. Aydın Tavman, istanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Ejder Okumuş, Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa Özel, Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. B. Gültekin Çetiner
Yrd. Doç. Dr. Birol Mercan, Karamanoğu Mehmet Bey
Dr. Meral Saçkan, Bilgi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Itır Erhart, Bilgi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Şennur Özdemir, Ankara Üniversitesi
Dr. Ahmet Kömürcü
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bilen, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan Bal, Gazi Üniversitesi
Dr. Mehmet Ali Güveli, 18 Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Yılmaz, Ondokuz Mayıs
Dr. Vedat Yılmaz, Akdeniz Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Gül Altınay, Sabancı Üniversitesi
Doç. Dr. Musa Toğrul, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Şahabettin Yalçın, Muğla Üniversitesi
Doç. Dr. Mesut Yeğen, ODTÜ
Dr. Murat Tümay
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Fuat Gürkan, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Nihat inanç, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Prof. Dr. Şinasi Gündüz, istanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Akın Turgut, Osmangazi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Metin Aksoy, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Ersan Aslan, Kırıkkale Üniversitesi
Dr. Hüseyin Tutar
Dr. Ebubekir Şahin, Kırıkkale Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet AY, Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Veysi Erken, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Yonca Aslanbay, Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Enver Alper Güvel, Çukurova Üniversitesi
Doç. Dr. Muhittin Acar, Hacettepe Üniversitesi
Doç. Dr. Turgay Uzun, Muğla Üniversitesi
Doç. Dr. Talip Küçükcan, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Yunus Söylet, istanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Ramazan Yelken, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Menderes Çınar, Başkent Üniversitesi
Prof. Dr. ismail Hakkı Ünal, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Ulusoy, KTÜ
Dr. Faruk Alpkaya, Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Ergül Yaşar, Çukurova Üniversitesi
Dr. Erdoğan Uygur, Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Necip Camuşcu, TOBB Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Güneş, Abant izzet Baysal
Doç. Dr. Alaettin Kılıç, Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Fuat Gürkan, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zafer Tatlı, Sakarya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hasan H. Tekin, Erciyes Üniversitesi
Prof.Dr. Selim Erdoğan, Dicle Üniversitesi
Dr. Mustafa Yaz, Erciyes Üniversitesi
Prof. Dr. Burhan Çetinkaya, Fırat Üniversitesi
Dr. Sinan Canan, Başkent Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Öztürk, Abant izzet Baysal
Yrd. Doç. Dr. Timur Soysal, Marmara Üniverisitesi
Dr. Sait Okumuş, Kırıkkale Üniversitesi
Prof. Dr. Talat Sakallı, SDÜ
Yrd. Doç. Dr. Kadir Canatan, Balıkesir Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Özler, Dumlupınar Universitesi
Dr. Mustafa Kanat, Abant izzet Baysal
Prof. Dr. E. Edip Keha, KTÜ
Aslı Güneş, Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Osman Solak, Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. ibrahim Öztürk, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Ömer Torlak, Osmangazi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Gökhan Bacık, Fatih Üniversitesi
Dr. Levent Korkut, Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa Ersoz, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. ihsan Erdoğan, Gazi Üniversitesi
Doç. Dr. E. Şahin Çonkur, Pamukkale Üniversitesi
Dr. Kemal Filiz, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Kara, Fatih Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hüsnü Kapu, Kafkas Üniversitesi
Doç. Dr. Burhanettin Duran, Sakarya Üniversitesi
Dr. Ömer Türker
Prof. Dr. Uğur Çevik, KTÜ
Prof.Dr. Levent Kırılmaz, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Erişen, Kırıkkale Üniversitesi