tapınıcak birşeyler mutlaka bulacaktır bu insanoğlu şeklinde anti-tez öne sürülebilitesi olan önerme. muhtemelen 3000 yılında 10^1000 ghz işlemcili bir süper bilgisayara tapınırlar. herkese sağlam bir beyin öneriyoruz.
Bilimi teşvik eden zaten Kuran'ı kerim'dir.insan aklını yaratan da Allah'dır.insanlık öyle sanıldığı kadar da ileri gidememiştir.Mısır piramitlerini ve mısırlıların ne kadar ileri gittiğini herkes biliyor hala çözülemiyor sırları.Onlar o kadar ileri gitti ama azgınlaştılar ve de Allah onları helak etti aynı son bu başlık düşüncesinde hareket eden herkes için geçerli olacaktır.Bir gün herkes ateist olmayacaktır.Tek olan şey ateistlerin sonunun kötü olacak olmasıdır.
fiziğe göre gelecek sonsuz olasılıktan oluşurken geçmişimiz tek bir çizgi şeklinde ifade edilebilir. yani şu an bir yolu olmasa da geçmişin gözlemlenmesi imkansız değildir, gözlem sonucu etki oluşursa sadece bu etkinin devamı olarak o noktadan farklı bir gelecek çizgisi oluşacaktır.
yani bunun sonucu olarak hz muhammed, isa, insanın varoluşu falan hepsi gözlemlenip bir tanrı olup olmadığı olmasa bile müslümanlık, yahudilik veya hristiyanlığın gerçek olup olmadığı anlaşılabilir.
doğru olan tezdir, zira islam'a göre kıyamet kopmadan gerçekleşecek olan olaydır. Kıyametten önce sadece Allah'a şirk koşanlar ve onu reddedenler kıyameti görecektir, tanrıya inananlar kıyametten bir süre önce can vereceklerdir.
kulağının sadece belli desibeldeki sesleri duyabilmesi,
yürüdüğün toprağa yerkabuğunun altındaki kızgın magmanın varlığından bihaber olduğun halde bu kadar rahat basabilmen,
sadece bilimle açıklanabilecek bir şey midir?
başlıkta görüldüğü üzere dinsizliğe alet edilen bilim, temelde deney ve gözlemlerin bütünüdür.
kaldı ki, deney ve gözlemin rahat olarak yapılacağı yer doğadır.
örneğin, m.ö 4200 yılında mısırlıların bilimle nasıl içli-dışlı olduklarına bir bakalım,
o zamanlar mısır halkının önemli geçim kaynağı olan tarımda nil nehri'nden elde edilen sulamanın büyük katkısı vardı.
fakat nil nehri bilindiği üzere, dünya'nın en uzun nehridir ve iklimin henüz düzensiz olduğu ilk çağlarda aşırı yağan yağmurlar sonucu taşmıştır.
mısırlılar, nil nehri'nin taşmasından ve nehrin suyunun tarlalarını bozup ektikleri ekinlerin telef olmasından rahatsızdılar.
bu duruma bir çözüm getirmek üzere, arazilerinin uzunlukları hesaplanmış ve sonucunda çeşitli geometrik şekiller keşfedilmişti.
hatta yine mısır halkı, ölümden sonra ahiret hayatının varlığına inandığından ölülerini mumyalıyorlardı. bu inançları eczacılıkta ve ilaç sanayisinde ilerlemelerine vesile oldu.
kısacası,
dünya henüz bir toz bulutu halinde iken patlamalar yaşanmış, levha hareketleri yaşanmıştı. böylece büyük kara kütleleri olan kıtalar ortaya çıkmıştır.
o günden bu yana, bilimin doğa olaylarına bağlı olarak ortaya çıktığı ve geliştiği inkar edilmez bir gerçektir.
herşeyden öte, bilimi dinle eşit tutmak ne derece mantıklıysa, böyle bir saplantıya kapılmak da o derece mantıklıdır.
zira kimse bir delinin söylediği söze inanarak kendini kuyuya atamaz.