hamileyken yani çocuklarımı henüz korunaklı olan içimde besleyip, büyütürken onlara söylediğim şarkıdır.
bir yerlerde okumuştum annelerinin sesini duyarmış çocuklar ve doğduktan sonra bu şarkıları tekrar duyduklarında sakinleşirlermiş. işte ben de tam bu yüzden onlara şarkılar söylemeye başladım. ilk şarkım,bazen gözyaşlarım ve boğazımdaki düğümlerin eşliğinde, "al sütümü iç kızım" deniz için ve "al sütümü iç kuzum" ulaş için...
şimdi yine dinliyoruz.kızım istedi."annee sütümü iç kızım söyle." " bu başağrısıyla söyleyemem kızım hadi bilgasdan(kızımın dilinde bilgisayar demek) dinleyelim."
politik tavırların daha fazla yaralamamasını umduğum şarkıdır, marş değil ki bu. insanların acıları üzerinden prim yapılmak istenmesi çok can sıkıcı bir durumdur. politik tavrım değil beni bunu şarkıyı dinlerken bu kadar acıtan, olmamalı da zaten. hayır, yaptığım acıları yok saymak değil, onları kullanmamak gerektiğinden, yakınıyorum.
grup yorum'un insanı dalıp götüren bir parçasıdır.orjinali saffaran bir halk ezgisidir.
o nasıl bir enstruman uyumu , o nasıl bir ses. kesinlikle dinlenmesi gereken bir parça.
müziğiyle beraber çok güzel bir senkronizasyon oluşturan, insanı alıp farklı yerlere götüren güzel bir türküdür. dinlenilmesi şiddetle tavsiye edilir. *
bitmeyeceği bilinirde, bu yakarışın, ana yüreğinde hissettirdiği depremdir önemli olan.. depremden öte; çiçekde tohum bitmemesidir maksat.. ve öğle olmuştur..
ne denlir ki bu şarkıya. gecenin en zifiri olduğu saatte kapatın ışıkları, yakın bir sigara. bu şarkı sizi götüreceği yeri iyi bilir. ağlamak isteyeni ağlatır. sevgiliyi düşünmek isteyenin sevgilisi düşlerinin içine çakılır en terkedilen yerde olsa bile. biraz siyasetten anlayan adam bile derin bir ahhhh çeker. o anda büyük bir devrimci olur. işte sanat budur. şarkı değildir. türkü de değildir. bu müziğin en saf özüdür. en dinlenilesidir.
yüreğinin güzelliği gözlerine vurmuş bir kadın sureti geliyor aklıma bu parçayı her dinleyişimde.
güzellik... o bildiğiniz güzellik değil ama bu. bu öyle bir güzellik ki, ölüme koşar adım giderken bile gözlerde eksilmeyen, olmak istediği gibi olan, durmak istediği gibi duran... duruşuna, oluşuna karşı olana isyan eden, doğduğu andaki temizliği ve saflığı yaşamının tümüne yayan, militanca yaşayıp, direnerek ölen bir güzellik...
bir ağıttır aslında... kabinlerde ufacık bedenlerin ve analarının en gerçek en temiz hisleridir...
yavrusunun ölümünü kabullenemese de bu acıyı bastırabilen erdemli annelerin feryatlarıdır...
senin de ağıtındır annem, bu senin de gözyaşındır... güçlü dimdik anne ağıtı... kızıl karanfillere inanmasan da; kızına inancındır onları kızına hediye etmen... ' hepiniz kızıl karanfilsiniz' demen... yaşıyorsa o beden; sebebi sensin ...