On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler! Göremezlerdi tabi'i:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma'mûre-i dünya, o zamanlar
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin,
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma'suma bütün bir beşeriyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
bir gece binbir ızdıraplı hece
yıldızlar bile küsmüş
yok olmuşlar bile bile
camın buğusuna ismini yazıyorum
dünya uykuda ben hâlâ direniyorum
bir gece binbir bilmece
çözemedim yokluğunu
kaldıramadım yüreğimdeki boşluğunu
halime aldırmadan, uyumuyorum
bir gece karanlığında ismin yazılı
bakıyorum ama göremiyorum
koybolmuş insanlar
silinmiş gözlerimden hatıralar
ama ben seni unutamıyorum.