bir gazetenin tarihi cumhuriyet

entry18 galeri1
    1.
  1. aysun köktener'in 2004 yılında çıkan, cumhuriyet gazetesi'nin tarihini anlatan kitabı. cumhuriyet gazetesinin kuruluşundan bugüne kadar ki sürecini anlatmakta.

    " Tek Parti Döneminde Cumhuriyet Gazetesi (1924 - 1946); Çok Partili Dönemde Cumhuriyet Gazetesi (1946 - 1960) 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e Ara Rejimlerin Arasında Cumhuriyet ve 12 Eylül 1980'den 2000'li yıllara başlıklı dört ana bölümden oluşuyor.

    http://www.ykykultur.com.tr/kitap/?id=802
    http://www.cumhuriyet.com.tr
    5 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. sayfa 13,
    1920'li yıllarda türkiye, yeni bir rejimin kuruluş sancılarını yaşıyordu. henüz kurtuluş savaşı'nın yorgunluğunu atamadan ekonomik ve siyasi kavgalara yelken açılmıştı. ülkedeki geleneksel yapı, yapılan devrimlerle radikal değişiklikler uğruyor; cumhuriyet'in ilanı, yeni yönetimin hayata geçirilmesi heyecanla karşılanıyordu. ancak hızla yaşana değişimlerin benimsenmesi, istenilen hızda olmuyordu.
    özellikle istanbul basını'nda cumhuriyet aleyhinde yazılar çıkıyor, açık açık hilafet propagandası yapılıyordu.
    böyle bir ortamda rejimi savunmak ve kamuoyu oluşturmak ancak bir gazete ile mümkündü. bu gazete de rejimle birlikte kök salıp, birlikte gelişecek olan " cumhuriyet "ti.
    cumhuriyet gazetesi, 7 mayıs 1924'te üzerine yüklenen bu ağır misyonla doğdu.
    yunus nadi, zekariya sertel ve nebizade hamdi istanbul'da, cumhuriyet'i " cumhuriyet gazetesi " ile benimsetmek için açmışlardı.
    ilk olarak 10'ar bin liralık sermayelerle, üç hisseli bir şirket kurdualr.
    gazetenin doğum yeri, istanbul'un arnavutkaldırımlı sokaklarını süsleyen üç katlı ahşap bir konaktı.
    ittihat ve terakki'nin cağaloğlu'ndaki eski genel merkez binası olan " kırmızı konak ", bir dönem ülkenin siyasal tarihine tanıklık etmişti. atatürk'ün yunus nadi'ye armağan ettiği bu konak, şimdi de cumhuriyet gazetesi'nin yeni idare binası olarak, türk basın tarihindeki rolüne hazırlanıyordu.
    3 ...
  5. 4.
  6. sayfa 16,
    adı " cumhuriyet " olsun
    gazetenin birbaşka özelliği de, adının cumhuriyet olmasıydı. yunus nadi'nin kızı leyla uşaklıgil çocukluk anılarındaki o heyecanlı günleri şöyle anımsıyordu: " istanbul'a dönünce babam yeniden yeni gün'ü çıkarmak istedi. bu fikrini atatürk'e de açtı. ama atatürk, ' nadi bey, sen yeni gün yerine cumhuriyet adlı bir gazete çıkar ' dedi. cumhuriyet böyle çıktı.
    gazeteci ve yazar enver b. şapolyo da cumhuriyet isminin özellikle seçildiğini vurgulayarak; " osmanlı hükümdarlarına asırlarca başkentlik etmiş olan istanbul'da cumhuriyet adı ile bir gazetenin çıkması pek manalı ve çok da isabetli idi. gazetenin isim babası atatürk olduğu gibi, çıkmasını arzu eden de, bu büyük adamdı " diyordu.
    3 ...
  7. 5.
  8. 6.
  9. sayfa 66,
    savaş sırasında gazetenin izlediği yayın politikası yunus nadi'nin milletvekilliğinin bitmesine neden olmuştu.
    chp ile cumhuriyet arasında uzun yıllar süren dirsek teması da bu savaşla sürtünmeye dönüşecek ve cumhuriyet kesin bir dönüşle, chp karşıtı olarak kurulan demokrat parti'nin saflarına geçecekti.
    1 ...
  10. 7.
  11. sayfa 75,
    ... işte böyle bir ortamda ortaya çıkan demokrat parti'nin çevresi birden büyük bir sevgi ve ilgi çemberiyle sarıldı.
    nadir nadi, kendisini de etkileyen bu heyecan dalgasından şöyle söz ediyordu: " 7 ocak 1946 günü dp resmen kuruldu.ertesi günü basında yayınlanan programa göre, bu parti ile chp arasında temelli farklar yoktu. olağan saymak gerekti bunu da. anayasamızın 2. maddesi gereğince , yurdumuzda kurulacak her siyasal teşekkül altı okta ifadesini bulan devrim ilkelerini benimsemek zorunda idi. dp bu ilkeler progromında sınırlandırmaya çalışmış ve beklendiği gibi chp'ye kıyasla daha liberal bir niteliğe bürünmek istediğini göstermişti".
    yunus nadi'nin 1943 seçimlerinde chp2den aday gösterilmemesiyle başlayan gerginlik, dp'nin kurulmasıyla birlikte cumhuriyet'in tüm desteğini dp2ye yönelmesine yol açıyordu.
    1 ...
  12. 8.
  13. sayfa 90,
    1951 yılında cumhuriyet gazetesinde röportajlar yapmaya başlayan yaşar kemal 1956 yılında gazetede, " anadolu haberler servisi " ni kurarak gazetenin şehir ve yurt haberlerine yeni bir anlayış getiriyordu. yaşar kemal yaptığı yenilikleri daha sonra şöyle anlatacaktı:
    " galiba 1956 veya 57'lerdeydi. ilk defa cumhuriyet'te anadolu haberler servisini kurdum. o yıllarda belki hürriyet'in bazı büyük kentlerde muhabirleri vardı. ama hem yetersizdi hem de öteki gazetelerde böyle bir kavram bile yoktu. işte, il il gezerek, cumhuriyet için bütün anadoluyu örgütledim. her ilde muhabirler buldum. onlara nasıl haber yazılacağını anlattım teker teker. o güne kadar sadece cinayet haberleri önemsenirdi. dedim ki ' cinayetlerin dışında da haberler vardır. sosyal yaşamla haber istiyorum sizden '.
    kısacası, cumhuriyet bu yeni haber anlayışıyla o dönemde yeni bir atılım yapmıştı."
    0 ...
  14. 9.
  15. sayfa 99,
    aynı gün nadir nadi " bırakın gitsinler " adlı başyazısında, nazım hikmet'i hainlikle ve satılmışlıkla suçluyordu:
    " nazım hikmet'in kaçmasına kızmadım. arkasından vatansız hain, satılmış adam diye bağırmayacağım. maddi manevi yeryüzündeki bütün inkarla işe başlayan komünizm, bugün tam manası ile bir ün olmuştur ve nazım hikmet bu üne yürekten bağlılığını saklamakta hiçbir zaman lüzum görmemiş fanatik denecek kadar ateşli müminlerden biridir.
    ...
    bir defa rusya'ya göçmek isteyen samimi komünistlere (dönüşlere müsade etmemek hakkını elde tutmak şartıyla) kolaylıkla pasaport verilmelidir. geçenlerde thorez özel bir rus uçağına binerek moskova'ya gittiği zaman fransız dışişleri bakanı schuman gazetecileri toplamış ve ' başka hevesliler varsa çekinmesinler. özledikleri cennete kavuşmalrı için kendilerine her türlü kolaylığı göstermeye hazırız' demşti.
    bu yıl 1 mayıs şenliklerinde naton ve bastile meydanları arasında bir gösteri tertipleyen komünistlerin üzerine de bilet şeklinde yüzbinlerce renkli kağıt atılmış, bunları stalin'den gelme mesajlar sanarak kapışan komünistler üzerinde (moskova'ya gidiş müsaadesidir) ibaresini okuyunca hayli bozum olmuşlardı".
    sayfa 99 devam;
    cumhuriyet nazım hikmet'in kaçışıyla ilgili haberlerini sürdürüyor, 12 temmuz 1951'deki haberde de " yüzüne tükürülmesi amacıyla " fotoğrafının basıldığını bildiriyordu;
    nihayet resmi de geldi
    nazım hikmet, moskova'da sovyet muharrirleri birliği umumi katibi fadayev ile kol kola(resim altı yazısı)
    kendi tabiri ile stalin'in yarattığı nazım hikmet moskova'ya varınca hepimizin nefretle okuduğumuz mahud beyanatı verdi. kızıl propoganda plağa aldırdığı bu demeçten bol bol istifade etmeye çalıştı. nihayet onlar da rahat ettiler, biz de rahata kavuştuk derken, bu sefer resim faslı başladı. sovyetler, nazım hikmet'in moskova'd aldırdıkları boy boy, şekil şekil resimlerini bütün dünya fotoğraf ajanslarına dağıtmaya başladı. yukarıda gördüğünüz resim, bunlardan biridir. bu fotoğrafı sütunlarımıza geçirirken şair eşref'in abdulhamitE tavsiyesi aklımıza geliyor. bu tavsiye ile " resmini teksir ettirip dağıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün " mealindedir. biz de yukarıdaki resmi nazım hesabına aynı gaye basmış bulunuyoruz.
    0 ...
  16. 10.
  17. sayfa 142,
    ilhan selçuk'da bir röportajında " 12 mart'ı, tıpkı bir 27 mayıs gii değerlendirerek, baştan tuttuk " diyor ve cumhuriyet gazetesinin 12 mart'a yaklaşımını şöyle değerlendiriyordu:
    biz, tıpkı bir 27 mayıs gibi değerlendirerek, 12 martı baştan tuttuk ama 12 mart'ın 9 mart hareketi olmadığını ben biliyordum. 9 martçıların yenilgiye uğradığını, 12 martçıların da bir senteze doğru gitmek istediklerini biliyordum. nihat erim hükümeti kurmuş, başbakan, nadir nadi'ye gelip " ben solcuyum, göreceksiniz biz ilerici, laik ve sosyal bir yönetim olacağız " diye teminat vermişti. biz, onun için o hareketi destekledik başlangıçta. fakat iktidar dengeleri değişince, nihat erim bu söylediklerinin tersine işler yapmaya kalkınca, daha doğrusu ipler nihat erim'in ellerinden kayıp da başka kuvvetler araya girince, bu defa eleştirek bir tavır aldık.
    0 ...
  18. 11.
  19. sayfa 143,
    nadir nadi o günlerin yoğunluğundan arınarak, yıllar sonra anılarını kaleme alırken " 12 mart'ı alkışlarken aldanmış mıydık ?" diye soruyordu. ve " 27 mayıs gerilerde kalmış, yozlaşmıştı. muhtıra, rayından çıkan rejimi atatürkçü, devrimci düzlüğe çıkarmak amacını mı güdüyordu, yoksa örtülü bir faşizmin habercisi miydi ?" diyerek, muhtırayı aceleci bir tavırla desteklemenin pişmanlığını yaşıyordu.
    ilhan selçuk'la birlikte 9 mart hareketinin içinde olan ve yıllar sonra cumhuriyet'in e n genç genel yayın müdürü olacak hasan cemal, o günleri yazdığı anılarında, gazetenin bu hareket içindeki işlevini şöyle anlatıyordu :
    darbenin beklendiği günlerdi. 1970 sonları. kızılay'da bir binanın cephesine kocaman bir pankart asılmıştı: " iktidar gaflet ve delalet içinde !" atatürk'ün sözünden esinlenen bu pankartın fotoğrafı ertesi gün cumhuriyet gazetesinin manşetine oturmuştu.
    belki de o pankart, cumhuriyet'in manşetindeki yerini bulsun diye asılmıştı kızılay'ın göbeğindeki o binaya ...
    evet !
    askeri biraz daha kışkırmak için ...
    0 ...
  20. 12.
  21. sayfa 138,
    millet yapar
    ... ancak abd başkanı johnson'un 5 haziran 1964 tarihli ültimatom niteliğindeki mektubu, türkiye'nin askeri hareketini 10 yıllığına erteleyecekti.
    bu mektup, türkiye'nin askeri araç ve gereçlerini kendi kaynakları ile sağlamasının gereğini de ortaya koymuştu. bir ölçüde milli duygular rencide olmuş, diğer devletlere muhtaç olma ezikliğinden kurtulma çareleri aranmıştı.
    bu psikoloji ile harekete geçen cumhuriyet gazetesi " başkalarının vermediğini millet yapar " sloganı altında türkiye'nin en büyük kampanyalarından birini başlattı. 2 mayıs 1965 tarihli cumhuriyet'te, kampanya şu yazı ile halka tanıtılıyordu:
    amerikan askeri yardımının gerçek yönü ve türk - yunan donanmaları arasındaki dengenin türkiye aleyhinde bozulması konusunda arkadaşımız yılmaz çetiner'in yazdığı haber - inceleme yazıları bütün yurtta geniş akis uyandırdı. yardımın işleyişindeki aksaklıkların düzeltilmesi gerçeği konusunda bütün vatandaşlarımızın ittifak içinde oldukları görülüyor. dışişleri baaknı sayın hasan ışık'ın dün yeşilköy'de bir muhabirimize söylediği gibi, gazetemizin ortaya attığı dava dost bir devlete karşı husumet davası değil, bir milli davadır. türkiye'nin hakkını alması, akdeniz'in doğusunda kuvvetler dengesinin bozulmaması davadır.
    0 ...
  22. 13.
  23. sayfa 159,
    okay gönensin, 6 ağustos 2001 günü sabah gazetesinde yazdığı " bir köşe yazısı olayı " yazısında, o dönemde cumhuriyet'in yazı işleri müdürü olarak yaşadıkalrını şöyle anlatıyordu:
    cumhuriyet köşe yazarlarının çoğunluğu shp'nin hükümete girmesi gerektiği görüşündeydi. bir gün osman ulagay, ekonomi sayfasındaki köşesinde, anap'la dyp'nin özellikle ekonomi alanındaki görüşlerinin çok yakın olduğunu ve doğal olarak bu iki partinin koalisyon kurması gerektiğini yazdı.
    bunun üzerine cumhuriyet'in diğer köşe yazarları kıyameti kopardılar. savundukları şuydu: osman ulagay'ın görevi ekonomi yorumu yapmaktır, bu yorum görev sınırını aşmıştır, kendisi sadece ekonomi yazması için uyarılmalı, eğer kabul etmezse işine son verilmelidir.
    gazete yönetimi ise (genel yayın yönetmeni hasan cemal, okay gönensin) şunu savundular: osman ulagay, köşe yazarlığı görevine ve bunun gerektirdiği fikir özgürlüğüne yorum hakkını kullanmıştır; müdahale söz konusu olamaz.
    tartışma büyüdü. başta ilhan selçuk, köşe yazarlarının büyük çoğunluğu cumhuriyet'ten ayrıldı ve ilhan selçuk hürriyet'e yazdığı " cumhuriyet okumuyorum, çünkü cumhuriyet okuruyum " başlıklı yazıda okuyucuları gazeteyi boykata çağırdı. satış 70 bine kadar düştü. o sırada melih aşık, milliyet'teki köşesinde " cumhuriyet'in başyazılarını imzasız olarak mehmet barlas yazıyor " şeklinde bir yalana yer vermedi ve düzeltme yapmadı. tiraj 40 bine düştü.
    cumhuriyet yöneticileri gazeteden ayrıldı, ilhan selçuk ve diğer köşe yazarları döndüler.

    yazarın notu : hasan cemal'in " vazo kırıldı " dediği olay.
    0 ...
  24. 14.
  25. sayfa 166,
    son fiyat artışıyla okuyucuların gönlünü alan ilhan selçuk, gazetenin amerikan doları karşısındaki durumunu, 1 eylül'de yazdığı " binin yarısı beş yüz " adlı yazıda şöyle özetliyordu:
    gazetenin fiyatını amerikan dolarına vurdun mu değeri kalmıyor. bereket versin cumhuriyet amerikan dolarıyla satın alınabilecek bir gazete değil ...
    0 ...
  26. 15.
  27. sayfa 170,
    resmi ilanlarda, gazeteler arasında haksız rekabet yapıldığını düşünen dönemin genel yönetmeni orhan erinç, haftada bir yazdığı cumhuriyet'ten okurlara köşesinde, bu soruna dikkat çekiyor ve iktidarla resmi ilanların bağına açıklama getiriyordu:
    doğan grubu'nun resmi reklam yayınlama hakkı olan beş gazetesi var. bu gazeteler 1995 yılında toplam gazet satışının yüzde 34,43'ünü gerçekleştirmişler. buna karşılık, resmi reklam harcamalarının yüzde 42,65'ini almışlar.
    bilgin grubunun ise iki gazetesi bir de günlük dergi konumunda yayımlanan gazetesi var. 1995 yılındaki toplam satışın yüzde 26,51'ini oluşturmuşlar. aldıkları resmi reklam ise toplam reklam harcamasının yüzde 28,22'si olmuş.
    gelelim cumhuriyet'e. satış payımız yüzde 1,8. buna karşı resmi rakamların yüzde 0,033'ünü yayımlamış. bu bir şikayet değil. bağımsızlığını korumaya çalışan bir gazetenin, yolsuzlukları, çıkar çatışmalarını çekinmeden yazmasının bedelini belgelemesi ve iktidar basın çıkar yakınlaşmasının tehlikelerine dikkat çekmek için yazdım.
    0 ...
  28. 16.
  29. sayfa 43,
    mektubunda avrupa şehirlerinden ve caddelerdeki anıtlardan örnek de veren nadir nadi:
    " bunların halk üzerinde yaptığı tesir, mektep medrese telkininden çok daha kuvvetlidir. menemen hükümet meydanı'nda tunçtan kubilay abidesi yükselirse bir daha oralarda kimse ye$il sancak dikmeyi aklına getiremez. " diyerek bu anıtın bir ibret simgesi olacağını vurguluyordu.
    üç yıl sonra kubilay anıtı tamamlanmış, yunus nadi 26 aralık 1934 günlü ba$yazısını bu konuya ayırmı$tı.
    0 ...
  30. 17.
  31. sayfa 258,
    bu doğrultudan bakıldığında, 1995 genel seçimlerinde cumhuriyet gazetesi'nin sınıfta kaldığı görülüyordu.
    çünkü en ünlü köşe yazarından muhabirine kadar bütün çalışanlar, köşesi olanlar yorumlarıyla, olmayanlar ise ilanlarla " oyum kime " yönlendirmesine girmişti.
    kime neden oy vereceklerinin ötesinde bazı yazarlar, kendisiyle aynı düşüncede olan ünlülerin de oylarını açıklamıştı.
    oral çalışlar, " hadep'e verilecek her oy, kürtler arasında silahlı mücadele ve şiddet eğilimi yerine yasal mücadele yollarını açmaya yardım edecek ve barışa katkı sağlayacaktır." diyerek yaşar kemal ve orhan pamuk'un oylarının da hadep'e olduğunu vurgulamıştı.
    0 ...
  32. 18.
  33. tank sesiyle uyanmak adlı kitaptan :
    cumartesi, 15 kasım
    telefon çaldı. açtım :
    " hasan bey, gazetemiz kapatıldı ! "
    donup kaldım.,
    odamda kemal aydar ve suphi gürsoytrak'la ülkede işlerin nereye gittiğini tartı$ıyorduk.
    11 kasım 1980 salı.
    yazı i$leri müdürümüz orhan erinç, herzamanki sakin ve çelebi üslubuyla konu$tu :
    " hasan amca " dedi " gazetemizi kapattılar, nedenini ara$tırıver. "
    telefon elimde bir an öyle kalakaldım.
    ba$bakan ulusu ile mgk genel sekreteri saltık paşa'ya ulaşmaya çalı$ıyorum.
    odam bir anda doldu.
    saat 17'ye geliyor, ne başbakan ulusu, ne de saltık pa$a'ya ula$abiliyorum.
    teleksten bir not geldi önüme, istanbul'dan :

    " cumhuriyet yazı işleri müdürlüğü'ne

    cumhuriyet gazetesi'nin 11 kasım 1980 tarihli nüshasının pencere isimli köşesinde yer alan ' kemalizm ideolojisi muz mudur ? ' başlıklı yazıda atatürk'e dil uzatıldığı ve ayrıca ' işşizlik oranı arttı, yatırımlar geriledi '. ' istanbul'da ekmek sıkıntısı baş gösterdi ' gibi kamuoyunun tela$ ve heyacanını doğuracak asılsız ve mübağalalı haber yayımlandığı tespit edilmiştir.
    bu sebeple, gazetenizin basım ve yayını 1402 sayılı sıkıyönetim yasası'nın 3 / c maddesi uyarınca ikinci bir emre kadar yasaklanmı$tır.
    gereğini rica ederim.

    necdet üruğ orgenaral 1'inci ordu ve sıkıyönetim komutanı "

    ardından cumhuriyet gazetesi 11 gün sonra yasağın kalkmasıyla 22 kasım 1980 cumartesi günü tekrar yayınlanmaya başlamıştır.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük