Kışla-cami çatışmasında yeni bir sentez aranmakta... Dileyelim bulunur...
Daha önceki çağlarda olduğu gibi, 20. yüzyılın son yıllarında da içine doğru hızla kayılan divanelikler mağarasının sosyoekonomik nedenlerini, tekrar ön plana çıkaracak değiliz.
Tekrar ön plana çıkaracak değiliz, bizimle neredeyse aynı nüfusa sahip olan Fransa'da köylü sayısı 750 bin kişiye inmişken, bizde neden hâlâ daha 40 milyonda kazık kakıp kalmış olduğunu...
Bu böyle.
Derin analizlere girmeden daha kestirmeden gitsek ve önce, halife olan Osmanlı padişahlarından kaç tanesinin "cennetmekân" varsayılabileceğini araştırsak...
Örneğin hilafeti Mısır'dan istanbul'a taşımış olan I. Selim, cennetmekân sayılabilir mi?
Yavuz Selim, babası II. Beyazıt'ı devirip tahta çıktıktan sonra ilk iş olarak, ölmüş ağabeyi Şeyhinşah'ın oğlu Mehmet'le, yine ölmüş ağabeyi Âlemşah'ın oğlu Osman'ı boğdurttu...
Arkasından kardeşi Şehzade Korkut'u boğdurttu.
Korkut'un kendi yanında rehin duran oğlunu da boğdurttu.
Sıra geldi ikinci ağabeyi Şehzade Ahmet'e... Onu da boğdurttu.
Ya kaç vezir-i âzam boğdurttu?
1- Vezir-i Âzam Koça Mustafa Paşa (1512).
2- Vezir-i Âzam Ahmet Paşa.
Yavuz, önce eliyle hançerledi, sonra yığıldığı yerde kafasını kestirdi (1515).
3- Vezir-i Âzam Yunus Paşa.
Mısır dönüşü at üstünde konuşa konuşa giderlerken; Yavuz, birden öyle kızıyor ki Yunus Paşa'ya, hemen orada kafasını kestiriyor (1517).
I. Selim ayrıca ozandı da...
Örneğin Türkçe yazdığı bir gazelde şöyle diyordu:
Ben yatanı layık mı ol karşımda ayagın dura
Servi-i nazıma deyin ben öldükte namazım kılmasın.
Kadınlar cenaze namazı kılmadığına göre... Acaba Yavuz kimi sevmişti ki bu kadar?
Şimdi bir varsayım olarak, ilk Osmanlı halifesi Yavuz Selim'in "cennetmekân" olabileceğini kabul edebilir miyiz?
Biz, tarihi de siyasal çıkarlara uygun bir safsatacılıkla, kendimize göre uydurmaya kalkıyoruz.
Örneğin II. Mehmet'i ne kadar tanıyoruz? Avni mahlasıyla yazdığı divanındaki şiirleri ne kadar biliyoruz?
işte Fatih'in Galata'da Katoliklik üstüne yazdığı gazellerden biri:
Bağlamaz Firdevs'e gönlini Galata'yı gören
(Galata'yı gören, gönlünü cennetin en gizemli bahçesine bile bağlamaz)
Servi anmaz anda ol servi dilarayı gören
(Gönül güzeli bir sevgiliyi Galata'nın kendisinde gören, anmaz bir daha selvi boylu bir başka sevgiliyi)
Bir firengi şivelu isa'yı gördüm anda kim
(Galata'nın kimliğinde bir Hıristiyan dilli isa gördüm ki)
Lebleri dirisidür diridi isa'yı gören
(Dudakları kutsal bir tapınak olur, isa'nın insanlık dünyasını gören)
Akl-ü fehmin din-ü imanın nice zapt eylesün
(Dinle imanın akıl ve anlayışını sıkı tutmak gerekir)
Kâfir olur hey müsemmanlar o tersayı gören
(Yoksa ey Müslümanlar, o kiliseyi gören olabilir kâfir hemen)
Kevseri anmaz ol içdügi mey-i nabi içen
(Galata'nın içtiği katıksız şarabı içen, cennetteki Kevser şarabını bile anmaz olur)
Mescide varmaz o vardığı kilisayı gören
(Orada karşılaştığı kiliseyi gören de bir daha gitmez mescide falan)
Bir frengi kâfir olduğunu bilürdi Avniya
(Avniya -Fatih'in mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunu)
Belde zünnarini boynunda çelipayı gören
(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)
Fatih II. Mehmet bu gazeli 1453'te yazıyor. Kimse de bir şey demiyor.
Ve biz 1997'de "cennetmekân" kişileri çoğaltma gerekçesine dayanıp, ülke yönetme hırsıyla neredeyse birbirimize gireceğiz...
Tarih bilinci bulunmayanın, çağını algılama olanağı da yoktur. Böylesi bir kör aymazlığın ne kadar "cennetmekân" sayılacağını ise sadece Tanrı bilir...