akıp giden zamanın silikleştirdiği bir hatırayı özlemektir. ya da o hatıraya dair akılda kalanları...
hani olur ya, bazen eski bir kaç fotoğraf geçer elinize. sanki geçmişten değil başka bir hayattan gelen fotoğraflar... fotoğraflarda gülen yüzler; bazıları unutulup gitmiş, bazıları hayal meyal hatırlanıyor, bazılarının yokluğu ise hala çok fena hissediliyor derinlerde bir yerlerde. ve aralarında kendi yüzünüzü de görürsünüz, ama o bile yabancı gelir size.
"her şey ne kadar da farklıymış. ne kadar da mutluymuşum*" diye düşünürsünüz fotoğraflarda gülen yüzünüze imrenerek bakarken.
bazen eski bir fotoğrafa bakmak insanın hayatında yokluğunu hissettiği şeyleri bir kere daha hatırlamasına neden olur. zamanın alıp götürdüklerinin boşluklarını bir kez daha hissederken; belli belirsiz, acı bir gülümseme belirir suratınızda. mutluluğun dudaklarınızda kalan tadını bir kez daha hissedilir o an sanki, hafif hafif...
desmond brother ile geçmişe döndüğümüz zamanlarda görmüşüzdür o fotoğrafın nasıl çekildiğini, yıllar sonra des hep ona bakar ve özler. sanırım olayın en net tanımı budur. tabi izleyenler için sadece.*
bazen hiç olmayan bir fotoğrafı özlemektir.
aşıksındır ama onunla asla bir "biz" olmamamışsındır. oysa birlikte olsak ne güzel anları birlikte yaşardık diye düşünürsün. sonrasında her anı unutmamak için daha doğrusu geçmişini canlı tutabilmek için fotoğraflar çekilirdik şeklinde iç geçirirsin.
ikimizin birlikte olmadığı ama hep bir tarafın hayalinde yer edinen bir fotoğraf karesi de olabilir özlenen. işte bu yüzden vazgeçemezsin aşık olunan insandan.
çocuksundur aile üyeleri toplanmış doğum günün kutlanacaktır..bir kaç arkadaş ve aile ... bir fotoğraf karesidir .. şimdi ölmüş babaannen sana sarılıp gülümserken , çok uzaklarda kuzenin seninle mumu üflemeye çalışırken .. bir ömür boyu bu karedeki mutluluğu ararsın ama nafile .. aslında özlenen fotoğraf mıdır geçmiş midir ? ve sorarsın kendine insan neden büyüyor ki?
üzer mi yoksa kişiye olan susuzluğu arttırır mı bilinmez. artık zaman geçmiştir. tıpkı ben bunları yazarken olduğu gibi. ya da bunları okurken olduğu gibi.. fotoğrafta olan duygular yaşanmıştır bitmiştir.
Fotoğrafta gördüğünüz o anın öncesini ve sonrasını hatırlamakta zorlanıyorsanız "ne vardı büyüyecek" dedirtir.
Çocukluk insanın en dinç olduğu dönemdir bence. Mecburiyetler zorunluluklar yoktur, tek iş oyundur. Annenizin size balkondan sepetle salçalı ekmek vermesidir.
Hüzün çatıya kaçan topun alınamamasıdır.
Heyecan dededen gizli olmamış üzümleri yemektir. Çocukluk güzeldir, ben en çok orayı özlerim. Amerikan traşı yapılan saçlarımı ve anneanne bahçesindeki ağaçlara tırmanmayı. Özlemek, bir fotoğraf karesini özlemek, budur.
Gecmisi ozlemektir.
Simdi kapi calsa mesela, buz gibi bir ulkeden simsicak bir insan gelse. Elimde fotografini gorse ben parmak ucumda yukselmis boynuna sarilirken. Cok eskiden oldugu gibi birlikte uyusak. Daha ileri gidip masal okuyarak uyutsa beni, tipki gok gurultusunden korktugum gecelerde yaptigi gibi. Kabus gordugumde sarilip gecti dese. Pulp fiction izlemeyi cok seviyorum diye defalarca izlesek ve honey bunny diye seslense bana yine. Mesela yani. Olmaz mi?