çocukluk yıllarımda inancı zayıf aile eşrafı tarafından şahsıma köpek muamelesi gösterilip, bayramlarda falan harçlık verilmezdi hiç... sebebini çok düşündüm, çok ağladım gecelerce; sonra anladım ki küçük yaşlarımdan itibaren namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladığım, dünya güzelliklerini ve zevklerini reddettiğim, ailemin bana bulduğu, daha evvelden evlilik yapmış bir bayanla evlenmeyi tercih etmeyip, kedim salih'le beraber müzmin bekar bir hayat yaşadığım için beni dışlamışlar.
nadiren de olsa allah rızası için gittiğim akraba ziyaretlerimde, küçük yeğenler tam sessizlik olduğunda bana bakıp kuçu kuçu do kus kus kus yapıp oradan oraya koşuşturuyorlardı. yani benimle açıktan açığa dalga geçiliyordu. annanem falan öyle yapıldığı zaman sırıtıyordu "aferin çocuklar devam devam" diye. üzerime büyük oyunlar döndürülüyordu. o yüzden bu dışlamanın sebebi dindarlık falan olamazdı. başka bir sebebi olmalıydı bu ızdırabın...
tersine çevirdim bütün sayfaları. "bir akrabamın gözünden" empati kurdum kendime... uzun uzun baktım aynalara. galiba harbiden de ayıptır söylemesi iskoç terrierlerine benziyordum ben. hemen salih'i çağırıp bana iyice bir bak dedim. şimdi de şu resme bak deyip google'dan iskoç terrierleri açıp bir resim buldum:
ne desem boştu... hemen dışarıya attım kendimi nefes almak için. başıma güneş geçmesin diye takkemi takıp yürümeye başladım köpek sıcaklarının altında. sokak köpekleri gibi dilim dışarıda susuzluktan gebermek üzereyken bizim semtin dışında yakın bir yere yapılan ve bitmek üzere olan büyük bir inşaat ilişti gözüme.
dedim gideyim amelelerle iki çift laf eder zaman geçiririm, iki de zikir patlatır neşemi bulurum düşüncesiyle inşaata doğru gittim. böyle sarı kasketli profesyonel adamlar vardı. bu öyle sıradan bir inşaat değildi:
görevliler: beyefendi işimiz gücümüz var müsaade edin.
etu: haydaa tamam kardeşim gidiyorum. iki selam verelim dedik, kumunuza sıçmadık ya.
tam geri dönüp kafamı kaldırıp alnımdaki teri silerken inşaatın tepesinde purosuyla viski içen takım elbiseli bir adam gördüm. kesin bu firmanın sahibiydi o. international security agency falan yazıyordu tabelada.
inşaattan eve doğru birkaç metre ilerlemiştim ki arkadan birisi 99'luk tespihimden çekiştirdi:
etu: dur yavaş ya tespihi çekme kopucak. evet söyle.
görevli: bizim patron tepeden sizi görmüş yanına çağırıyor.
etu: (allah allah hayırdır inşallah) niye acaba? bişey sölemedi mi sana?
görevli: yok bizim şefe çağırttırmış seninle görüşücekmiş.
etu: tamam gidelim madem. yalnız o tespih çekme olayı hoş değildi. koparıcaktın boynumu.
görevli: pardon ya telaş yaptım biraz, tekrar kusura bakma.
inşaatın en zirve noktasına çıkmıştık... uzun bir yoldan ilerledikten sonra bir sandalye döndü karşımızdan. sonra sağıma soluma baktım kaybolmuştu görevliler. patronla teke tek kalmıştık:
patron: buyur bakalım biraz konuşalım. ismin ne bu arada?
etu: ismim etu. konuşalım elbet. ama biraz çabuk ezan okunucak az sonra.
patron: bak etucum ben kısa ve öz konuşucam. reddedilmekten de hoşlanmam... aldığım duyumlara göre mahallede mevlüt olduğu zaman ilk seni çağırırlarmış. yani gür ve kalın bir sesin varmış. ayrıca da boynuna taktığın bu kalın tespih seni bayağı korkunç gösteriyor.
patron: yanisi şu etucum... bizim şantiye kalabalık gördüğün gibi. trilyonluk malzemeler falan var. bir sürü hırsızlık olayları oluyor buralarda malum. ee bu sıcağın altında hangi köpeği getirdiysek de durmadı. ben derim ki, gel burada çalış. ekmeğini kazan. yemek falan da bizden.
etu: nası yani akoyim bi şey anlamadım. ne işi bu, şantiyede köpek durmuyor falan ne alaka? benimle ne ilgisi var?
patron: yav oğlum kafanı çalıştırsana... sesin kalın ve gür, boynunda tasma gibi tespih taşıyorsun. tam bize uygun bir elemansın sen. gel he de. bak günde 3 öğün maman bizden. tek yapacağın arada sırada şantiyeye yabancı biri girerse o gür sesinle bağıracaksın sadece bu kadar.
etu: lan sen ne saçmalıyorsun, bekçi köpeği miyim ben. lan! lan akoyduklarım rüya mı lan bu. uyandırın beni. dalga geçicek başka adam bulamadınız mı lan. s.keyim hepinizi. ben de bu iki saattir ne anlatıyor diyorum. vay ibneler sizi.
patron: atın bunu dışarı. bi daha da inşaatın önünden geçirmeyin.
o.ospu evlatları bana açık seçik bekçi köpekliği teklifinde bulundular. bu nasıl bir hakaretti yarabbi? ben bunun için mi doğmuştum. harbiden bu kadar köpek imajı çiziyor muydum ben?...
boynuma taktığım tespih meğer tasma gibi duruyormuş, ne hata!
gür ve kalın sesim meğer yanlış anlaşılmış, ne yazık!
bu insanlığa verdiğim bütün emekler haram olsun, ne acı!
bu işin içinde kesin bir bit yeniği vardı ama. kesin bizim kahveci turan abi ayarlamıştı bu tezgahı. lan bi firmadan alenen bekçi köpekliği için iş teklifi almıştım. olamazdı böyle bir şey. salih'in kulağına giderse o evde de kalınmazdı daha.