kadınlar, belki çocuklar; dikkatsiz, umarsız, kaygısız, duygususuz, vurdumduymaz olabilme lüksüne sahip olabilir ama bir erkeğin böyle bir hakkı yoktur. yaradılış işte. takar. işe güce sarıldığımıza bakmayın, duygusuzmuş gibi göründüğümüze bakmayın, içimiz acıyor fakat çoğu zaman bastırıyoruz. bazen bir şey saplanıyor, bir ağrı gibi ama tam değil. ayakta durabiliyorsun
.bir kırgınlık ve kızgınlık da var içinde ama yine içimiz acıyor. kolay geçmiyor. sanki eski dikişler sökülüp de kanamaya başlıyor yeniden. içini neyle doldurmuşsan onun boşluğu sancı halinde kıvrandırıyor. işte bu yüzden:
-aşık olduğu kadınların
onu sürekli hayal kırıklığına uğratması.
Erkeklerin canini cok sey acitir benimde canimi acitan bir hayli fazla sey oldu ama bu aralar sevdigim kadini surekli gorup ve bunu bilmesine ragmen beni gormezden gelmesi canimi cok yakiyo ona kendimi ifade edememek bu kadar yakinken bir o kadar uzak olmak cok cok yakiyor.
başkalarına göre ağlaması güçsüzlük olacaktır ama kendisinin de en büyük çaresizliği tam karşısında durmaktadır. "o" arkasını dönmüş giderken ne ağlayabilmek, ne de "gitme" diyebilmektir erkeğin içini acıtan.
Bakmayın salakça -öküz erkek- geyiklerine. Bir çoğu incedir erkeklerin.
Hatta kızı rencide etmemek için salak numarası yapar, yeri gelir etrafında pervane olur, kızı üzecek -erkeklik aygırlıklarını- yapmaz. Ama gün gelir, tüm ayıplarını görmezden geldiği kız, erkeği hafiflikle, fazla iyi niyetli olmakla, fazla incelikle suçlar.
Daha düne kadar hiçbir vasfı olmayan kız, erkeğin emeğiyle düzgün bir hale gelir, ve o emek veren erkeği beğenmez olur.
Sonra gider. Başkasına hazır halde gider.
Geride erkek kalır. Yeni bir insana, onca kalp yorgunluğu ile sevecek enerjisi kalmadan bakar.