bir erkeğin bir kadından sevmeyi öğrenmesi

entry1 galeri0
    ?.
  1. en son görüştüğümüzde o'nunla, "sevmeyi bilmiyorsun" dedi. erkek egom, ve salt kaba kuvvete inmek için fırsat kollayan ruhum kızdı. köpürdü hatta. "sevmek bilinebilen bir şey değil ki" dedim sessizce. ki buna inanmıyordum açıkçası. sevmek, öğrenilebilen bir şey olabilirdi. hayat gibi.

    "o zaman lütfen öğret" dedim kendisine. "bu durum ricayla da olacak bir şey değil" dedi sessizce. bir anda içim acıdı. yaşım gelmiş, 30'un kapısına dayanmış, daha yaşı 22 olan bir edebiyat öğrencisi genç kız bana, "sevmeyi bilmiyorsun" diye çıkışıyor. belki de içerisinden bu cümlenin devamını getiriyor; "asla da öğrenemeyeceksin."

    susuyorum. yaptığım en iyi şey susmak çünkü. belki bir de yazmak. bilmiyorum açıkçası. kendisini düşlüyorum. kendisinin bu cümlesini. bir akşam üstü tartışıyoruz. kendisi bana sarılmak istediğinde kızıyorum. ve sesimi yükseltip ekliyorum; "lütfen bana dokunma."
    o an gözlerindeki acıyı görüyorum. ilk ego incinmesinde aşağılaşan ruhum acı veriyoer bana. dert oluyor. küfür gibi. yakın mesafeden bana ediliyor.

    ana caddede ayrılıyoruz. eve geliyorum koşar adımlarla. boğazımda bir yumruk. gözlerimde ise öfke. herkesi ve her şeyi öldürebilirim o an. kendimi bile.
    telefonum çalıyor aradan 3-4 saat geçtikten sonra. arayan o.
    "nasılsın?" diyor ismime hiçbir iyelik eki eklmeden. "iyi değilim" diyorum. "biliyorum" diyor. "çünkü ben de iyi değilim. boğuluyorum bu gece."
    "bekle" diyorum bir anda. "geliyorum seni almaya. gezeriz." karşılık veriyor; "hayır, gelme. çok yorgunum. sabah izmir'e geçeceğim."

    duymuyorum kendisini. apar topar üzerime bir şeyler giyip aşağı iniyorum. gördüğüm ilk taksiye atlayıp kapısının önünde bitiyorum. kendisini arayıp, "ben aşağıdayım" diyorum. "taMAm, BEKLE. GELiYORUM" DiYOR.

    bir kaç dakikada aşağı iniyor. birbirimizin yüzüne bakmıyoruz. bir anlık boşluktan faydalanarak tutuyorum sol elini. bakmıyorum yüzüne. o da bana bakmıyor. hiçbir şey konuşmadan yürüyoruz benim eve doğru. eve varıp da uzanıyoruz geniş yatağa. ışığı kapayıp mumu yakıyorum. sokuluyor yanıma. sağ eli yüzümde geziyor. benim sol elimse belinde.
    birbirimizin yaralarını yokluyoruz kendimizce. bir ara olduğu yerde doğrulup yüzüme yaklaşıyor. bedenini üzerime getirip, bacak arama giriyor. kafasını göğsüme koyup, bedenini baNA GÖMÜYOR.

    dudakları dudaklarıma değdiğinde, sevmeyi bilmediğimi anlıyorum ben. sevmeyi hiç öğrenemediğimi. hafif hafif öpüyor beni. acıtmadan. incitmeden. öylece bekliyoruz.
    suskunluklarımız çığlık oluyor.

    sabah yolculuğu var. evden çıkarken asansöre binmiyoruz. merdivenlerden indiğimizde sırtıma atlıyor. içim eriyor.
    sıkı sıkı tutuyor sol elimi. solak olduğumu biliyor. sabahın 4 buçuğunda yolların ortasından yürüyoruz. ve iki de bir dudaklarımız kenetleniyor. trafik ışıklarının olduğu her kavşakta sırt üstü uzanıyorum ben. kendisi kahkahalarla gülüyor.

    fransız filmlerinden fırlayıp gelmiş gibiyiz gerçek dünyaya. gerçek umrumuzda değil ama. kendisini geceye ve kendine emanet edip de evime döndüğümde telefonda söylüyor;

    "çok güzel öpüşüyorsun."

    gülümseyip, karşılık veriyorum ben de;

    "sen de çok güzel seviyorsun."
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük