yıllarca düğünlere gittin, anneciğin seni akrabalar ile 'hadi oğlum merhaba de' vasıtasıyla tanıştırdı. biraz daha büyüyünce kız arayışlarına geçildi. ama sen hiç farklı bir gözle bakmadın olaylara. tüm bunların kuantumla pi kare haş bölü 2 ile bağıntısını incelemedin. zaten inceleyemezsin, angut musun? değilsin.
ama anatomisine şöyle bir bakılabilir...
düğün genelde cumartesi akşamları 7 de başlar ancak 8, 8,5 gibi dolmaya başlar. erkek tarafında iseniz önce konvoy halinde gidilir mahallesinden ya da site blokundan gelin habbala hubbala, davullu zurnalı alınır. saat 6 gibi düğün salonunun yolu tutulur.
peki neden?
gelini mahallesinden davullu zurnalı konvoy halinde neden alınır gelin? çok basit. mahallede ki komşucuklara 'hele bakın hele bakın bizim kız nasıl da gidiyor' u ispatlamak için.
geldik düğün salonuna...
saat 7,5 da birinci derece akrabalar salonda yerini alır. koltuk kapar. 9 a doğru salon dolmuştur. kapasite full. gelinle damat ortaya çıkana kadar pek bir sönüktür ortalık. pistte balonlara tekme atan küçük veletler bile henüz montunu çıkarmamış, annelerinin yanında, leblebi, antep fıstığı gibi bilumum kuruyemişler yer.
gelinle damat arkasında bir ordu ile salonda oturacakları özel masaya doğru yürürler. gelinin arkasında, gelinin kardeşleri, kuzenleri gelinliğin altını hafif kaldırırken, damat tek başına yürümektedir. düğünün türüne göre nikah bazen salonda kıyılabilir. biz salonda kıyıldığını farzedelim.
gelinle damat masada yerlerini aldıktan sonra nikah memuru ya da memuresi masaya geçer. misafirlere selam verir ya hani, hep demişimdir içimden sanki assolist haa.
o mükemmel soruya saniyeler kalmıştır... siz ahmet kızı aliye.. bla bla bla... siz nuri oğlu muhit.... bla bla bla. evet evet şak şak şak şak(alkış kıyamet)
şimdi bazı düğün salonlarında işler değişmiş. yüz yıllık gelenek olan gelinle damata altın, para takma geleneği özellikle lüks semtlerde masa masa dolaşarak kutuya altın bırakmaya dönüşmüş. olmadı bu. halbuki kuyruğa girip geline veya damata birşey takarken, bir de mikrofonlu abinin damadın bilmemnesinden şu kadar, gelinin komşusundan beşi bir yerde* dendiği zaman kabaran göğüs ve yaşanan karşılıklı mutlululğu yok etmeye çalışıyorlar. yazık çok yazık.
dans zamanı(dikkat edin halay değil, halay daha sonra)
gelinle damat, gelin odasına çıktıktan sonra, herkes altının takıp masalarında pastalarını, meyve suyularını midelerine götürken sahneye ablamız çıkar.
arkada mutlaka org çalan bir de abimiz bulunur... bu abiler ablalar, romantik, pop tarzındadırlar genelde. zaten pek eşlik eden olmaz... yarım saate 'bu insanlardan müzikten anlamiyi' diye söylenerek sahneyi efsanelerimize bırakırlar...
ve işte onlar... geliyorlar... zurnada tombul yanak abimiz, davulda sıcakkanlı daima gülen surat abimiz, mikrofonda ise parlak takım elbiseli konuşkan türkücü abimiz. sahneye çıkmalarıyla salonu coşturmaları bir olur. sivastan girerler, lorkeden çıkarlar. evlenenlerin memleketlerine göre bu grup değişebilir tabi.
fazla uzatmaya gerek yok. kızına veda ederken ağlamayan anne, üzülmeyen baba yoktur heralde...
*aslında bunlar düğünlere giden düğün seven birisi için çok farklı şeyler değil. ama eğer hayatınızda hiç düğüne gitmediyseniz bu entry okuyarak gitmeniz size farklı bir açı, gözlem falan kazandıracaktır. ya da ben öyle sanıyorum...
şu da unutulmamalı ki, bir gece de milyarlar harcayıp, şaraplarla, viskilerle, club mix müziklerle diskolarda yaşanan eğlence, burda lorke eşliğinde çekilen halaydan, sıcak akraba sohbetlerinden çok eğlenceli değildir...
çoğu zaman alışılmışın dışına çıkılmadığı için nerede ne olacağı önceden kestirilebilen eğlence halidir. herkes düğününün farklı olmasını istese de ekonomik şartlar olanak tanımadığı için anatomi sıradanlaşmaktadır.