bir delinin unutmaması gereken önemli olayları kaleme almaya karar verdiği ve bunun üzerine en yakın kırtasiyeden aldığı çizgili defterdir. yanına bir de kalem iyi gidecektir.
biliyoruz ki 25 saat sonra kıyamet kopacak! insanlığı uyarmak için televizyona çıkacağım bu gün. mayalar 2012 felan zırvalıyorlar ama...
bu mayalar da bir acayip ya. kardeşim yıkıldın bari milleti kandırmayın değil mi? herkes benim gibi dürüst olamıyor tabi. neyse yayın saatim geldi. seni çok özleyeceğim...
neyse görüşürüz sözlük.
işte bugün de böyleydi.
mutlu sonla bitmesine sevindim.zaten mutlu başlamıştı.ben hep mutluyum lan sözlük ama hiç farkında değilim.
farkında değilsin de nası yazıyosun diye sorarsan şu an farkettim farkında olmadığımı.
hiç bişey yapmıyorum bütün gün.sende biliyosun zaten beraberiz hep.
seni aldatma ihtimalim olan bi kız vardı.bugün face'de resimlerini gördüm erkek arkadaşıyla çarşaf çarşaf.paparaziler halt etmiş nasıl fotoğraflar amanın.meğer çocuğun mesleği oymuş gazetecilik.
sonra aklıma pasinler savaşı geldi.keşke selçuklu devleti savaşı kazanmasaydı da ilk beylikler yerleşmeseydi anadoluya diye düşündüm.şu an halim böyle olmazdı diye düşündüm.saçma tabi.
sıkıldım aq
tarih çalıştım sonra kpss varmış eylülde.msn e daldım yazamıcam gerisini hadi merhaba sözlük.
dün gece kaçtı ya saat, akreple yelkovan sevişiyordu bir ara baktığımda saate...
o kadar geç bir saatmiş ki, halüsinasyonlar başlamış. defolun lan eviniz yok mu sizin?
neyse işte, saat sabahın körü, dört bilmem kaç... hay ya rabbim ne işim var hala ofiste?
anasının hamı var değil mi? madalya takacak boynuna, plaket verecek... bazen zekamı hakikaten sorguluyorum. nedir bu iş aşkı diye. ulan git evine değil mi? duşunu al, yemeğini ye, çayını demle. uzat bacaklarını ne yapcaksan yap! yook olur mu?
olur mu? autocad küser, 3dmax ağlar meme vermek lazım değil mi? aman üzülmesin projeler, eskizler, portminle silgiler...
bu iş manyaklığı nereye gider? ne zaman biter, bitmez mi bilinmez?
tek bildiğim, manyak olduğum bazı bazı.
not: ofisteki arkadaşlar yemişle felan besliyorlar beni artık. böyle hayvanat bahçesindeki hayvanlar nasıl kafese hapisse ben de ofise hapsettim kendimi.
neyse, sabaha kadar proje! he unutmadan seni çok seviyorum, her çizginden öperim.
bir olay üçe ayrılır: gülüş, girişme, seviş
sonra bacaklar ikiye ayrılır: oov yes oohşş
ve hüzün, zaman zaman deli dumrullarla gelir, güllü'nün kafasına vurur.
bunu en güzel ahmet özhan söyler ama herkese söylemez, benden söylemesi.
bir keresinde buzdolabına kerkinmiştim, o günden beri çok soğuk bir adamım fakat adam olduğum konusunda iddialı değilim, zaten iddia sevmem, iddaa oynamıştım ama tutmamıştı, 3-1 berabere bitmişti maç, yani üst biten bir maç beni alt etmişti ve hala bir anlam veremem buzdolabının bana olan soğuk tavrına.
şişe var masada, çıtlayıp duruyor, aslına bakarsan çıtlamasa da duruyor, zaten masada duruyor, şişe de duruyor masa da duruyor ama evet bunu söylemiştim, mesele şu ki, beni korkutuyor.
korktuğumu biliyor mu bilmiyorum ama bilmese çıtlayıp durmazdı ibne, üstelik 1 litrelik ama o kendini 1.5 sanıyor, deve aynası dedikleri bu olsa gerek.
tekne orucu tutardım küçükken, şimdi kayıkla idare ediyoruz, elin oğlu gemiye gemicik diyor, yani herkesin tuttuğu kendine.
ülke genelinde bir erkan yolaç hayranlığı başladı, herkeş evet-hayır oynuyor ama bu zıplayışların altında başka bir sebep var, birileri bizi hoplatıyor.
eskiden ali desidero vardı, şimdi ise ne kahve ne meraklı bir kalabalık... ananın ananın ananı nınıııın nidalarıyla dolaşanların da konuyla uzaktan yakından bir eltisi yok.
elti dedin de aklıma değdi, bir peçenekli süleyman vardı, nooldu la ona?
komşu teyzeden başka kimse bana "siper deli" demiyor. bu duruma çok üzülüyorum.
sahur vakti davulu çalıp, oruç tutmayın diye bağırırken polisi aramışlar. bu yüzden kocası da şeytan demeye başladı.
neyse gösterdim raporumu ve karakoldan kuul bir şekilde çıktım. demirel şapkası satan bir amca gördüm.
i am your demirel, deyip peşinden gittim, adam korkup kaçmaya başladı. halbuki elimi öptürecektim.
bak buraya süt dökecem, (süt izi...)
neden mi döktüm? komşu teyze siper deli gel süt dedi. ben kedi miyim teyze diye bağırdım.
sütü sadece kediler içer diye biliyorum. o yüzden böyle kullandım.
süt kokusunu alan kedi kağıdı yalamaya başladı. açmış yavrucak.
hadi görüşürük. kendine iyi bak.
mimarlık sana aşığım biliyorsun tatlım. ama ben de ara sıra kaçmak istiyorum senden. bırak yakamı be kadın diye çıldıran erkekler gibi bugün çıldırdım senin yüzünden. telefonlarımı kapayasım, msnde seni engelleyesim geldi. defol git diyesim geldi. ama diyemedim.
aşkım benim, tek sevgilim... her gece laptopla sevişiyorum senin yüzünden. mousemla çizgilerini okşuyorum. sonra elimde kalem, kucağımda kağıtlar... bırakamıyorum, aklımdan çıkaramıyorum seni. başkaları eline kalem alıp sana dokununca deliye dönüyorum, kıskanıyorum seni.
ah balım... güzel kuşum... sen var ya hem bazen bana yaka silktiriyorsun, bazen sevincimden, gururumdan göğsümü kabartıyor, bazen de havalara sokup, totomu kaldıyorsun. ah yavrum, var ya canım kurban sana!
sonra mimarlık, sabaha kadar gözüme uyku girmiyor bazen senin yüzünden. bazen de saatlerce uyuma sebebimsin. aşkından viraneye döndüm. o kadar dengesiz bir ruh haline sokuyorsun ki beni, kopamıyorum senden. vazgeçemiyorum bir türlü...
aşkın dört s teoremine göre bütün hislerimiz karşılıklı. birbirimizi hem seviyoruz, hem beceriyoruz sevgilim. hem bedenimizi hem beynimizi...
ah aşkım, ah tatlı meleğim... sen ve ben hayatımızın sonuna kadar hep beraber olacağız. sonsuza kadar...
sabah saat 6'da kalktım. sanki önceki gece çok erken yatmışım gibi. üstelik birinci derece cinayet sebebi olacak bir şekilde uyandırıldım. sonuç; fındık toplamaya gidicekmişim. evet biliyorum gideceğim. hemde ilk kez. ama şmdi anlıyorum ki ayrıca son defaymışta. gittim, topladım, yedim, yattım, laf dalaşına girdim vs. vs. vs.
en son sonuç mu?
burdayım vede her yanım kaşınıyor...
bir gün daha böyle geçti. ey gidi fosforlu dünya. bir kez de bana parla...
çok haz aldım işimden... en keyifli seks bile bu kadar uçurmamıştı havalara. okuyan da sabah akşam sevişiyorum zannedecek. sor bakalım yaptın mı bir kere diye. şişşt! çok ayıp!
neyse, gelelim sadede. şimdi efendim, insanın sevdiği işi yapması lazım şu hayatta. hele sevdiği yoksa insanın, iş aşkı yaşar insan sevince işini. mesela ben. proje aşağı, proje yukarı. tamam arada kaçamak yapıyorum. tek gecelik flörtlerim oluyor ara sıra. ama kimse işimin önüne geçmedi şu ana kadar. geçen olursa zaten işime ara verip, evlenip, çocuk yapacağım o heriften. o çocuk da en iyi projem olacak. hatası, eksiği olmayan bir proje.
bu arada lafı açılmışken karar verdim, artık sabit sevgili yapmayacağım; canımı sıkana, şut ve gol sayın seyirciler!
velhasıl geri dönelim işe. nereden açıldı bu konu?
bu gün yaptığım bir restauranta gittim. son hazırlıklar, açılışa beş kala... bitti sonunda. insanlar hayran, ben hayran. çizerken hayal etmiştim ama bu kadar iyi olacağı aklıma gelmemişti. süperim lan! en iyi benim! şahaneyim! bir taneyim!
bu kadar narsistlik yeter sanırım.
şu hayatta kalıcı bir sürü eserim var bunun gibi, ama ilk defa birinin içinde gezdim, dolaştım. kokusunu çektim ciğerlerime. tozunu yuttum. ama çok güzeldi.
çok haz aldım işimden... en keyifli seks bile bu kadar uçurmamıştı havalara.
şimdi restaurantımın milim milim tasarladığım terasından yazıyorum bu yazıyı.
neyse,
seni aramayacağım.
çayımı yudumlayacağım restaurantımın terasında.
acaba entryde karakter sınırlaması var mı? yoksa sonsuza kadar yazabilirim bu kelimeyi...
arada bir kaç günü aksattım kızma bana; sen de beni unuttun ki umrumda mı? kasımpaşa nerdeydi?
bak dört gün oldu... dört gün düşünmedim, takmadım, neden aramadı sorusunu aklıma getirmedim.
ya tamam itiraf ediyorum, düşünecek vaktim olmadı. bırak düşünmeyi, uyuyacak vaktim olmadı son dört gündür.
körfeze haykırsam duyar mı acaba sesimi?
bütün gizli özneler sen değilsin bu hayatta o yüzden üstüne alınma. alıp başımı gidesim var bu diyardan. takatım kalmadı. kendimi sulara bırakıp, kaybolmak istiyorum derinlikte.
ya aslında yazacak keyfim bile yok. keyifsizim, bugün melankoliğim sanki...
ense kökümde dayanılmaz ağrı şakaklarıma hücum ediyor şu anda.
sen içeri geç, ben ilgileneceğim seninle.
neyse, daha fazla yazmak için parmaklarıma güç yüklemesi yapmam lazım.
ben iyi olunca seni ararım ama ilacım yok! sende kalmış...
ondan sonra onu arayıp limana çağırdım. aslında liman değil bizim okulun bahçesi , ben liman demeyi daha çok seviyorum. onuda çok seviyorum. olsun.
limanda buluştuk... her neyse oradan bodruma gittik bizim evin bodrumu tabi. orada işime yaraacak bütün malzemeler var. evim gibidir.(çivi , çekiç , tuz , karabiber , iğne , kezzap ve gül ) neler olduğunu daha sonra yazacağım ne de olsa bu bir not defteri . teker teker not edeceğim.
önümde bir sürü dosya... saatlerdir çizim yapıyorum, beynimin freni boşaldı sanki... tey tey tey halay çekeceğim bak!
delirdim galiba! aklım uçtu ama neden kafam hala böyle ağır...
bugün kendimden bahsedeceğim; narsist ruhum hortladı yine!
hey defter bugün sen not defteri yerine, eskiz defteri ol; karalayayım bol bol... uyaklı oldu lan, hoşuma gitti bak şimdi.
neyse, kendimi ciddiyete davet ediyorum. eeeh yeter be kadın! bık bık bık beynimi becerdin!
tamam sakinim. bugün günlerden gittiğinin beşinci günü... ben her zamanki gibi yoğunum, işimdeyim gücümdeyim... eve götüreceğim bir ton çizim var. kimine göre işkoliğim, kimine göre enayi, kimine göre deli misin kızım sen' im... sana göre kafanı kıracağım bak ha' yım! ya acır acır, kırma... hadi, öp barışalım.
biraz garibim bugün, hafif bir boşvermişlik; n' olursa olsun, vız gelir tırıs gider, aşağı kasımpaşa yukarı sakal modundayım. sanırım işlerden... tüm bunlara rağmen kafamda sorular tur atıyor bazı bazı, hatta tur bindiyorlar birbirlerine yarış arabası misali, son laptalar şu an. böyle sorular bınk bınk bınk diye sesler çıkararak kafamda bitiyorlar. ben de oyun karakteri gibi elimde sopayla kovalıyorum soruları...
pek değerli not defteri, düşündüklerini okumamdan sıkılmıyorsun fakat ben, düşüncelerini dikte etmekten sıkıldım. bir not defterinin saçma sapan sanrılarını kaleme almak adına yaşamak oldukça sıkıcı. hele birde düşündüklerini, benim senden önce düşünmüş olmam ama senin benden önce davranıp, bana dikte ettirebilmen korkunç derecede sinir bozucu. kararımı verdim. aynı anda hem senden, hem kendimden kurtulacağım. seni yakıp, kendimi ateşin tam ortasına atacağım. yok öyle değildi değil mi? bunu sen düşünmüştün ve ben senin düşünmenden rahatsız olup, aynı şeyi düşündüğümü söylemiştim sana. sonuçta ortada ne yangın var ne de birbirimizden kurtuluşumuz. ne sen ne de ben yakamıyoruz bu ateşi. umarım okuyan ilk yazar çakmağının alevini esirgemez bizden, hadi gel bitmek üzere notlarımız, sarılalım ve bir kıvılcımın varlığında yokoluşumuzu izleyelim. günlük duymuyormusun beni. lanet olsun yine mi uyuya kaldın.
-midem bulanıyor.
+neden?
-başım ağrıyor.
+neden?
-migrenim tuttu! ya sorma uyuyacağım ben, ama yoksun ki.
ah canım, kıyamam bana. burada olman lazımdı; dizlerine ihtiyacım var.
kafamla pazarlık yaptım, dört gün daha ağrırsa, gelecekmişsin. sapıttım. dayanılır mı bilemem. dayanmak lazım.
neyse bugün lunaparka gidelim kültürpark' a. ama bak rangera binmek yok. aslında ben binerim, seni de alırım yanıma. korkansan hüüüp, öpüveririm(!) geçti, geçti korkma tatlım. rangerdan sonra, aslında kamikaze onun adı çaktırma, dönme dolaba binelim. sözün vardı unutma bahşiş verecektin elemana, biz en tepedeyken dönme dolabı durdursun diye. güneş batarken, pırıltıları gözlerinde yayılırken.
sonra kayığa binelim, ama ben kürek çekmem şimdiden anlaşalım.
yeşil gölette, kurbağa vıraklamaları eşliğinde. romantik ötesi bir şey bu. gölete düşersek, yeni nesil mutantlar olarak burcu esmersoy' u kurtarırız biz de. bu hayalde shredder, zall olsun. kırmızı kazağıyla peşimize düşsün. nasıl hayaller bunlar?
aaa dondurmacı... yaa bu dondurmacı çok şakacı, vermiyor dondurmamı. zaten başım ağrıyor. kız triplerine gireceğim bak! sen de ona yap, şaka yap ona, göster ona gününü. yaa naptın? kaç, kaç, kaç!
tamam yeter artık, dur, yoruldum ben.
ya tamam gülme, gülme; dalga geçme! hep komik olmak zorundasın değil mi? ya da ol! ben seviyorum böyle kikirdemeyi, komikim benim.
saate baktım, akşam olmamış hala. bugün neden geçmiyor?
sen yoksun diye mi?
cevap vermen için dönmen gerekiyor sanırım.
pencereden baktım, hiç ağaç yok.
her yer su... tuzlu!
oysa ki o gece sokağa girdiğimizde bizi karşılayan koca çınar öyle miydi? hani şu çınar ya, yolun ortasındaki, sola dönüyorsun karşına çıkınca.
hahaha yolunu biliyorum, evini de. teslim ol, kaldır kollarını. korkma sarılacağım.
pencereden baktım, ışıklar...
şehrin ışıkları... uzun!
oysa ki penceden bakınca turkuvaz yeşil' i görmem lazımdı sol tarafta, arkasında gökdelen silüeti. orası neresi, yeni mi yapıldı? şehri küstürdüler! dağınık yerleşmiş beton blokların arasında turkuvaz yeşili.
pencereden baktım, gemiler...
limandaki yük gemisi sesleri... düüüüüüüüüüüt!
oysa ki guuur huuur sesleri kulağımı aşındıran. lanet güvercinler! uyandırdınız beni tatlı uykudan. balkonda güvercin var galiba. defolun yeşil' in bahçesine! durun durun bir dakika, iyi ki uyandırdınız beni; uyurken gülümseyen adamı gördüm yanımda. şiiişt sessiz olun; güvercinler sustu. tek ses nefes alıp verişiydi kulağımda... arkasından kıkırdamalar, kendini tutamamalar. salaksın sen! biliyorsun sebebini.
pencereden baktım, bulutlar...
akşam kızıllığı... renk cümbüşü!
oysa ki beyaz olması gerekirdi bulutların. aynı zamanda yumuşak... kafamı koyunca huzura ermem gerekti. kahretsin! göğsüne yatınca bir kere, bulutlar yetmez oldu. kuş tüyü yastığımı attım çoktan. pöööf! dur ben bulacağım sebebini. bilmiyorum, bakma öyle; hınzır hınzır gülme. yaaa utanıyorum!
yaşamanın gereği olarak bir not tutuyorum, yaşadıklarımı unutmamak adına. bir sabah kalktığımda bambaşka biri olarak uyanmanın anlamı da ne şimdi ? peki ya sadece ben miyim ? benden başka bir kaç parçaya daha bölünen, içimdeki duyguları kapatıp üstüne oturan sadece ve sadece ben miyim ? ah tanrım. aklıma mukayyet ol. zira onu yemek üzereyim. yarın yeni bir gün ve ben yine ben olmayan ama benim içimde yaşayan biriyle tanışacağım. umuyorum ki onu seveceğim. içimde yaşayan her türlü şeyi seviyorum. zira onlar benim içimde ve sadece tek eksik yanları biraz akıllarının sıyrık olması. ama ben onları öyle sevdim ve seveceğim.
hoşçakal bir delinin not defterine yazı yazan kadın.