sevgili günlük.
bu gün bir bira içtim
bir de kola
bi de bira içtim
kola da içtim
sonra bira içtim
ikisini de bir arada içmiş olabilirim
o zaman ölürdüm
o zaman içmedim
ama bi tane bira içtim
kolayı içmedim
kola zararlı.
.
.
.
sayfaları arasından garip melodiler çıkar bu günlüğün.
uyandım..
rüyalar bitince, düşlere yeltendim. içine girip, kuracagım düş aradım. şeytan almış götürmüş.. keşke satamadan getirseydi. öyle istedim.
şehirler geçirdim aklımdan, denizleri olan şehirler..
denizler geçirdim içimden, iskelesi olan denizler..
iskeleler geçirdim denizlerden, üzerinde buluşan çiftleri olan..
çiftler geçirdim köprülerden, biri biz olsak dedim..
olmadı..
saçlarını doladım parmaklarıma. sonra bi çektim, canını yaktım. kopan bir kaç tel saçını koklamak için sakladım. bir daha hiç bakmamak için, bir daha hiç koklamamak için tutamayacagım söz verdim kendime..
kaç şehir yaktım bu gece, kaç şehir.. kül olmadılar. hala yanmaktadırlar. çok fazla uzaklaşmış olmamak için; kendime döktüm bütün şehirleri..
ben kaç şehir yaktım bu gece..
ben kaç sen yaktım bu gece..
ben kaç ben yaktım bu gece..
ve sen;
kaç ben yaktın her gece..
düşmüşüm düşler(in)den.
sonra;
noktalarım bitti.
"..gülümsemen olmadan ve sana dokunmadan, gözlerine bakmadan anlayamazdım.."
" günaydınsız uyandın mı sen hiç günlük? ben uyandım. uyandım sandım. belki hala uyutuluyor bile olabilirim "günaydın" demeyenler tarafından. ama yemezler günlük. gerçekten "bayat" bi günaydın'ı esirgeyenleri yiyemezler; ne kadar da tatlı olsalar da dökerler günlükçüm, dökerler!
kararsızlık ne kötü günlük, bilir misin? hangi taçı kafana takman gerektiğini bilememek, altına ona uygun çantayı giyememek, ayakkabının rengini gözlerine sürememek, hangi kokunun acına iyi geleceğini kestirememek..
- ben hazırım! dedi
çıktım. yürüdüm biraz. biraz daha. ezbere yaşanan hayatı düşündüm. kapıyı açtım, anahtarı yerleştirdim, koltuğu ayarladım, düzeltmezsem olmazmış gibi saçımı düzeltip kontağı çevirdim. hayatın o anda değişeceğine inanırmış gibi. kontağı çevirmemle araçın infilak etmesini, etlerimin, ruhumun, gözlerimin, ellerimin ve dahi tüm nöronlarımın parçalanmasını öyle istedim ki, öyle istedim. olmadı günlük. arabaya küstüm, kadere sövdüm.
- geliyorum! dedim.
beni bekleyen arkadaşımı almak için, koltuğun altına yuvarlanan bir sigarayı almak gibi yalanlarımı kullandım. "yürüsek mi?"
insanın yakınında, hayatında, canında asla ve kat'a olumsuz bir yanıt ya da samimiyetsizliğin geçtiğine zerre inancı olmayan bir kişinin olması ne güzel diye düşündüm ve duydum.
- sen nasıl istersen!
yolların uzun oldugundan değil de, yumurtaların kapıya dayanması sebebiyle dolmuşa bindik. daha erken varınca "bir sigara daha içme zamanı" artsın diye. bozuk paralar aradım cebinde olmadığını bildiğim halde çantanın.. el yordamını bir kez daha sevdim usulca. şöför bastı gaza, biz gittik. şöför bastı gaza, biz gittik.
o sollayınca biz de geçmiş sayıldık tüm hayallerden..
indik. yüzümüze esen rüzgarı yok sayarak, montların önü açık, hedefe yürüdük. anlatılanlar vardı diller de, arkamızdakilerin daha net duyacağı şekilde. rüzgar, sırrımızı onlara da verir diye korkmadan üşüdük sokaklarda günlük, korkmadan.
bekledik. "bir ayağım kaldı, ondan sonra alırım" diyen pedükürcüye umut besledik. çay içtik bahçede. sigara bi de. bi'çocuk geldi yanımıza. üzüntülü şeyler söyler gibi, kırılgan bir sesle çakmak istedi. elimdeki çakmağı arattırdı bana çocuğun gözleri..
hesabı ödedik. her şeyin bi bedeli olduğunu bildiğimiz ama değerlere vuramadığımız "şey"lere ödediğimiz bedelleri düşünmeden.
alış-veriş. veriş ama alamayışlar. alıp iade edemeyişler. verilmiş ama hiç kullanılmamış hediyeler.. pil sonra, belki saç köpüğü, belki bi kalp, belki sigara ağızlıkları doldurduk çantamıza.
- nerdesiniz?
merak edilmek miydi yoksa beklemekten sıkılmış olmanın bir getirisi miydi diye geçti aklımdan.
- nerde değilsek, orda mutlu olacakmış sandığımız yerde olduğumuzu hepimiz biliyoruz dimi aslında.
(kahkahalar)
caddenden yürüdük günlük. ara sokaklara girip yolu kısaltmış olmayalım diye. düştüm sonra. gülüp, kalktım aceleden. "sen kayboldum ya birden arkadaşım" dedi arkadaşım. verilmiş ama tutulmamış sözlerden daha mı mühimdi sanki dizimin acısı..
toplandık sonra.. "bütün kızlar toplandık" demeden ama.. içeride sigara içme yasağı olan bir yere gelmişiz. üzerimize sindi rokaların limonu. balıkları sevdim. " tam zamanı" dedi içimizden beri. kim olduğunu unuttum. kim olduğumuzu.
kapının önüne içtik sigaralarımızı kahkahalarla. bıyıklı iki yakışıklıya laf attık sanırım, ellerinde yalnızlık olan iki insan, dönüp dönüp, bakıp bakıp uzaklaştılar ama..
"değişiklik yapıcam" diyen arkadaşın umudu azalmasın diye, bölmedik hesapları aramızda.
acıklı şarkılar dinledik hepbirlikte. acılarımızı bilirmiş gibi.. sadece suspus eden acıları yaşamış gibi.. ayrılığın verdiği o yoksunluğu, o hasretler bütünlerini, o içine sıçılası, amına koyulası, sikip atılası duyguları yeniden yaşamanın/yaşayacak olmanın verdiği çaresizlikle..
böyle anlarda fotograf çekilmek kötüdür mesela. ölümcül bi hastalık teşhisi koyulmuş ama o koyulan teşhisten haberi olmayan biriyle daha sık yanyana gelip, fotoğraf çektirmek ne kadar hüzünlüyse o kadar hüzünlüydü bu da.
bildik ama sustuk bir sırmış gibi.
şarkılar..
susmalar..
şarkılar..
bilmeden yapılan/ edilen her hata için özür diler mahiyetinde gülümsemeler..
şarkılar..
valize sığmayacak kadardı gerçekten havalar..
hazırlandı yine de. çıkılmak ve gidilmek içindi ya yollar. gidilsindi işte. daha fazla acısı olanlar geçebilsin diye değil miydi çift şeritler..
bi ses fısıldadı. iç! içildi. olundu da. şimdi bişiiler bişiiler.."
"Bu şehirde bir kadın var, adı bana özel bana özel..
Elleri var küçücük, yüzüyse çiçeklerinden güzel çiçeklerinden güzel..
Kimse bilmez benden başka, bir kalbi var kocaman ama bana özel bana özel bana özel..
Bazen kızar dünyaya ama sadece kendini üzer kendini üzer..
Göremezler göremezler.. izin vermese asla üzemezler üzemezler..
Çözemezler çözemezler.. Onun bir düşü var ki; asla asla bilemezler..
Onu neden sevemezler..?
Bilemezler.. Hiç hiç sevemezler.. "
merhaba dost günlük. sana dost diyorum çünkü (bkz: dostla sevgili arasindaki tek fark cinselliktir) sen de bana dost diye hitap edebilirsin. efendim bir şey mi dedin duyamadım?! "dost mu diyecem" dedin? tabi ki dost diyecen ne diyecen, mahmut mu diyecen? mahmut mu kim? ben de bimiyorum günlük sözlükteki bir muhabbet işte. neyse günlük sadede gelelim. oo bak ne yaptın beni lafa tuttun saat kaç olmuş hadi günlük ben çıkıyom yarın devam ederiz. bundan böyle senin adın da "dünlük" olur. hadi hadi uzatma. çıktım.
bazı sayfaları yırtıktır bu günlüğün. geniş deli zamanlardır anlatılan.
...
üç noktayla başlar mı bir günlük. niye başlamasın!? haklısın. diyalog olmasın diye konuşma çizgisi koymuyorum çünkü kimseyle konuşmak istemiyor sadece ama sadece yazmak istiyorum.
asla aynı parkta bulunamayacak olanlardan biri, dondurma almıştı bir digerine. tanımadıgı biri niye dondurma alsın ki hiç tanımadıgı birine? belki ona da dondurma alan yoktu, anlıyordu insan halinden. belki..
can sıkıntısıydı adı. gülümseyince geçer sanmıştım. bu benim ilk yanılışımdı çok sonraları anladım.
dedim ya anlıyordu insan halinden. bir gün o gülümsedi, tüm sıkıntılarım geçti.
sokak lambalarının ışıgı, güneşti. batıdan yok yok güneyden hatta kuzeyden dogdu gecelerime. tanrının dogan güneşlerine inat, yine aynı yerden battı benim güneşim.
sahile indik sonra. ne deniz vardı ne kum. ama biliyorduk burası sahildi, en sahici sahilden bile daha sahildi, indik..
konuşmadan hiç, hatta nefes bile almadan; olmayan denizi izledik sahilden. alkollü içecekler yanımızda, içtik..
sarhoş olmak yoktu. rüzgar eserdi, üşümezdik.
o yüksek bir dag, ben onun etegi. onda fırtınalar kopardı. onu fırtınalar kopardı.
şarkılar.. şarkılar.. şarkılar..
sustuk..
bu iki noktalarda neyin nesi!? kopmuş sayfaların izi. peki.
kırılmış bilek gibi gözleri.. çok acıdım.. eve dönelim!
ipi çek.
23 ağustos 1876
günlük lan! bugün japonya'dayım. geçmişteyim. gelmişken imparator meiji'yi bir göreyim diyorum. katsumoto'yu öldürtmeyin diyeceğim. hadi bakalım hıyarlısı. o değil de salata için bi hıyar doğrayamadım iyi mi. domatesler falan tamam, hıyara gelince sıçıyorum. aslında sıçamıyorum, kabız mı oldum bilemedim. kaba doğru pisleyim dedim olmadı, çünkü lazımlığı -mı kedi yemiş. bide neden sadece soru eki olan -mı yı ayrı yazamıyorum anlamıyorum. önüme gelen -mı yı ayrı yazmak istiyorum. lan yoksa deli miyim? yoo deli olsam deli derlerdi. ama diyorlar. deliyim mi lan yoksa? yok lan deli olsam bilirdim heralde. bak kolum burda. demek ki hala yazabilirim. sağlam yani. biliyorum. deli olsam da bilirdim elleam. uykum geldi günlük. hiç uyanmadım ki zaten. uyuyor muyum yoksa. ikisi karışık olduğuna göre uyanyorum. o zaman bye.
...
1 eylül 1876
olum japonya değişmiş la. çok değişik olmuş. en son 400 yıl önce gitmiştim. şimdi çok farklı. bide bana deli dediler elmamı yediler. kafamda iyice bir soru işareti oluşuyor bu yüzden. elmamı özlüyorum ayrıca. çünkü elmam benim herşeyimdi. ama karaciğerim değildi. o bildiğin organdı heralde. emin değilim. ama diğer herşeyim elmamdı benim. elma. anlıyor musun günnük? bir elma dostum evet. elmalılı hamdi yazrrdjxcnmnb^+^+%$#£
fatal errör.
13 şubat 1877
yarın sevgililer günüymüş. sevgililer günü ne la? yalnızım dostlarım, yalnızım şimdi. şeytanın günü diye film vardı arnold şıvatzeneger oynuyordu hatırladım. neden hatırladım ki? sanane?! hatırlarım hatırlamam o kadar da mı hatrım yok? doğru. bende hatırladım şimdi. şeytan işiyordu falan. evet. o işte. işteler işteleri doğururmuş. beni kim doğurdu? beni kediler doğurmuş. bana öyle dediler. çıkarken kendimi gördüm mü? görmedim. o halde 1 ve 0 eşittir sıfırdır. çünkü birincinin karesi, birinciyle ikincinin çarpımının iki katı, sonra ikincinin karesidir. şiir yazmak istiyorum günlük. goruşuruk. noktasız ama. noktalı olmasını isteseydim görüşürük yazardım. peki ben ne yazdım? goruşuruk. demek ki noktasızmış. anlıyorsun değil mi? ellerinide ceplerinden çıkar ayrıca. hava gayet güzel.
ikide bir de severim ama
ikram'ın yeri ayrı
lakin negro farklı.
negröcen sen onu bunu
en kralıdır baharat yolu
oynadın mı hiç silkroad
ondan iyidir ama world of warcraft
ek püküt gelmiş dediler koştum baktım
nerde o tbc'nin zevki, pakedine yandığım?
bir umut var içimde bu sabahların anlamı olmalı diye
lan o şarkı veganın uzak dur kafanı kırarım.
bir deli söyler sözü,
anlamaktır işin özü.
çıkaracağım yakında o gözü
hadin bay, eksilemeyin bu öküzü.
hemen hemen her günlük gibi, gece tutulan bir günlüktür bu.
şu yıllar öncesine ait, kıytırık ajandaya verdikleri isme bak "günlük". gülmekten ölebilirim. hayır gece yazıyorum ki ben bunu, o zaman bunun adı niye "gecelik" degil. ama sen günlükten gündüzü mü anlıyorsun ki? gün aslında bu. bir gün 24 saattir şeysi. hmm olsun yine de adını sevmedim. neyse, bölünmeyelim lütfen. olmadan olmuyor. aslına bakarsan en çok bununu seviyorum senin. bölünmemden mi bahsediyorsun? sanırım, karar veremedim. neyse.
elektrikler niye kesiliyor anlamıyorum. anlayınca nolcak onu da bilmiyorum ama kesilmesin istiyorum elektrikler.
sabah oluyor, penceremi açıyorum, güpgüzel hava. niye? çok lüzumsuz güzellikte ama. böyle olsun istemiyorum ki ama ben. yelegim nerde acaba? hırkam burda. küsmüştür belki bana, küssün! ihtiyacım yok ki benim ona.
ihtiyaç dimi ya! ihtiyaç duydugumuz zaman lazım bi'şeyler. niye durup dururken bir kaç kilo mahlep almıyoruz ki eve. pogacanın içinde nasıl güzel kokar halbuki! pogaca yapmasaydık keşke..keşke.. keşke.. kesilmeseydi elektrikler, anlamıyorum ki niye kesiyorlar.
diyor ya hani şarkıda;
bize ne suntalar ve cuntalar
flamingo yolları
science fiction shovları
ve daha neler neler gördük
yedi kat derinde yasaklar
kelimeler bitti tükendi
muska misali bir gizlilik
ve daha neler nelerrr
ne de güzel, ne güzel?
deneme bir-ki;
deneme beni!
üşüyor yine parmaklarımın uçları. bir-ki bir-ki.
düzenle olan bu oyunumda, mızıkcılık yapıp kaçıp gidicem oraya! bir-ki-üç-dört!