Sevdikleriniz ölmeden önce yaşayacağınız an'dır. Diğer anıları az çok benzerini yaşarsınız da, sevdiğiniz bir insan öldüğünde bir daha asla o anları yaşayamazsiniz.
Anneannemi aradığımda telefonu 'cannımm' diye açması. Öyle bir canım derdi ki canının içinde olduğumu hissederdim resmen. Onu kaybedeli 1 yıl oldu. O son 'canım' deyişi kaldı aklımda.
2 akşam önce arkadaşlarım beni yanlarına çağırdı. oturduk işte 1 saate yakın. kalktığımızda bir kız gösterip iki saattir orada tek başına oturduğunu söylediler. ben de dayanamadım. kızın yanına gidip tepesinde dikilmeye başladım. önce birkaç saniye fark etmedi beni. sonra dolmuş gözlerle bana baktı.' iyi misin? arkadaşlarım iki saattir burada tek başına oturduğunu söyledi. ben de merak ettim' dedim. o da ' iyiyim teşekkür ederim' dedi. ben de ' tamam o zaman rahat bırakayım seni' dedim. sonra arkadaşlarımın yanına döndüm yurda yürümeye başladık ama kız bir türlü çıkmıyordu aklımdan. tam yurda girecekken beni beklemelerini kıza çikolata götüreceğimi söyledim. gittim tekrar yanına çikolatayı verdim. o da 'teşekkür ederim zaten sabahtan beri çikolata yiyorum' dedi. ve çantasından başka bir tür çikolata çıkartıp bana uzattı. ben de karşılık bekleyerek yapmadığımı sadece içimden geldiğini söyledim. ismimi sordu söyledim. el sıkıştık, 'memnun oldum' dedi. ' ismini söylersen ben de memnun olurum' dedim. işte biraz daha konuştuk soyadımı bölümümü falan sordu. ama ben tek bir soru bile sormadım. 'bir daha görüşürüz umarım' dedi. ben de ' her akşam bu saatlerde buradayım. sen bundan sonra buraya çok uğrayacaksın gibi duruyor ' dedim. o da 'yok ya bu ilk ve son' dedi. sonra ben tekrar onu yalnız bıraktım. iki akşamdır tam o saatlerde elimde çikolatayla bekliyorum. ama hala gelen yok ve sanırım olmayacak da.
eğer fantazileriniz yoksa, cinsi sapık değilseniz, "göte şaplak yemek" olarak adlandırdığımız o andır. kolay kolay kimse kendi götüne şaplak attırmaz (en azından erkekler için).
büyükbabamı diyaliz merkezinin servisine bindirirken ki hali aklıma geliyor. emeklemeye yeni baslamış küçük bi bebek gibi dizleri titrerdi. şimdi aklıma geliyor servise indirip bindirmek pendikten gebzeye giderdim.
büyükbabamı 2013 de kaybettim. belki yaşamadığım için böyle diyorum ama babamı kaybetsem bu kadar üzülmezdim sanırım. çünkü babam yurtdışındayken hep ona baba derdim. benim için hepte öyle kalacaktır.
not: formatın anasini aglattim ama ne yapayım bugün ölüm yıldönümü ve bir saniye bile aklımdan çıkmıyor.
her gece uzun uzun kar yağardı eskiden. turuncunun koyusuna çalardı gecenin rengi. beyaz tanelerle süslerdi gökyüzü geceyi. kar durmazdı eskiden. sabahlara kadar usul usul yağardı derinden.
yer sofrasında yenilen yemeğin bambaşka tadı vardı damaklarımda. sobanın kenarında kurumak üzere dizili bırakılmış ayakkabılar gözüme çarpıyordu. sobanın sevimli sesi pişen kestanelerin melodisine karışıyordu odada.
annem topladı yer sofrasını. babam henüz yerden kalkmamıştı. elini uzattı bana doğru.
"beni kaldırabilirsen gerçekten delikanlı oldun demektir." dedi.
gülümsedim. küçük ellerimle babamın kocaman ellerini sıkıca tuttum ve tüm gücümle kendime doğru çektim. beceremedim, babama baktım göz ucuyla gülümsüyordu.
"daha var." dedi.
"galiba daha var baba." dedim...
aradan saatler geçti. buz tutmuş yatağa girince yorganın altına girip ısınmak için hızlı hızlı nefes almaya başladım. çok geçmedi belki iki dakika. yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.biraz üşümek için başımı yorganın dışına çıkardım. gözlerim perdenin kenarındaki pencereden görülen sokak lambasına kaydı. kar yağıyordu.
sevindim kar yağışına. kimsesizleri düşünecek yaşta değildim belki de. kimsesizliği düşünecek yaşta değildim. pencerenin buğusuna sevdiğim ama sevdiğimi söyleyemediğim kızın baş harfini yazdım. hemen sildim sonra utandım biraz.
bir süre kar tanelerini izledim. kendimi cesaretlendirip pencereyi açtım, bir tutam kar aldım. tadına baktım, soğuk ve huzurluydu. tarifini koyu turuncu gökyüzü biliyordu bir tek. bir yaz günü annemden kar istemiştim de "kışı bekle yaparım" demişti..
biraz daha izledim koyu turuncu geceyi. pencerenin yanına sandalyeyi çektim. ayaklarım yorulmuştu. üstüme battaniyeyi örttüm. ayaklarım yere bile değmiyordu daha.
uyuyakalmışım pencere kenarında.
annem gelip kaldırmış gecenin bir saatinde.
farkında değilim melek ellerin dokunduğunu bedenime.
ve yaşamımın en güzel uykusunu uyumuşum o gece..
sonsuz bir mateme büründürebilen anılardır. Etrafı çocuklarla çevrili halde gülen bir yüzün fotoğrafına bakarken , "şimdi o çocuklar hayatta mı" yoksa kimyasal silahlarla öldürüldüler mi" diye düşünmek, bir daha asla yaşanmayacak o ebedi anlık masumiyet, beraberinde eflatun matemi getirir.