Gün ağarırken uyunmuş birçokları gibi, tatil günü ya bugün. Birkaç saat sonra odanın kapısı açılmış minik bir çift ayak sesi, yorganınızın altına bırakılmış küçük bir melek. Henüz iki yaşında. Uzaklardan bir ses 'biz gidiyoruz, sana emanet'.
Cevap bile veremiyorum. Çok sonraları ben de seni diyorum. Sarılıyoruz. kapıyoruz gözlerimizi birkaç dakikalığına, ben onun bebek kokusunu çekiyorum içime, o şampuan kokusunu soruyor saçlarımdaki.
Belki de hayatımın en güzel uykusuna dalacakken açıyor kocaman gözlerini.
- hadi kalk, bana doğum günü pastası yapacaktın ya, söz vermiştin.
- Söz mü vermiştim?
Gerçekten söz verip vermediğimi hatırlamıyorum. Evet hadi diyor, daha mum üfleyeceğiz. iyi de bugün senin doğum günün mü diyorum. Evet diyor. Oysaki biliyorum meleğim bana haziran'da hediye gelmişti. Birlikte kalkıyoruz.
Ben yüzümü yıkıyorum o şarkısını söylüyor. Ben öğretmişim bu şarkıyı ona. Banyoda o şirin sesi yankılanıyor. Sen de söyle diyor, söylüyorum. Sabahın köründe, tüm komşulara inat şarkımızı söylüyoruz. Çünkü bugün ikimizin günü diyoruz.
Mutfağa gidip başlıyoruz pastamızı yapmaya. En güzel doğum günü pastası olacak bizimkisi, o öyle söylüyor. Belki de o yüzden hayatım boyunca en önemsediğim pasta onunki oluyor. Ben kremasını yapıyorum o çikolataları açıyor. Kekini birlikte kesiyoruz. Muzları o kessin diye veriyorum, yarısını yiyiyor diğer yarısını da bana yediriyor. En sonunda çikolataları üzerine o döküyor. Sonra geçip karşısına gülümseyerek bakıyoruz, uykusuz bir sabaha en güzel hediye belki de bir pasta ve bir melek oluyor.
En güzel kıyafetlerimizden giyiyoruz, dolaptan pastamızı çıkarıp masaya koyuyoruz. O sandalyede altına minder istiyor boyu yetişsin diye. Sonra mumları veriyorum eline, istediğin kadarını koyalım pastanın üzerine diyorum. Biri senin için diyor, biri de benim için. ikisini de yakıyorum mumların. ikisini de o üflüyor. Ellerimiz acıyana kadar alkışlıyoruz, sonra sarılıyor bana sımsıkı. Tekrar yakmamı istiyor mumları, tekrar üflüyor, tekrar alkışlayıp tekrar sarılıyoruz birbirimize. Defalarca mumları söndürüp sarılıyoruz. Bir insana sarılmak için mumun en saf, en temiz bahane olabileceğini o zaman anlıyorum. istiyorum ki sonsuza kadar bana sarılsın, mumları üflemek pahasına.
Pastandan yiyelim mi diyorum, yok kutladık ya diyor. Amacın pasta değil alkış ve sarılmak olduğunu o zaman anlıyorum. Hayatımdaki en masum isteği yerine getirmenin verdiği mutlulukla bakıyorum gözlerine.
Canı sıkılıyor sonra, karnı acıkıyor. Üstümüzü giyerken müziği açıyoruz, dans ediyoruz. Dışarı çıkıp da arabaya binecekken
-dibi hadi yine oynayalım diyor.
şimdi olmaz ki herkes bizi görür diyorum. Susuyor. en yakın alışveriş merkezinde soluğu alıyoruz. Sakın elimi bırakma çok üzülürüm diyorum, kocaman bir insanmış gibi hiç elimi bırakmıyor.
Yanından geçen bir teyze onu sevmeye kalkıyor. Ne şirin bir kız bu diye. Sonra dönüp bana bu şişko yenge beni seviyor diyor. O şişko yenge de şaşkınlık içerisinde bozulmuş bir surat ifadesiyle bana bakıyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum o anda ama ona kızamıyorum. Çünkü yalan söylemiyor. Teyze bile değil hem yenge. ona fark ettirmeden gülüyorum.
En çok sevdiğin şeyi yemek için oturuyoruz bir masada. Burası bizim yerimiz mi diyor, evet diyorum. Biz geleceğiz diye buraya kimse oturmamış. Gülümsüyor.
Yemeğimiz geliyor.
- elini bırakabilir miyim diyor.
Gülümsüyorum, evet diyorum.
Yemek yerken izliyorum onu, üstüne dökerken, ayranın dudaklarında beyaz iz yapmışken. Soğuk bir hastane koridorunda annesi bizden uzaklaşırken bana söylediği 'sana emanet' sözü geliyor aklıma. bir de o geliyor Avuçlarımda minicik elleriyle. Annesinin bizden giderkenki hali geliyor. Arkasına bakmadan, bakamadan belki de. Anne nereye gidiyor dediğinde boğazıma düğümlenmişti ya söyleyemediklerim. işte ilk defa onu izlerken gözlerim doluyor.
Sen meleksin diyorum içimden. Etrafımda uğultular, aklımda sadece 'sana emanet' sözü, oysa hiçbir şeyden habersiz yeni gördüğün insanları inceliyor. Dönüp de bağıra bağıra bu abi neden bize bakıyor dediği zaman kendime geliyorum. Gülümsüyorum o saf gözlerine. O abi de sandalyesini çeviriyor.
Alışveriş merkezinden Çıkarken gördüğü kaydıraktan kaymayı çok istiyor. Kıyamıyorum, kabul ediyorum tüm yorgunluğuma rağmen. Merdivenleri çıkarken kolumdan destek alıp Kaymak için oturduğunda da onu aşağıda beklememi istiyor ya aslında ne kadar da bir cana muhtaç olduğunu o zaman anlıyorum.
Arabayla evimize yol alırken görüyor gelini. Düğününe gidecekken, belki de kabarık eteklerindendir özenip bana ben ne zaman gelin olacağım diyor. Büyüyünce diyebiliyorum yalnızca.
- dibi ben ne zaman büyüyeceğim?
- daha çok var.
Peki sen büyük müsün diyor meleğim bana. cevabını merak edip ben büyük müyüm sence diyorum. sen de Küçüksün daha diyorsun. Beni o masum dünyasına kabul ettiği için belki de mutlu oluyorum. ilk defa büyümediğim için onun gözünde mutluyum. ilk defa teyze demediği için.
Ben seninle büyüyorum meleğim, seninle vazgeçiyorum oyuncaklarımdan, seninle ciddiye almaya başlıyorum bu hayatı, seninle temizliyorum bu yaşlanmaya başlayan ruhu. Biz birlikte büyüyoruz meleğim, her gelişinde birlikte yeni yaşlarımızı kutluyoruz. Her görüşmemiz bir bayram havasında geçiyor ya meleğim. Sen bana ismimle hitap ediyorsun ya, adım en tatlı ve en önemli sözmüş gibi geliyor kulağıma sen söyleyince.
Meleğim daha büyümene çok var. Sormuştun ya bana ne zaman büyüyeceğini hani cevabını geçiştirmiştim bende.
Doğruyu söyleyemediğin zaman büyüyeceksin
Elindekini bir başkasıyla paylaşamadığın zaman
Seni seviyorum'u korkarak söylediğin zaman büyüyeceksin
Gülümsemen buruk olduğu zaman
Daha az hayal kurduğun zaman
Elinden tutup da birini istediğin bir şey için çekiştiremediğin zaman büyüyeceksin
Sen hiç büyümesen meleğim
Hiç kirlenmesek biz
Ya da sen benzemesen başkalarına
Kalbini kimse kırmasa
Sen hep benim sabahlarıma gözümü açtığın o masumiyetinle kalsan?
Eve geliyoruz sonra. Arabadan indirirken fark ediyorum yavaş yavaş kapanan gözlerini, uykusu gelmiş belli ki. Ama o son kalan gücüyle doğum günü pastasından yemek istiyor. Birlikte kesiyoruz pastayı, üzerindeki çikolata parçacıklarından alıp kendi diliminin üzerine koyuyor. Oturup kanepeye açıyoruz televizyonu, onun dilimi yarım kalıyor. Yavaş yavaş kollarımdan dizime doğru kayıyor, melek yorgun düşüyor görüyorum. Kapıyor gözlerini. Terleyen alnından saçlarını sıyırıp öylece seyrediyorum. Masumiyetini seyrediyorum. Mutluluğunu seyrediyorum. Kim bilir rüyasında neler görüyor diyorum. Yavaş yavaş kanepede kayıp ben de kapıyorum gözlerimi.
Omzumda bir el, gözlerimi açıyorum sonraları. Hava kararmış, meleğim hala uyuyor. Annesiyse gelmiş bizi seyrediyor. Pasta tabaklarını görünce soruyor bir şaşkınlıkla neler yaptığımızı. Tek tek anlatıyorum. Aynı şaşkınlıkla devam ediyor, meleğinizin gece rüyasında sizi gördüğünü, uyanıp da sizin ona söz verdiğiniz doğum günü pastasını sabah anlattığını söylüyor.
işte o zaman tekrar bakıyorsunuz. Şu anda dizlerinizde uyuyan melek dün gece sizi rüyasında görmüştür. Bir meleğin rüyalarına davetli olmuşsunuzdur dün gece siz. O masum rüyasına sizi kabul etmiştir.
Yarım bırakılmış pasta Tabakları önümüzdeki sehpada bu günün mutluluğunu simgeliyor.
Ve içinizden tekrarlıyorsunuz, Ben dün gece bir meleğin rüyasındaydım, bir meleğin rüyasındaydım, bir meleğin..