Bir kısmı küflenmiş kimisi de kırık ama yapıştırılmış harflerin sıraya girerek oluşturmaya çalıştığı bu kelimeler ne kadar yeter ki cümle
kurmaya? Lal olmuş notalarla haykırırken, kesik parmaklarımla tuttuğum miladı dolalı çok olmuş kalemle üzerine yazmaya çalıştığım kağıt
parçası bir sosyopatın otobiyografisi ya da bir delinin intihar mektubu belki de. Kim bilir, kaldırım taşından yastık yapan, üzerine
bir önceki yıla ait gazetelerden örten bir sokak çocuğunun mal beyanı bile olabilir.
Karamsar ne acayip bir kelimedir hele ki henüz diğer yirmi birinci yüzyıl kelimelerini cümle içinde kullanmaya başlamamışken.
Beni, kendisi sanan bir sizofreniye aslında o olmadığımı anlatmaya çalışıp her defasında başarısız olduğumda fark etmiştim esasen,
herhangi biri olduğumu, benim dışımda herhangi biri.
Herkesin, benimki dışında bir dilde konuştuğu yerdeyken ben, sen bu satırları okurken çok uzaklarda olacaksın. Daha kaç farklı dilde
mırıldanabilir ki tükeneceğini bile bile aldığım bu tükenmez kalem? Öksürüklerini duyar gibiyim şimdiden. Henüz, yosun tutmuş diğer yüzüne
geçmemişken geçen yılın önümüzdeki ayına ait gazete sayfasının, beni yarı yolda bırakmasından korkuyorum tükenmez kaleminin. Farklı
yılların farklı günlerinden kalma birkaç takvim yaprağı da en buruşuk bakışlarıyla ceplerimden birinde avucumun içinde doldurulmak üzere
bekliyor üstelik. Ayrıca bugünlere ait birkaç takvim yaprağı da önümüzdeki yılları şimdiden iple çekiyor.
On iki hayvanlı takvimin hangi yılında olduğumu hesaplamayı bırakalı birkaç asır falan oluyor sanırım. En son hatırladığım, ramazan ayının
son günlerinde ben noeli kutlarken kaçan boğaları kovalayan kasaplarla matadorların yarışıydı. Zaman kavramı, takvimler ve gazeteleriniz
olmasa sizin için de aynı şeyi ifade edebilirdi, hiçbir şeyi.
ismini haykırırken duyduğum mutluluk sesini bir daha işitememe ihtimalimi göze alıp, ses tellerimi kopartana kadar bağırdığımdan beri
aynı koltuğunda oturuyorum new york metrosuna ait bu trenin. Anonsları duyamadığımdan birkaç yüzyıldır kaçırıyorum inmem gereken istasyonu.
Galiba bu yüzden kaçık diyorlar bana. Ama bu satıra kadar hiçbiri bilmiyordu aslında inmeyi beklediğim herhangi bir durak olmadığını.
Keşke daha uzun olabilseydi mısralar. Belki şiir bile yazabilirdim. Ve yine keşke biri gözlüğümün sol camına bugün günlerden ne olduğunu
yazsa ve hep o anda kalsam.
Yosun tutmuş sayfaya geçtiğimde artık siz okuyamayacaksınız sanırım. işte son satırdayız. Umarım yeter. Hayat aslında şu iki şeyden ibaret;