bir bok olmayacağım

entry1 galeri0
    2.
  1. ilköğretim öğrencilerini görünce kendi çocukluğunu anımsadı. Yaramaz ve tuhaf bir çocuktu. Hiç arkadaşı yoktu. Kendi yaşıtları ile oyun oynardı fakat sonrasında, onları üzmek için elinden geleni yapardı.
    Kendisine alınan oyuncakları, kimsenin göremeyeceği bir yerde saklanarak kırar, sonra oyuncaklarını abisinin ya da ablasının kırdığını söyler, yenisinin alınması için ağlardı ki yeni alınan oyuncağın akibeti de aynıydı.
    Her hangi bir suç işlediğinde, yatağının altına saklanır, kendisini orada kimsenin bulamayacağını düşünürdü. Yatağının altında farklı bir yaşam vardı. Biraz fantastik, birazda gerilim dolu bir hayat.
    Bir keresinde, kendisinden bir yaş küçük arkadaşına, örümcek yedirmeye çalışırken, arkadaşının annesi tarafından yakalanmış, ''örümcek adam olmak istiyordu.'' diyerek kendini savunmuştu.
    Arkadaşlarıyla, kendilerine ait meyve bahçelerine gider, onlarla birlikte ağaca çıkar ve onları ağaçtan düşürmeye çalışırdı ki bir çok kez bunda başarılı olmuştu. Arkadaşını ağaçtan düşürdükten sonra, arkadaşının ailesine haber verme işi de O'na aitti. Tabi ki kendisinin düşürdüğünü, onlardan saklayacaktı.
    Arkadaşlarının aileleri, O'nu çok sevimli ve zeki bulurdu. Öyleydi de! Tek sorun, zekasını arkadaşlarına zarar vermek için kullanmasıydı.
    Kendisine göre, çocuk yaşta yolunu çizmişti. Dünya, O'nun için sadece bir oyundu ve bu oyunu kazanamayacağını anladığında, arkadaşlarıyla oynarken olduğu gibi, oyunu terkedecekti.
    O, diğer çocuklardan farklıydı.
    Babasının ve annesinin arkadaşlarına davranışı ise, onların tutumuna bağlıydı. Eğer, eve gelen misafir, kendisine bir hediye getirmişse, o kişiden nefret ederdi. O'na göre, hediye vermek rüşvet gibi bir şeydi.
    Bu rüşvetçilerin bir kısmı vardı ki, çizgi film karakterlerine benzerlerdi. Yaptıkları hiçbir plan işe yaramaz, sonunda kazanan, bu çizgi filmin ana karakteri, yani kendisi olurdu.
    Kendisine çikolata uzatıldığında, önce almak istemez, çikolatayı almak için, gönülsüzce elini uzattığında, kendisine sorulan sorulardan nefret ederdi.
    ''Söyle bakalım, beni ne kadar seviyorsun?''
    Bu soru karşısında hep sessiz kalmıştı. Çünkü vermek istediği cevap, duyulmak istenilen cevap değildi.
    Okul çağlarındaki bir çocukken, kendisine sorulan sorular değişmişti. Aynı soruları, her gün farklı kişilerden duymak, kendisinin o kişilerden ve o sorulardan nefret etmesine yardımcı oluyordu.
    Babasının bir arkadaşına verdiği cevap, hiç unutulmayan anılar arasında bir numaralı koltuğa oturmuştu. Ayrıca bu olay, O'nun girmiş olduğu sınavların en önemlisi ve en başarılısı olduğu bir olaydı.
    Orta yaşlardaki güler yüzlü adam, küçük çocuğun saçlarını okşayıp, yanağından makas aldıktan sonra, sınavın ilk sorusunu sormuştu:
    -Ne kadar da uslu bir çocuksun sen böyle?
    -Çok!
    Adam, duymuş olduğu cevaptan etkilenmiş, gülümsemesi silinmişti. Soru sormaya devam etti:
    -Söyle bakalım, büyüyünce ne olacaksın?
    Çocuk, adamın gözlerine sert sert bakarak cevaplamıştı bu soruyu:
    -Bir bok olmayacağım!

    O gün karar vermişti, şu anda yaşadığı hayatı, yaşamaya...

    (bkz: yaşamak acının eş anlamlısıdır)
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük