kopan bir yabrak gibi sonbahar,
bir yabrak gibi inceden dökülen ruhum kül dolu sigaralıklara,
ah, beni içine çeken o sonsuz nevbahar,
kaybedişlerimin tortusuz yüzü, nefessiz haykırışlara,
sevdiğim sen,
gül kokulu,
zaman zaman bok kokulu yarim,
sen,
nasıl bir inci tanesiydin, karanlık rüyalarıma düşen,
bir çocuğumuz olacaktı,
hatırlar mısın ılık rüzgârların adını koyacağı,
ve kulaklarımıza fısıldayacağı o adı,
can...
bir başlığımız olsun, adı can olsun,
seni sevemediysem yarim,
ah, yarim yarim, bumbastik, şokolâstik,
seni kıtlarım yerim,
of yarim yarim, dayanamam...
hüzünlü yağmurlara lekesiz serzenişler, mayıs 2009, moskova
seni, bir dalganın kıyıyla kesiştiği yerde
ürkek ceylanların
çıtırtı beklemesi gibi
bekledim
karnı acıkmış bir beni ademin
kıtır ekmek yiyişi gibi
sevdim.
sevmeyeni seven gönüller diyarında
kayıp anahtarlarını alelacele
arayan sıkışmış bir adam gibi
telaşlıyım şimdi.
biraz ölmeliyim.
bebeyim.
benim hüzünlü orospum,
lâf-ı güzaflarımı göz ardı et ne olur,
o tatlı gülüşlerinin içinde yuva kurmuş bilindik neşeleri boşluğa bırak,
uzak bana sımsıcak nazendeler, köçekler, dansözler, ırak mı ırak...
istiyorum ki benim sevimli kaltağım,
seninle kır, bahçe, dağ, bayır demeden arşınlayalım bu dünyayı,
erik çalalım muhittin amcanın bahçesinden,
karnımız ağrıyıncaya kadar indirelim midemize erikleri,
kovalayalım sokaklarda koşturan ağzı süt kokan enikleri,
benim bal bakışlı orospum,
senin olmadığın dünyada ben de yokum...
soğuk taşlara bassın çıplak ayaklarımız,
ve gönlümüzce osuralım,
sonra çamaşır gibi asalım osuruk tanelerimizi sensiz gökyüzüne...
bilemezdim şiirlerin bu kadar götelek, kelimelerinse bu kadar pezevenk olduğunu...
ağlak suratlı orospum,
ben bu dünyada sen varsan varım, yoksan yokum...
iniyor kayık,
çıkıyor kayık,
indikçe kayık,
girsin götüne,
şakıyan şakayık...
şimdi ne demeli
şuramda taşıdığım bir taşkınlık
sen sel dersin
çığ dersin
ben iğreti yanım sayar sarılırım
ne demeli sevip de değer görmeyen
şu
yani
ben hakir ben öksüz ben yetim
sen ki değişmeyen msn iletim
cennete businis klas biletim
acıyan yanım, eksik etim.
cevapsız sorularıma yanıt olmanı
yanımda olmandan daha çok isterdim
çünkü ben sadece bir ikindi yağmuru gibi na-mağrur
şu dünyada bir yankı bulabilmeyi sevdim.
bir başlığımız olsun,
ikimizin ortak ismi, adı can olsun.
internette yitip giden hayatlara örnek,
okusunlar hikayemizi,
dönüp bakmasınlar arkalarına,
geçip gitsinler şehirler boyu,
aglasınlar bulutlar gibi,
yolculuklar hep iki kişilik olsun,
bir çocuk dogsun sonra, adı can olsun.
adını biraz fazla işemek koyduk
düşmana inat biraz fazla işemek
sevdamız bir çığ gibi büyüyüp dağ olduğunda
andığında yani tarih bizi
bizi etten ve kemikten
bizi tenden ve bedenden sıyırıp
yad ettiği zaman yani tarih
işte diyeceğiz işte bu
korkmaz sanılan korku.
bu gece, hüzünleri evde bıraktım,
dışarıya çıktım adını anmadan bebeğim...
martılarla konuştum, simitleri ısırdım,
sensiz bir günüm de böyle geçti bebeğim...
hava nasıl oralarda ? üşüyor musun ? donuyor mu bir tarafların ?
atkı ördüm sana, ve bir de yün kilot, giyersin, üşümezsin diye,
beni hep sevesin, sımsıcak karnının içinde bir bebek gibi saklayasın diye...
ana rahminde bir velet olmak isterdim,
senin rahminin içinde,
banyomu senin sularınla yapmayı isterdim...
ister işkembe ye, ister kelle paça,
senin karnında, razıyım ben kokoreçe, danaya,
ve hatta arnavut ciğerine...
sıkı sıkı sıkı sımsıkı sar beni,
sar da ötüşsün bütün bülbüller çığlık çığlığa,
sanki bir akbaba tarafından boğazlanıyormuş gibi...
vah ettin
ah dedin
ben sesini sığınağım bildim.
sessiz sakin
kimseciklerin ayak basmadığı
aydan bile daha tenha bir sahil kasabasıydın
şehrin, o kancık yer, şehrin o karman çorman
mekdanılds sıtarbaks kokan
keşmekeşinden kaçıp
keşin olduğum.
vah ki ne vah
ben seni kendi ellerimle
var ettim
olduğundan çok.
eyvah ettim.
istenmeyen bir adamım şimdi
partilerin gözde elemanıyken.
çünkü ben sevdayı
dünyaya feda etmemek bildim yaşamayı.
çıksın gelsin zulüm
gelsin çatsın beni
vursun yıksın
kırsın atsın
etmesin tek beni
populeritemden dünyada cüda.
sen giderken, ben ağlıyordum...
mutsuzluktan bağıran martı kuşlarının ürpertisi boğazımda,
istenmeyen adam olmak kolay değil,
kolay değil... hem de hiç...
otlar bitiyor, başaksız tarlalarımda, yani beynimde...
gel de istenmeyeni gör sen, ta içerimde,
biçsene o otlarımı, haydi biç, sende biç,
piç !
akşam olur, dem çeken saka kuşlarına benzer hayatım,
sen fırından çıkan taze ekmek, bense kırk yıldır bayatım,
sen ne anlarsın dervişlikten,
bir de utanmadan bana namazımı sorarsın,
sarhoşken geçerim ben sıratın üstünden,
kapkara gözlerime bakar, enik yavrusu gibi ağlarsın...
haydi sende ağla, sende ağla,
ineğin memesindeki sütleri sağ la !
la dediysem, hemen alınma minik bok yüreği,
belki de bir nota söyledim o kepçe kulaklarına,
do ! dedim, doğdun !
re ! dedim, rey verdin, gittin orak çekiçe !
fa ! dedim, falakaya yattın, kaldırdın kürek gibi ayaklarını gökyüzüne !
sol ! dedim, makatından anladın, gittin solcu oldun, bağırdın istiklâl caddesinde...
la ! dedim, bana mı diyorsun la diye cevap verdin, anlamadın minik küçük deve antrikotu...
si ! dedim, siktirdin gittin, hüzünlü başlar ülkesine, meçhuller caddesine, ferrarisini satan orospular şatosuna...
giymeyeceğim diyorsun ama, giydireceğim sana, hem de en alasından masmavi kotu...
ısnır o tahta kurusu popon,
takunyalarını giyerek seyredersin mehtabı amlıca' nın bahçelerinde,
biz her gece bir yavruyu götürürdük, sen daha biberondan süt emende...
bir kutu fiyonklu baklava yolluyorum sana, canın çekmiştir, bilirim oranın soğuğunu...
yurt edinirsin belki bir gün genç derviş, bomboş bir ağacın bomboş bir kovuğunu...
sen öyle bir devesin ki, hakikatte piresin,
bir delik gösterelim sana da, utancından giresin !
beşikler vermişim nuh'a
salıncaklar hamaklar
çıtır nalan dünki çocuk sayılır
haytanın biriyim ben tanıyor musun
Utanırım,
Utanırım çapkınlıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür didelerim,
işlerim kesat.
sevgililiğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom memelerinin katmer açtığı,
cazibelerin, süzmelerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
haytanın biri
tanıyor musun?
o mavi gözlü bir devdi bir foolish casanova sevdi/ çapkın yayınları 31. baskı
ağla mürteci
belki dönemem
buralarda fıstık gibi bir kız kalır
yaslarım başımı omzuna
ciğerim nefessiz kalır
ağla mürteci
sap gibi gezdiğin için oralarda
gözlerinde iki damya yaş kalır
ben hangi hatuna yetişeceğim derdinde
yüreğimde bir ecayip telaş kalır.
ağla mürteci
uzun uzun yazmaların elinde kalır
sana kaç kere söyledim.
bak bana zevkten dört köşeyim, belimde kahır.
ağla mürteci
buralarda döne döne-
mem! artık bir hatuna doymasak da anılardan haz kalır
sen de bir zaman manita yaparsın
bir gün bir katliam yapılır
ardında bir uzun hava ile, klarnet ile
ankara'da tek erkek mürteci haylaz kalır.
gâiblerden bir ses geldi, bu madam,
gezdirsin pipisini ense kökünde,
ve uçtu tepesinden birden bire am,
göt devrildi, künde üstüne künde...
pencereye koştum, bir de ne göreyim ?
açmış bacaklarını sevi yordun beni çok...
göğe doğru kaldırmış makatını, dolunayı seveyim,
bir deliğinden billur ırmak akıyor, bir deliğinden bok...
hakikât deyu dolandım durdum,
duru pınarlar, alın terinin namusu,
ve ben, devrimin dağlarında inletirken tekerleksiz şimendiferleri,
silindir geçirdim yüreğine, en dibine...
hatırlarsın inlemelerini,
nasıl da kendinden geçerdin,
sikik hayta, ve denizin sikerek amlarını,
yeryüzündeki yüzbinlerce akarsudan çocuğum olsun istiyorum,
özü sözü bir aynı senin gibi bir kevaşe,
avuçlarımın içi nasır bağlamış,
sebebi belli: sen,
yani, ben,
seni anlattım pipime dün gece,
defalarca ve defalarca anlattım,
sevdiceğim ben seni dün gece,
yumurtalarımın ucundaki sucukla aldattım...
kandım...
içtim...
sense bir,
piçtin....
Sen hergün bir başlık altında
Yırtık donun, kirli klavyenle
enty giren sefil yazarsın...
Emin ol farkımız var birbirimizden.
Sen istediğin beş oyu
Biri vermezse diğerinden isteyeceksin...
Ama ben hep değdirdim
seri oy veren meleğime...
Yemin ettim
sürekli değdireceğim
götünü bana yaslayanlara