bir yaz gecesi uyandım, ramazandı aynı zamanda. su içme maksadıyla mutfağa giderken balkon kapısının önüne doğru iki ayak gördüm. bu nasıl rüya diye dışarı çıkınca baktım benim büyük birader uzanmış buz gibi mermere, almış baş ucuna da radyoyu. ne bakıyon lan dedi. hastasın ha dedim ben de. beraber mermere uzanıp sahura kadar radyo dinledik. matrax var, zeki kayahan coşkunun. ilk kez o gece dinlemiştim.
deniz manzaralı bir evin balkonu düşün, yaz sıcağında püfür püfür esiyor, denizin sesi de kulaklarında, güneş batmakta, balkonda yalnızsın, hafif bir müzik var sevdiğin. valla ben alırdım buz gibi biramı çerezlerim de yanımda olurdu kitabımı okurdum. eğlence anlayışı benim değil mi işte, benimki de bu.
yıldızları seyrederken bir dal sigara yakmak. bir yandan sigara dumanı, hafif serin hava, rüzgarın getirdiği deniz kokusunun kaz dağlarından gelen temiz havayla karışıp ciğerlere dolması... yav allah aşkına bu yalnızlığın mükemmelleşmesi hiç mi durmaz? gün geçtikçe güzelleşiyor resmen.
Küçükken balkondan sarkmak, mahalle imamına yumurta fırlatıp saklanırken kıkırdayışınızdan sanki tanınmayacak hatta sabah namazında dedenize gammazlanmayacakmışsınız gibi afacanlıklarken zamanla değişir, sakin sakin oturup ufaktan Bi sofra kurup belki kandil yakıp bişeyler yuvarlamak, çay eşliğinde derin derin sohbetler etmeye dönüşür. Öyle böyle değil, acayip yaşlanıyoruz.