bir bahtsizin anilari

entry6 galeri0
    ?.
  1. hayatında hiç bir işi rast gitmeyen insanın anı defterinden anılardır.

    güne bu sefer iyi başlayacağımı umuyordum. hava güzeldi, kuşlar cıvıldamaktaydı. "vay be" dedim içimden. demek ki bugünüm sıkıcılık,boğuculuk ve şanssızlıkla geçmeyecekti. çünkü şartlar onu gösteriyordu. böyle bir havada insanın başına nasıl bir şanssızlık gelebilirdi ki? üzerimdeki gribin verdiği kırgınlığını bile alıyordu bu hava.
    camı açıp, derin bir nefes aldım, kuş cıvıltılarının yanında uzaktan asfalt delicisi sesi ve aynı zamanda adam sesleri geliyordu. anlaşılan doğalgaz çalışmaları devam ediyordu. çalışmalar bizim sokakta olmadığı için beni fazla ırgalamazdı. kahvaltı etmeye fazla vaktim olmadığı için güne bir kase corn flakesve sütle başladım. çokokrem olsa belki en tatlı sabahlar çokokremle başlayacaktı ama corn flakes de iyiydi. her neyse yiyeceğimi yiyip derse gitmek üzere evden çıktım.

    hergün minibüse bindiğim köşeye döndüğümde ne göreyim? o köşe kazılmış; yol taşıt trafiğine kapatılmış. saatime baktığımda derse 15 dakika kaldığını gördüm. içimdeki ders aşkı artık derse yetişme aşkına dönüşmüştü, hatta minibüse binebilme aşkına...

    bir üst sokağa çıktım, buralar da kazılmıştı. bizim sokağa geri döndüm,buradan da minibüs geçmiyordu. o sokak bu sokak derken dersin başlama saati geldiğinde ben hala minibüse binmemiştim. en sonunda anayola kadar yürüdüm, oradaki durakta biraz daha bekledikten sonra minibüs geldi ve bindim.

    güne mükemmel başlamıştım. sonbahar serinliğinden dolayı üzerime aldığım uzun kollu sweat shirt üzerime terden yapışmıştı. meğer hava cıvıl cıvıl falan değilmiş, insanı hasta etme havasıymış. serin zannettiğim havada hafif güneşin altında minibüs koşuşturması esnasında ter içinde kalmıştım. geçmişler ola...derse yaklaşık yirmi dakika geç kalmıştım. ders aşkıyla geldiğim dersi, başını kaçırdığım için hiç anlayamadım. bir buçuk saat orada boşu boşuna oturdum. terim soğudu...

    bu dersle bir sonraki dersim arasında iki saat boşluk vardı. arkadaşlarımla muhabbet ederek ders aşkıyla o dersi de bekledim. bölümümüz çok kalabalık olduğu için hocamız dersi başka bir sınıfta yapmayı önermişti. onun söylediği sınıfa gittiğimizde bu sınıfın diğer sınıftan çok daha küçük olduğunu gördük. ortam belediye otobüsünden farksızdı. şaşılacak şey ama ülkemin köklü sayılabilecek bir üniversitesinde yirmi kadar kişi ayaktaydı. öğretim üyesi geldiğinde sorunun çözüleceğini düşündük ama nafile. kadın utanmadan "konuşmadan,dinleyin,yok başka sınıf, ne yapabilirim" diyerek sınıfı payladı. ya bu kadında kafa çalışmıyordu ya da eziyet çektirmeyi seviyordu. çünkü diğer sınıf buraya göre daha büyüktü. on dakika kadar dayanmaya çalıştık ama dayanamadık, dersten çıktık.
    ders dinleme aşkıyla geldiğim bu derse de girememiştim.

    minibüse atlayıp eve dönmek istedim artık. bindim minibüse. tuvaletim vardı. önce elimi yüzümü yıkamak istedim ama doğalgaz çalışmaları nedeniyle patlayan borular yüzünden sularımız kesikti. tuvalete de gitmedim. iki saat kadar tuvaletimi tuttuktan sonra sinirle pis yüzümü yıkadım ve ihtiyacımıda giderdim. suların kesikliğinde bulaşık yıkayıp yemek de yapamadığım için yine ekmek arası bir şeyler zorunda kaldım. gerçekten çok güzel bir gündü.

    "bu hikayedeki kişiler,yerler ve olaylar tamamen gerçektir"
    3 ...
  2. ?.
  3. ?.
  4. altı sene kadar önceydi. içimde büyük bir kız tavlama isteği vardı. ama farklı bir ortamda bulunmayınca da olmuyordu. o yaz da aksi gibi bütün arkadaşlarım tatildeydi. ortam yapmak zordu yani. ben de armut gibi evdeydim. mevsim yaz olmasına rağmen pazar günü yine sıkıcıydı. kız tavlama planlarını düşünürken bir anda kafamda bir şimşek çaktı. denize gitmeliydik. ama tek başıma sap gibi gidersem kız tavlama tamamen hikaye olurdu. ailecek gidecektik ve köpeği de götürecektik. böylece kızları etrafıma toplayacaktım.

    alman kurdu cinsi köpeğimiz paşa yavru olmasına rağmen ufak sayılmazdı, onu tek başına götüremezdim. minibüse almazlardı. araba şarttı; yani ailece denize gitmek. başladım babama yağ çekmeye. bereket vakit henüz geç değildi ama onun oturduğu yerden kalkmaya niyeti yoktu. annemin ve kardeşimin ısrarlarıyla kalktı yerinden hemen bagaja attık piknik sandalyelerini.

    bu kız tavlamak daha baştan meşakatli bir işmiş. 15 kilometre mesafedeki deniz kenarına gidene kadar üstüm başım köpek salyası oldu. paşa yavru olmasına rağmen 25 kilo civarında olduğu için kucağımda adeta bana istiklal marşı'nı tersten okutuyordu. arada kafayı camdan çıkartıyordu. şehir içinden geçerken paşa camdan sarkıyor kızlar ona bakıyordu. tabi hemen ben de onunla birlikte camdan bakıyordum. acaba ilgiler kimeydi?

    15 km. civarı yolu teptik. bir plaj tesisine girdik, evcil hayvan sokulabiliyordu. hemen paşa ile birlikte arabadan indim. köpek elimde olduğundan annem,babam eşya da taşıtmadı iyi olmuştu. hemen deniz kenarına indim. iner inmez kızların bakışlarını toplamıştık zaten. çok iyiydi, her şey yolundaydı. babamlar da eşyaları getirdiler. bir süre onlarla oturmalıydım. kumsalı hemen gezinmek olmazdı. oturmuştuk ama paşa'nın kayışını sürekli elde tutmak rahat değildi. babam kayışı şemsiye'ye bağlamak gibi mantıklı bir eylem düşündü. ama çok mantıklı değilmiş demek ki. hayvanın ilk hamlesinde şemsiye devrildi. bir anda bakışları üzerimizde toplamıştık. hemen şemsiye'nin rüzgarda devrildiği izlenimini vermeye çalıştım. belki yediler belki yemediler çok umurumda değildi.

    biraz oturmuştuk, denize girme vakti gelmişti. haşlanmıştım zaten. paşa'yı da aldım girdim denize. başta biraz isteksiz davransa da, sevdi suyu. kızların kimisi uzaklaşıyor, kimisi de sevimli bakışlar atıyordu. ama ben rahat değildim; hayvan her fırsatta tırnaklarıyla göğsümü tırmalıyordu. ayrıca beni suya da batırıyordu bu hamleleriyle. demek ki denizden çıkıp, kumsal turu atmak benim için faydalıydı. çıkıp kurulandık. başladık kumsalda kasıla kasıla yürümeye. niye kasılırdım ki? hadi paşa alımlı bir köpekti de ya ben? kemiklerim sayılıyordu, bakımsız tarzan gibiydim. tabi düşünememişim. çalışmalarımız meyvelerini vermeye başlamıştı. didem ve ayşegül adında iki tane güzel kız yanımıza geldi. tanıştık. paşa'yla da tanıştırdım onları. onlar da herkes gibi "ısırır mı" sorusunu sordular. "yok canım,çok akıllıdır her dediğimi yapar" dedim. oturmasını söyledim, oturmuyordu puşt. yatmasını söyledim, bana mısın demiyordu. dili dışarda; bana, didem'e ve ayşegül'e bakıyordu. içimden sövdüm,yüzüm asılmıştı sanki ama belli etmedim. onlar paşa'yı severken ben de muhabbeti ilerletmeye çalışıyordum. pek istekli olmasalar da sorularıma cevap veriyolardı. kumsala oturduk. şaşırmıştım, ilerlemişti muhabbet. onlar bile bana soru soruyordu. ama sordukları sorular benim onlara sorduğum sorulara hiç benzemiyordu. "günde kaç öğün yiyor bu?", "eğitmek zor olmadı mı?", "kaç paraydı aldığında,pet shoplarda ne kadardır?" gibi sorulardı bunlar. ama ben sırf muhabbeti kesmemek adına cevaplıyordum soruları. hatta bazı soruların cevaplarını kıçımdan uyduruyordum, nereden bilebilirdim ki ben performance puppy marka köpek mamasının neleri içerdiğini? vakit ilerlemişti, bizimkilerin eve döneceğini düşünerek ağır ağır yanlarına gittim.

    gerçekten de doğru tahmindi. gidiyorduk. şezlongları, hasırları, şemsiyeleri topluyorlardı. ben paşa'yı tuttuğum için yine eşya taşımadım. babamdan arabanın anahtarını alıp bagajı açtım. onlar bagajı yerleştirirken ben de arabadan biraz ötede önümüzden geçen kızları izliyordum. çok geçmeden didem ve ayşegül de kumsaldan çıkıyordu. bize doğru bakıyorlardı ki paşa hayatının hatasını yaptı. ayaklarımın dibine cumhuriyet sucuğu kıvamındaki dışkıyı bıraktı. didem de ayşegül de yüzünü buruşturdu. açık havada olmamıza rağmen ortaya çıkan koku dayanılmazdı. mahçup tavırlarla sırıtırken siyah bir araba geldi; içinden iki tane baklava kaslı,güneş gözlüklü, iri yarı lavuk indi. meğer sevgilileriymiş bunların. öptüler birbirlerini, ben paşa'ya baktım, o da bana. dilini dışarı çıkarmış gülümser gibi bakıyordu. kitlenip onlara bakarken, annem seslendi. arabanın yanına gittim. yerleştirmişlerdi arabayı. arabanın içi de dayanılmaz kokuyordu. paşa'nın kokusu arabanın içine işlemişti ve ortalık tüyden geçilmiyordu. babam "köpeği sen getirmek istedin arabayı da sen temizlersin lan" dedi. "lan mı canın sağolsun" dedim ama duymadı babam. paşanın akan salyasını izleyerek şansıma lanet okudum...

    hoş bir gündü...
    3 ...
  5. ?.
  6. - hiç konusmayacak miyiz? hep boyle sessiz sessiz.
    - sessiz bakislarimiz zaten yeteri kadar geveze degil mi ?
    - ....
    - ....
    - üşümüyor musun sen boyle, üstünde bi tişört var sadece.
    - içim yaniyor oglum, nasil üşüme ihtimalim olabilir ki benim.
    - bilmiyorum dikkat ettin mi de bu bizim ilk buluşmamız, yani hiç konusmayacaksak gidiyorum ben.
    - yüreginin goturdugu yere git.

    ...gitti de. ben anlamiyorum ki halbuse ne manidar cumleler kurmustum sirf onun icin okudugum cezmi ersoz kitaplarindan, tuna kiremitci kitaplarindan. yoksa icim yaniyor oglum dememe mi alindi acaba ki biraz derin dusunse, benim icinde bulundugum ruh halimin cok rahat, genis, bir o kadar da lumpen olmayan aristokrat bir karakter oldugunu anlayabilirdi.

    ...neyse ya, ben biraz daha cagri birakayim, hayir ben de seni dusunuyorum babinda o da caldirsa bi yere kadar ama galiba iplemiyor gibi. ya ne uyuz kizlar var.
    2 ...
  7. 1.
  8. haftasonu canınız sıkılmış, çapkınlık hormonlarınız çalışmaya başlamış, düşmüşsünüzdür taksim barlarına.. etrafta birbirine dişlerini göstererek sevişme çağrısı yapan ablaları es geçersiniz. böö gelmiştir çünkü seksi görünüp de yatakta uyuzlaşan, etiket kaplı hatunlardan.. bara yanaşırsınız.. içkinizi yudumlarken gözleriniz farklı şeyler arar. yalnızlığı sorun etmeyen, gerçekten cool ve çarpıcı görünen birilerini. arayışta olmayan, sadeceuygun tesadüfleri değerlendirip one night stand yaşamaya hazır kadınlar arasınız.. zaten ortam ne kadar kalabalık, gürültülü ya da bir cangil gibi olsa da böyle çiftler birbirini her zaman tanırlar.. bakışlardaki kayıtsızlıktan, dudak uçlarındaki serseri gülüşten, etrafı kesmez gibi görünen ama hiçbişeyi kaçırmayan bakışlardan..
    gece ilerler, alkol damarlarda krallığını ilan eder.. dişler daha çok gösterilir, kadehlerin üst çizgileriyle opusur aska ac dudaklar ..az sonra tanımadık bir bedenle çarpışacağını bilmek bedeninizin, dayanılmaz bir haz verir beyninizdeki karanlık noktalara.. artık bakışmalar cesaretin esiri olmuş, gözler gözlerden boyunlara, dudaklara ve bedenlerin ilk kavuşacağı temas noktalarına kaymaya başlamıştır.. artık gecenin sahibi ne alkol ne hormonlardır; sadece arzu ve tüketmek vardır sıvıları.. açlık beyni esir almış, seks kokuları havadki tütün ve alkol kokusunun önüne geçmiştir..
    isimleri öğrenme çabasının gereksizliğinin farkında olan ve farkında olmadan suskun ama heyecan verici bir sözleşmeye imza atmış iki afrodizyak esiri, vale ' nin çağırdığı taksiye kolkola ve ve kokularını tanımaya çalışarak ve alkolün etkisinden cesaret bularak birbirlerine dokunarak binerler.
    takside nedense eskiden beri birbirini tanıyan iki eski şakacı arkadaş gibi şakalaşırlar, ki az sonra tanımadığı bir insanla yatacak olmanın utancı diplere gizlenebilsin.. eve varılır, taksici bir hafta çalışmamasını sağlayacak bahşişini de alarak çiftimizi, birçok yalana ve sonu terkedişle biten muhteşem gecelere sahiplik eden bahçeli villaya bırakır. kapıya kadar da anlamsızca kahkahalar devam eder.. anahtar bitürlü bulunamaz.. bu arada vicdan son kez odasına kilitlenir ki ansızın tekmeleyip gecenin kapılarını ortamı bozmasın..
    içeriye geçilir, paltolar beyzade taraından kibarca alınır.. holden salona vuran loş ışık evin atmosferini kadına bir saniyede anlatır.. salonun köşesindeki amerikan bar , duvara çakılı antika muzik kutusu ve yerdeki iran halisi , kadına doğru yerde bulunduğunu teyid eder.. kadın banyoya geçer.. makyajını ve etki gücünü son kez kontrol eder.. erkek üzerini değişir, içkileri hazırlar ve eşsiz müzik arşivinin en seçkin ürünlerini piyasaya sürer.. az bulunanbir deodrantı da bedeni ne ekler ki gecenin hiçbir eksiği kalmasın..
    kadın; herkesi deli edecek kadar çarpıcı bir güzelliği olduğuna kendini inandırıp lavabodan çıkar..

    demek isterdim; fakat; bu en rezil durumlar başlığı ve asla istediğiniz gibi bitmeyecek bu öykü. işte başlıyoruz..

    kadın tam lavabodan çıkıp erkeğe dekoltesinin gizemiyle bir sürpriz yapacakken, hayat ona bir sürpriz yapar.. akşam evden çıkmadan önce, barda acıkmayayım diye evde bir gece önceden kalan karnıyarıktan yemiştir.. ve şimdi tamda bu esmer italyangörünümlü adamla sevişecekken, karnı ağrımaya başlamıştır.. kısaca circir olmuştur..
    sancı dayanılmaz bir şekilde gelmiştir. ve bir kramp gibi bağırsaklarını ve midesini zorlamaktadır. çare yoktur.. bütün seksapeline ve eşsiz tek parça gece kıyafetine rağmen sicmak zorundadır.. onun da bir dötü ve o dötün de baskıya dayanıksız bir çıkış kapısı vardır.. neyse iççamaşırı bir köşeye atılır.. elbise belde toplanır.. fransiz mali klozete çökülür.. kıça vuran buz gibi soğuk, alkoün etkisini azaltmaya başlar.. artık romantizm çok uzaklarda kalmış, sevişme arzusu kanalizasyondan akıp gitmiştir. ama asıl şenlik daha başlamamıştır bile.. çünkü lanet olasıca karnıyarığın üstüne yarım kiloda fıstıklı baklava yemiştir allahın salağı.. ve sadece sıçmak ve bağırsakları boşaltmak bir çözüm gibi görünmemektedir. çünkü o gece kadınımızın bağırsakları müzik zevklerinin en dip noktasındadır ve sıçma eylemine berbat potorott foorfff potooo gibi seslerle vokal yapmaktadırlar..kadın sıçmamamkta adeta püskürtmektedir. erkek dışarda şaşkındır.. az önce bir filmden fırlamış gibi hayatına giren seks sembolü sarışın , içerde frabnsız banyosunun duvarlarındaki şarap rengine kahverenginin farklı tonlarını eklemektedir.. ve fransız banyosunda kahverenginin çok güzel görünmediğini de bilmektedir.. üstelik bu renklerin curuk yumurta gibi kokma özelliği taşıdığı düşünülürse..

    neyse efendim; seks sembolümüz içerde borazan gibi öttürüken mıçını, renkten renge girmekte ve asıl rezaletin banyodan çıkarken erkeğin yüzüne baktığı anda başlayacağını düşünmektedir. ve antepfıstıklı baklavanın dilimler halinde hayata geri dönüş operasyonunun bu şekilde oluşu onu fena halde hayalkırıklığına uğratmıştır..
    artık hayat bir sevişme ve eğlence planından değil, oda spreyinin kokuları ne derece bastırabileceği ve bir tomar tuvalet kağıdının kaç tepsi baklavayı saklayabileceğinden ibarettir.
    0 ...
  9. 2.
  10. bir arkadaşım anlatmıştı. ona da arkadaşı anlatmış.

    bundan 3 sene önce diyarbakırdan izmir'e gelen bir inşaat ustası yazın sıcaklığı ve izmir kızlarının güzelliğinden olsa gerek içindeki abazalığı söndürmeye karar vermiş. tabi parasıda az olunca tro*lara talim etmiş. trolarda bunu alsancaktaki bornova sokağında bir eve sokmuşlar. silah ve jilet zoruyla önce bütün parasını alıp sonrada bir güzel ırzına geçmişler. bunun üzerine polise başvuran bu inşaat ustası parasını neyin geri almış fakat ırzını oracıkta kaybetmiş. bunun üzerine polis kendisine;
    + paran tamam ama diğer durum için tek diyebileceğim hamama git bir abdest al ve olmamış gibi yaşamaya devam et.
    demiş. sorarım size bu adam bahtsız değilde ne?
    (bkz: bahtsız bedevi)
    (bkz: bahtsız inşaat ustası)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük