Hayatımın tam yine en hüzünlü ama umutlu günlerinden birinde girmeseydin hayatıma, sana verdiğim değer için pişman ettirmeseydin beni, yüreğime bir kilit koymasaydın, hayatımdaki herşey senden o kadar uzaklaşırken senin beni tutup kendine çekmene, sonra bir uçurumun üstünden atlarken beni bırakıvermene alıştırmasaydın, askerken cepleri şarjör ve sigara izmariti dolu hücum yeleğinden, resmini çıkarıp da fener yardımıyla bakıp, feneri söndürdükten sonra resmini öptürtecek kadar aşık etmeseydin, deli gibi esen rüzgarın değilde, sessiz sensizliğin içimi titrettiğini bilseydin, şehri yukarıdan gören bir tepeden şehrin ışıklarına bakıp da " gelsen ne çektiğimi bir de bana sor, evlerin ışıkları bir bir yanarken bendeki karanlığı bana sor" diye mırıldandığım gecelerden haberdar olsaydın, ne kadar acı çektiğimi bilseydin, sen mutlu ol diye kendimi parçalamaktan yorulurken, sen gülümse o gülüşünü göreyim diye kendim olmaktan çıkıp tükenirken seni başkalarının kollarında görmeme neden olmasaydın, senin dediklerini yapıp senin düşüncelerine kendi düşüncelerimden daha çok önem verdiğim halde beni bu kadar çok üzmeseydin, bir kadın için yürekte iz bırakmama ortam hazırlamasaydın, onca yazılarım onca sevgi sunuşlarım ve onca çırpınışlarım ve tam oldu derken "hoşcakal" deyişin ve aslında bunun "son hoşcakal" olduğunu söyleyişinin nasıl hüzünlendirdiğini bilseydin, beni hayatından sildiğini göstermeye çalışmasaydın, en olmadık anda en olmadık yerde beni bu ben olmayan halimle birebir başbaşa bırakmasaydın, ben bunları yazarken sen çok uzaklarda olmasaydın, sen de beni benim seni sevdiğim kadar sevseydin
Gün gelecek, en beklemediğin anda, oğluna isim ararken aklına geleceğim. Ama öyle bir gün gelecek ki öyle bir gün, ilk filmimizi başka bir adamla izlerken bana ne kadar çok aşık olduğunu anlayacaksın