ağlayarak izlediğim son zamanların güzel dizisi. korkut gibi bir erkek çıksa karşıma evlenme teklifini geri çevirmezdim. ceylan neyin kafasını yaşıyor allasen.
fox'a bir daha böylesi uğrayamayacak kıymetli dizidir. Güney kore dizisi olan "I'm sorry, ı love you" nun birebir türk versiyonu olduğu da ayrı güzel gerçektir. 16 bölüm süreceği söyleniyor. Tadında bırakma iyidir tabi ki, izlenmeye değerdir.
Korkut Ali karakteri için ilk bölümü iki kere izlediğim, iqsu düşük kısımlarına bile katlandığım, almancı arabesk country rap fonlu soap opera. saçmanın dibi. ama çocuk fenaa netcen.
sevdiği erkekle tam evleneceği sırada tecavüze uğrayıp umumhaneye düşen bir kadının öyküsünü konu alan, 1955 yapımı siyah beyaz türk filmi. yönetmen şadan kamil, senaryo haldun taner, oyuncu kadrosu münir özkul, mualla kaynak, kemal ergüvenç, sadettin erbil, ahmet tarık tekçe bulunmaktadır.
--spoiler--
dupduru, saf asla karşılığında bir çıkar beklenmeyen...sinsilik, çeşitli ayak oyunları entrikalar içermeyen tertemiz bir sayfa... berrak bir gökyüzü gibi olan...
"sana olan sonsuz özlemim ve ölümsüz aşkım üzerine bir kez daha yemin edebilmek için bunca yıl bekledim" dedi genç adam. sadece platonik olan, masal gibi bir aşk öyküsü idi onlarınki. ne iflah olmaz bir azimdi; her anını, ona kavuşacağı günün hevesi ile yaşamak... tekrar içinde kaybolmayı umut ettiği; nekadar muhteşemler dediği gözlerine bakabilmeyi özlemek...
belki zamansız bir başlangıçtı onlarınki. ama aşkın yeri ve zamanını hangi güç belirleyebilmiştir ki şimdiye kadar? haliyle onlarda çok hazırlıksız yakalandılar. ikisininde çok sevdiği tarkan'ın "kış güneşi"şarkısındaki gibi "yanlış zaman, yanlış bahar". aşık olmak için zaman yanlış olabilirdi belki; AMA MEVSiM VE yer asla yanlış değildi. yaz mevsimi ve akdeniz. aşık olmak için en uygun ortam...
aşktan konu açılmışken, her gün yeryüzünde bir sürü insan, kendine özgü bir dilde, kendine özgü duygu yoğunluğu ile "seni seviyorum" diyor. kelimeler, sözcükler çoğaltıyor aşk üzerine aşka ait olan; veya kalbinin derinliklerine dokunuyor tek bir bakışla...
terk edilmek de var elbet aşkın kaderinde; çokça yaşanıyor dokunulan kalbin derinliklerinin sızım sızım sızladığı anlar...oldukça kederli sonsuz hüzünlü...
--spoiler--
ertesi gün telefonum çaldı, arayan eda ydı. babası olanları anlatmış galiba. ama beni dövdüğünden haberi yok. niye beni dinlemedin? ben sana demedim mi sakın babamla görüşme diye! ne yaptı sana, bişey yaptı mı? Dedi yok dedim, bişey yapmadı ama keşke yapsaydı da, affetseydi dedim. eda, babam affetse ben affetmem artık seni, her şey bitti bunu kabullen ve kendine güzel bir hayat kur, bundan sonra hayatında eda diye birisi yok bunu bil ve lütfen kendine iyi bak dedi ve kapattı telefonu.
o günden sonra günlerim hep monoton geçti. asosyal bir yaşam geçirdim ilk başlarda tabi ama daha sonra elbette ben de güldüm, eğlendim, makara da yaptım. derslerime daha bi önem verdim. sanki eda için yapabileceğim son şeydi bu. hep okumamı istiyordu çünkü. Sedef le bir kez telefonda görüştük, semih e her şeyi kendisinin anlattığından bahsetti. o günlerde kendinde olmadığını bilmem ne bir sürü şey söyledi. hiçbir şey demeden kapattım telefonu, bir daha da görmedim. hülya teyze ve ersin amcadan da haber yok. belki sedef onlara da anlatmıştır yaptığımız o iğrençliği ve o yüzden onlar da beni arayıp sormamışlardır.
eda ya gelince. okulunu bitirdi. en sonki ayrılık konuşmamızdan sonra, haftada bir telefonda görüşüyor gibiydik. kendime bir şey yapmamdan korkuyordu galiba. daha sonra aramalar seyrekleşti, ankara ya geldiğimde işleri oluyordu genelde. arkadaş kalalım. demişti ama olmamıştı. hep yeni bir sevgilisi var mı acaba diye içim içimi yedi ama böyle bir şey bulamamıştım. babası okulunu bitirdikten sonra onu yurt dışına göndermiş. 1 senesini doldurdu. irtibat iyice kesildi. galiba unuttu beni...
bana gelince; okul bitti. şu an çalışmıyorum ama bi kaç aya bi iş ayarlayacağım kısmetse. Eda dan sonra bir başka kızla tanıştım. Onunla da 1.5 yıl gibi bi süre sürdü. evlenecektim artık onunla ama o da olmadı. şu anki tek sosyal hayatım sizlersiniz ama bugünleri de geride bırakacağıma eminim. hayat bana bir fırsat sunmuştu ve ben bunu değerlendiremedim. fakat hayatta şunu unutmamalıyız ki, fırsat her zaman gelmez insanın ayağına, her zaman eda gibi biri çıkmaz insanın karşısına fakat eda yok diye de kahretmek boşuna. elimde kalanlarla mutlu olabilmeyi öğrendim ve eda yı unutamasam da, eda sız yaşamaya alıştım galiba.*
eda ydı evet, edaydı! bir neden söyleyemiyor sadece dinliyordum. ilk baştaki neden sorularından sonra o da susmuş, sadece ağlama sesini duyabiliyordum. eda diyorum edaaaa bu daha çok ağlıyor sanki ben öyle dedikçe. bitirme eda, bitirme! dedim. bi 5 dk sürdü bu telefon görüşmesi. yine o kapattı. bir umut ışığı görünmüştü sanki. eda beni unutamıyordu. dedim ya, beni çocuğu gibi seviyordu adeta diye. ne kadar şerefsiz de olsam, benden vazgeçmek istemiyordu.
hava aydınlanmıştı.. aradım eda yı, açtı. o an ne konuştuk çok fazla hatırlamıyorum şu an. ama ankara ya geliyim mi? dedim. neden? dedi. seni görmeye... dedim. hayır! dedi. sana olan aşkıma inanman için kendimi öldürmem gerekiyorsa, onu da yaparım eda! dedim. bu nasıl korktu öyle deyince. sakın! dedi. bana bir de bu acıyı ekleme! peki dedim sen nasıl istersen. ben seni hak etmedim, ama ben senin için ne istiyorsan yapmaya hazırım bunu Bil. dedim. bundan sonra sana haber vermeden nefes bile almam, yeter ki bana bir şans daha ver. dedim.
o gün tekrar arayamadım bir daha. cesaret edemedim. ertesi gün eda aradı ve ben yapamam artık xxx. dedi. babama söyleyemem seni bir daha. biz hakkımızı kaybettik. dedi. gidiyim babanın yanına, ne olacaksa olsun, yeter ki sen iste, orasını düşünme. dedim. hayır! dedi karşı çıktı. olmaz dedi, bir daha görüşmeyelim. bunu benim için yap. dedi ve kapattı telefonu...
eda yı tekrar kazanmak için değil babası, tüm dünyayı karşıma almaya razıydım. kafaya koymuştum, ankara ya gidip babasıyla görüşecektim. isterse beni öldürsün, hiç umurumda değildi artık. birkaç gün sonra cesaretimi de toplayarak ankara ya gitmiştim.
öğlene doğru babasının dükkanına girdim. tolga amca nerede? diye sordum, elemana. eleman beni tanıyordu daha önce, gelmez, boşuna bekleme. dedi bana. anlaşılan onun da bazı şeylerden haberi vardı. peki dedim çıktım dükkandan. dükkanın karşısında bekliyorum tolga amcayı.. akşama kadar bekleyecektim. bugün gelmezse yarın, yarın gelmezse ondan sonraki gün. gelene kadar bekleyecektim onu.
yaklaşık 2 saate yakın dikildim dışarıda. en sonunda tolga amca belirdi. gittim yanına, bu şokta. ne var lan it?! dedi herif bana resmen. bir daha karşıma çıkma, seni öldürürüm demedim mi ben? dedi. Ben de istersen öldür tolga amca ama önce bi konuşalım. dedim. bu iyi lan, atla arabaya. dedi. bindik arabaya bu beni bi yere götürüyor. ne kadar cesaretli de olsam, eda için ölmeye de razı olsam, içimden siki tuttum bu sefer, bu beni kesin sikecek. diyordum. benim ses resmen götüme kaçtı, o da hiçbir şey demiyordu, yol boyunca hiç konuşmadık. bu beni bi yere götürdü, boş bi ev. daha önce bilmediğim bi yerdi. girdik içeri...
ben başladım ağlamaya ama nasıl ağlıyorum. adam bana bişey yapacak diye de korkuyorum zaten. bu bana ne var lan, ne istiyorsun daha? diye söze başladı. ben işte, yaptığım her şey için çok pişman olduğumu, eda için her şeyi göze aldığımı, bir şans daha istediğimi falan söyledim son derece korkak bi tavırla. bu kendini bi anda kaybetti. ne diyorsun oğlum sen, ne tekrardan bahsetmesi. kızımın başına senin yüzünden gelmeyen kalmadı! dedi ve başladı bana yumruk atmaya. yumruklardan hırsını alamamış olacak, yere kapaklanan bana biraz da tekme salladı, sağolsun. şimdi siktir git bu evden. bir daha karşıma çıkarsan yemin olsun öldürürüm seni! dedi.
ben yarağı yemiş bir suratla evden çıktım. sarhoş gibiyim amk. aradım bi arkadaşı geldi aldı beni. hastaneye gittik, pansuman falan işte. burnum çatlamış. hastaneden çıktım. bizimkiler geldiğimi bilmiyordu zaten. tekrar bastım gittim bursa ya...
semih okulun hastanesine götürdü beni. serum falan verdiler. tansiyonum falan düşmüş heralde. beni telkin ediyor bu orospu çoucu. üzülme lan diyor sana kız mı yok? amına koyduğumun sıpası, ne diyon sen. kıskanıyorsun sen bizim aşkımızı bu besbelli diyorum içimden. neyse bi kaç saat hastanede kaldıktan sonra gece ankaradan bi arkadaşımı aradım. dedim böyle böyle oldu, neler oluyor anlamadım. babası şu saatlerde işte oluyor, sen bi kaç gün geçsin, ortalık yatışsın, git bi bak eda ya. neler oluyor öğren.
2-3 gün sonra arkadaş gitmiş eda nın evine. açmış kapıyı eda, baya solgunmuş yüzü. bunı tanıyor eda zaten. ne oldu, neden geldin? demiş. bu anlatmış işte xxxin telefonuna çıkmıyormuşsun. baya meraklanmış ne oldu falan. bu demiş git ona sor, git sedef e sor. ben artık onun artık adını bile duymak istemiyorum. ne olur rahatsız etmeyin beni artık! demiş. bu biraz daha ısrar edince en sonunda demiş işte. o gün ben evden çıktığımda, semih benim sedef le yaşadığım şeyleri bir bir anlatmış eda ya. Eda da bi hışımla çıkmış evden. yolda da kaza geçirmiş. arabası yoldan çıkmış, ölümden dönmüş!
her şeyi anlatmış işte bizim arkadaşa ve bundan sonra hayatımda onun gibi bir şerefsizin lekesini taşımak istemiyorum! demiş. bana kızdığında sadece ismimle hitap eden eda, bana şerefsiz demişti. arkadaş ilk başta bana olanları anlatmadı. sen gel bi ankara ya dedi bana. anladım öğrenmişti bişeyler ama telefonda konuşmak istemiyordu anlaşılan. o gün atladım otobüse gittim ankara ya.
bu bana her şeyi anlattı. sen böyle böyle yapmışsın. semihte her şeyi söylemiş. ulan semih nasıl öğrendi? diyorum. ben anlatmadım ki o puşta olayları. bilmiyorum tabi sedef in her şeyi semih e anlattığını. yıkıldım tabi ben haliyle. Eda nın yanına gitmek istiyorum köpek gibi ama bitmişti artık her şey. bu sefer yolun sonuna gelmiştim...bursaya gidiyorum neyse. semih tabi ankaraya gidince her bi boku öğreneceğimi tahmin etmiş önceden. eve çağırmış 2 arkadaşını. ben bunu sikersem, ayıracaklar, belki de bana dalacaklar işte. eve girmemle semihin üstüne atlamam bir oldu. öyle böyle değil öldürecem herifi. iyiki o 2 arkadaşını çağırmış yoksa kesin katil olurdum. o 2 kişide bizi ayırmaya çalışıyor falan ama onlara da giydiriyorum arada. Onlar da bana falan işte. ölesiye dövüştüm. en son bittim tükendim işte, polis çağırmış komşular. polis geldi aldı bizi. sorgumuzu falan aldılar. orda derdiniz ne? diyolar hiç cevap yok. bir gün nezarette kaldım. o gün bizimkiler aramışlar, açmamışım telefonu. onlar da meraklanmış baya bi. ertesi gün çıktım. annem biz yoldayız demez mi? niye açmıyorsun telefonunu, ne oldu bişey mi oldu bilmem ne. yok anne, gelmeyin! diyorum ama dinleyen kim. eve girmedim o gün. burak dediğim o arkadaştayım. bizimkiler geldik. dedi. ben benim eve götürmeyecektim, burak a götürecektim. sağolsun bana çok yardımı olmuştur burak ın. bizimkiler geldi. ben ölü gibiyim. noldu diyorlar falan. dedim eda yla ayrıldık. annem telkin ediyor beni, üzme oğlum canını, ne yani kendini mi öldüreceksin, yapma etme. bir sürü şey. niye evine gitmedik? diyorlar, semih le tartıştım dedim. ne oldu falan dediler. eda yla aramızı o bozdu. dedim işte. Babam da baya üzülmüştü durumuma. bu halde zaten ders mers çalışamazsın, gel gidelim eve. dedi. yok dedim. gidemezdim ankara ya. Eda sız bi ankara bana yabancıydı artık. Eda sız nefes alamazdım ki ben ankara da
ne kadar ısrar ettilerse de gitmedim onlarla. bi gün kalıp gitti onlar. babam, sağolsun baya yüklü bi miktar para verdi. al dedi, nasıl istiyorsan öyle kur düzenini dedi. kendini daraltma, okumasan da olur, ne yaparsan yap ama kendine bişey yapma sakın, annenin haline bak. dedi. oysa onun hali de anneminkinden pek farklı sayılmazdı...
elimde tekrar bi eve çıkabilecek miktarda para vardı ama uğraşmak istemiyordum ev ara, eşya ayarla. burak oğlum burada kal dedi. burağı severdim ama yalnızlık en iyisiydi. çocuğun düzenini de bozmak istemezdim ne olursa olsun. gittik bi kaç gün sonra burak la benim eve. kişisel bütün eşyalarımı topladım. evde yoktu semih puştu. Burak ın eve götürdüm bi kaç elbise falan. sonra bi kamyonet ayarladım, ne kadar getirdiğim eşya varsa onları da aldım evden. eşya falan sikimde değil ama o orospu çocuunun, benim aldığım şeylerle keyif sürmesini istemiyordum. aldım eşyaları, koyacak yer yok bi boş dükkan buldu bi arkadaş, oraya koyduk eşyaları. çürüse de sikimde değil, semih kullanmasın da... hep merak etmişimdir, o sikik evi öyle dımdızlak görünce ne hissetti acaba diye.
yaklaşık 1 ay geçti. okulu iyice boşlamıştım. Eda dan ses yok, işin ilginci sedef de hiç aramamıştı beni. o niye aramıyordu acaba? diye düşünüyordum çünkü hiç bişeyden haberi yoktu ki. oysa semih kavgamızı falan her şeyi anlatmış sedef e. Sedef de korkuyor tabi, aramıyor beni.
biraz olsun toparlamıştım kendimi. ben eve çıkacağım falan dedim burak a. Görükle de kalmayacaktım ama. o semih in yüzünü görmek istemiyordum çünkü. yine şehir merkezinde bi ev tuttum ben. dükkana emanet koyduğum eşyaları da aldım, bi kaç üstüne yeni bişeyler derken evi düzdüm tekrar. okul bitmişti, dersler bok gibi, 2 tanesinden geçmiştim yaz okuluna kalacağımı söyledim bizimkilere. gitmek istemiyordum ankara ya. annem bi haftalığına da olsa gel yavrum özledik! diye ağlayınca dayanamadım peki. Dedim.
1 haftalığına gidecektim ankara ya. ilk 3 gün evden dışarı adımımı dahi atmadım. her gün eda nın yanına gitmeyi istiyor ama cesaret edemiyordum. Eda nın okul arkadaşlarından birini aramak geldi aklıma. adı burcu. beni çok severdi. tepkisi ne olacak bilmeden, görüşmek istediğimi söyledim. bu bana hiç gerek yok artık. dedi ama yalvarıyorum burcu yalvarıyorum sana. dedim. ikna ettim burcu yu.
buluştuk bi yerde. Eda yı sordum önce. eskiye göre daha iyi. dedi. o da 2 dersten kalmış. daha önce hep a lı b li notlarla geçerdi. sağlığı nasıl? dedim. nasıl olsun?! senin yüzünden ölüyordu! dedi. haklısın. dedim. ben burcu ya tüm yaşadıklarımı en ufak ayrıntıyı es geçmeden anlattım. Sedef i, semih i, eski evimi, nerde ne yaptıysam anlattım.
burcu biraz hak vermişti bana. korkularından dolayı sedef ten vazgeçemedin yani dedi. evet dedim. ben eda dan başka hiç kimseyle birlikte olamam. ne yaptıysam eda yı kaybetmeme korkusundan yaptım dedim. lütfen eda ya şunu de ki; eğer istesin, bana son bir şans versin, bursa yı hayatımdan çıkarmaya razıyım. gerekiyorsa okumam dedim. kız bana çok acımıştı ama nefretle bakmaya çalışıyordu.
burcu eda ya anlatmış tabi bütün konuşmalaramızı. bir gün bursa dayken telefonum çalıyor. tanımadığım bi numara. açtım telefonu alo dedim. ses yok. kapandı sonra. diyorum ya eda ya sedef kesin ama hangisi. eda olma ihtimali daha yüksekti çünkü eski hattını kapattırmıştı. 10 kez aradım tekrar ama açan olmadı. o gün gece aydınlığa doğru geçerken yine çaldı telefonum. uyku sersemi baktım numaraya, arayan gündüzki numara. açtım telefonu, karşıdaki ses; neden, neden, neden?! diyor...
ertesi gün de birlikteydik bütün gün, ben gece bindim otobüse çıktım yola. eve geldim, semih i aradım, böyle böyle ben evi boşaltıcam. bi yer bulmam lazım falan. Semih in de bi ev arkadaşı vardı ama 1 aya kadar ayıracaklarmış zaten evi. birlikte çıkalım falan dedi bana. Benim de aklıma yattı bu fikir. hem daha hesaplı olurdu. baya para harcıyordum sonuçta yalnız yaşarken.
hülya teyzeler gelmişti bursa ya, oğullarının işlerini falan baya yoluna koymuşlar işte, kızları da eskisi gibi değil tabi. görünce baya şaşırmışlar. biraz olsun gülüyordu kadının yüzü. ben evden taşınacağımı söyledim hülya teyzeye. kadın kendilerini suçlu hissetti sanki. ben onlardan kaçıyorum gibi düşündü, baya üzüldü. gitmemi istemiyordu beni çok seviyorlardı çünkü ama gitme de diyemedi. kafama da koymuştum artık. eda her gün arayıp, ne yaptın ev işini? diye soruyor ben de semih le eve çıkacağım işte, onun ev bulmasını bekliyorum. Diyordum.
sedef duymuş benim taşınacağımı, bi gün geldi benim eve. oturuyoruz işte, bu dedi evden niye taşınıyorsun? benden mi kaçıyorsun? . ne alakası var falan dedim. çok masraflı oluyor tek yaşamak, ondan gidiyorum. dedim. bu üzüldü ağlıyor işte. ben biliyorum, sen benden kaçıyorsun. dedi. sen gideceksin ben yine eski sedef olacağım. senden başka konuşabildiğim kimsem kalmadı, sen de gidiyorsun işte. dedi. artık tek düşüncem sedef i iyi etmek, tamamen çöküntüden kurtarmak ve böylelikle sedef ten kurtulmaktı. bir plan yapmalıydım. sedef için, ben ve eda için. okuldan bi arkadaşım var, adı burak. tipi falan da yerinde iyi bir çocuktur. buna sedef ten bahsettim. ama her şeyi anlattım, ilişkiye girdiğimize kadar. en son ağzımdaki baklayı çıkardım ve oğlum bu kızı sana yapalım mı? dedim. ilk başta manyak mısın ?! dese de, erkek milletiyiz abi. kız bulunca dayanamıyoruz. iyi bakalım yap. dedi bu bana en sonunda.
bi gün ayarladım burak ı işte, hülya teyzelerin kapıyı çaldım. ben biraz gezeceğim de, sedef in işi yoksa, o da gelsin isterseniz, hem bi hava alır. dedim. gitti söyledi sedefe. mutlu oldu tabi o da. neyse bekledim ben evimde bunun hazırlanmasını biraz. altıparmakta bir cafeye gittik. ben buna bi arkadaşımın daha geleceğini. çok iyi biri olduğunu falan söyledim yoldayken. yakın arkadaşımdır dedim. bi tepki vermedi. cafeye oturduk, biraz sonra burak da geldi. oturduk hoş beş sohbet işte. Burak ın hoşuna gittiği belliydi sedef in. Sedef te tık yok ama. lan çocuk benden daha yakışıklı ama yok amk. hiç pas vermiyor. sonuçta burak da gururlu çocuk, bir iki yokladı ama karşılık alamayınca o da vazgeçti.
ayrıldık cafeden evlere gidiyoruz. bu bana demesin mi, senin ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyorum. sen benden kaçmak için gidiyorsun, sen benden kurtulmak için arkadaşını bana yapmaya çalışıyorsun diye. otobüsteyiz ama nasıl sinirli. lan dedim aha yine kafayı sıyırdı bu kız. nasıl götürecem ben bunu bu halde evine. eve yakın bi yerde bi yere oturttum bunu. kız zaten kendinde değil. bu halde eve götürsem bülbül gibi şakırdı ne bok yediğimizi. oturduk işte, ben buna evet haklısın bunun için gidiyorum evden, bunun için çağırdım burak ı. ama sen de beni anla, iş sadece bende bitmiyor ki. eda hissediyor bazı şeyleri ve o istiyor bunları benden dedim. ne olursun bırakma beni. en azından biraz daha bırakma. sana ihtiyacım var diyordu. ben senin eda yla birlikte olmana engel olmayacağım. sadece beni bırakma. illa bi isim koymamız gerekmiyor, sadece sadece beni bırakma! dedi. e ne yapıyım bende iyi dedim, sen nasıl istiyorsan öyle olsun. ama lütfen ağlama artık, yeter. aradan biraz vakit geçmişti ve ben taşınıyordum. Sedef e bunu eda için mecburen yaptığımı söylemiş ve ona yine de onunla daima görüşebileceğimizi söylemiştim. yeni ev eskisinden daha yeniydi ama eskisi daha genişti ve burada 2 kişi kalacaktık bir de üstelik. ama semih iyi çocuktu, anlaşamayacağımızı sanmıyordum okul devam ediyordu, bu dönem baya sıçmıştım. amk bu iktisat derslerinin!
neyse devam;
iki kişi yaşamak harbiden zormuş. gelen giden de eksik olmuyor amk zaten. ebesinin amı gibi bulaşık çıkıyor. Tamam, aşırı düzenli bir insan değilimdir ama, bu tahmin ettiğimden de fazlaydı. ister istemez, atışmalar falan başladı bu semih le. eda gelmişti 2 kez, daha taşınalı 1 ay olmuş. beni merak ediyor tabi. ulan bu semih in yavşak yavşak hareketleri kızın yanında, beni çileden çıkartıyor. bi keresinde, odamızda film izlerken bile daldı amın evladı, ne izliyosunuz ya ben de izleyeyim mi? diye. semih kıskanıyordu beni bunu anladım. bu aralar sedef de gelmeye başlamaz mı bize amk. bir gün semih, keraneye çevirdin evi. dedi şaka yollu sözde. baya baya birbirimize girdik o lafı duyunca. ulan eda nın gelmesi mi batıyor sana orospu çocuu?! sedef konusunda haklıydı ama, bilmiyor ki geçmişi amk... ne diyecem ben buna, sedef i siktim, şimdi de korkudan ne dese yapıyorum mu amk.
bi gün ben okuldayken gelmiş bu sedef. semih evde o sırada, öyle girmiş. bana haber de vermiyor geleceğini amk. bunlar sohbet falan derken, sedef buna, sana bişey söylüycem ama aramızda demiş. Semih de atlıyor tabi hemen söyle diye. sedef bütün yaşadıklarımızı anlatmış buna. eve geldim ben, tabi hiç bişeyden haberim yok. Sedef i gördüm şaşırdım. Semih in yüzünde yavşak bi sırıtış var ama nereden biliyim amk, yediğim naneleri öğrendiğini.
o gün takıldık üçümüz birlikte. Sedef i yolladım gitti, sonra. bir gün yine telefon çaldı. eda ben geliyorum. dedi. hem de arabasıyla gelecekmiş bu defa. daha önce göndermemişti 2 kez babası arabayla. şu şansa bak amk, millet araba alıp kız ayarlamaya çalışır. bana arabası olan bi kız benim için geliyor. (:
eda iyi araba kullanırdı zaten, arabası olmadan önce de. neyse geldi eda. biz ikimiz takılmaya çalışıyoruz ve bu semih götleğini pek dahil etmemeye çalışıyorum aramıza. adam dengesiz çünkü. kızın yanında, ooo xxx cim, arabalı kızı bulmuşsun falan der amk, bi de edanın yanında papaz olmayayım şunla. hem eda kesin kendini suçlardı, benim yüzümden sen bununla ev arkadaşı oldun. senin düzenini bozdum diye üzülürdü kesin. ilk gün gayet güzel gezdik işte. altımız da arabamız da var. Uludağ a çıktık edayla. semih puştu ben de geliyim der gibi nasıl bakıyor amk. yolda görseniz o tipi para verirsiniz. neyse çıktık uludağ a, bu kayak yapmayı nasıl biliyor. nerde öğrendiyse artık. Ben de orta derece işte. kaydık falan, baya güzel bi gün geçirdik. akşam eve gittik, yattık. sabah ben ekmek falan almaya çıktım dışarı. iyi ki çıkmışım amk. bi baktım yolda sedef! yine geliyor lan! lan bi haber ver, sikecem seni oracıkta artık. bi haber ver lan!!!
bu güle güle geliyor. hemen koşa koşa gittim yanına sedef dedim eda burada. gelme bugun cart curt. bu geliyim ya, ne olacak diyor. ne ne olacak, ben senin için kaçtım o evden, burada semih le savaş yapıyoz her gün senin bokuna! daha hala ne olacak diyor. bu gelicem diye tutturdu. gelme diye de kolundan sürükleye sürükleye gönderemem ya. bunun elinde bi poşet var. kahvaltılık bir şeyler getirmiş belli. hadi dedim, getirdiğin şeyleri şurada yiyelim, ondan sonra da sen git ne olursun. bak eda ta ankara dan geldi ama ben yine de senle oturucam. hadi n olur dedim. bu iyi tamam dedi. açık bi parka gittik, oturduk yiyoruz. bakkaldan içecek almıştık işte. onu içiyoruz yiyoruz derken 1 saat oldu nerdeyse. eda aramadı daha bu iyi haber ama neden aramadı? diye de aklımda bir soru işareti yok değil.
en sonunda hadi kalkalım dedim, iyi dedi. gelmeyeyim mi ben? diyor hala amk. yok dedim. bunu dolmuşa bindirdim. gidene kadar bekledim. gititm tekrar markete ekmek bilmem ne aldım geldim eve. evde eda yok. semih odasında. nerde eda?? dedim. çıktı o. dedi. lan nereye çıktı? amk. bilmiyorum. diyor. arıyorum eda yı telefonu kapalı. lan noldu? ne oldu ne oldu?!! deli dana gibi evde dolanıyorum. Sedef le bizi mi gördü? diyorum. evet galiba bizi gördü. herhalde arkamdan o da indi, beni sedefle görünce de, çekti gitti. semih diyorum bu önce evden çıktı, sonra tekrar gelip mi gitti? diye. çünkü beni takip etmeye dışarı çıksaydı, tekrar eşyalarını almak için eve girmek zorundaydı.
hayır, direk çıktı, bi daha da uğramadı dedi. e o zaman sedef le beni görmedi eda. daha başka ne olabilir ki? telefon da kapalı hala! offff
o gün yaklaşık bir 6-7 saat sonra bir telefon. arayan tolga amcaydı (eda nın babası). içimde büyük bir korku. bir şeyler olmuştu ama neydi? Eda nın gitmesi için ne olmuştu ki? bütün bu sorular kafamda açtım telefonu. telefonda babası bana nasıl küfrediyor, öyle böyle değil. bir daha kızımın adını dahi ağzına almayacaksın. seni gördüğüm yerde vururum! ve daha neler neler. hani görseniz adam inci yazarı dersiniz, o derece...
ne oldu, ne yaptım? diyorum ama kime diyorum, adam 7. ceddimden girmiş, soy ağacımı yeniden şekillendiriyor. küfürlerle zaten sarhoş oldum ben. yığıldım olduğum yere. semih noldu oğlum? diyor ama kendimde değilim. zırıl zırıl ağlıyorum. ne yapmıştım ki eda ya? suçum neydi en azından onu bari bilseydim.
sabah 6 da ankara daydım. geleceğimi bi tek eda biliyordu ve o saatte beni terminalde bekliyordu. gece uyumamış bile. son olaylardan sonra daha bir duygusal olmuştu anlaşılan. o benim için çok şey yapmıştı ve belki de sırf bu yüzden beni kaybetmek istemiyordu. çünkü beni ben yapan, benim şu an üniversite okumama kadar beni adam yapan kişi eda ydı. hani yanlış anlamayın da, beni bir sevgili gibi seven eda, beni çocuğu gibi de seviyordu aslında. hani anneler, evlatları ne kadar şerefsiz olursa olsun, çocuklarından vazgeçemez ya, işte bizim durumumuz da böyleydi eda yla. otobüsten indim, karşımda eda. bitkin görünüyordu aslında ama güçlü görünmeye çalıştığı her halinden belliydi. kucaklaştık önce sıkı sıkı. bavul falan almamıştım yanıma, küçük bi sırt çantası işte. tuttum elinden, yürüyoruz. ilk ben konuştum, şurda bişeyler atıştıralım mı? dedim, terminalin içinde bir cafeyi göstererek. olur. dedi. girdik işte içeri oturuyoruz, ne desem bilemiyorum eda ya. söze o başladı. ne oluyor sana xxx? dedi. sorunların mı var bursa da? yalnız mı hissediyorsun kendini orda, derslerin mi kötü yoksa, ne oluyor sana? sen eski sen değilsin. eda haklıydı. ona layık olamamıştım ama onu kaybedemezdim o bana bu hayatta sunulmuş en büyük şanstı. tuttum ellerinden, özür dilerim. dedim. ben sana layık olamıyorum. ben senin kadar güçlü olamıyorum. ama asla senden vazgeçmek de istemiyorum. dedim. konuşamadım daha fazla. boğazım düğümlenmişti. oysa yolda onlarca prova yapmıştım bu an için. bana aşkım dememişti geliğinden beri. ismimle hitap ediyordu ve yine öyle başladı söze. xxx böyle yapma lütfen. ben seni senden daha iyi tanıyorum. ben senin bana taa ilk baştan beri aşık olduğunu biliyordum diyor (lise 3 ün başından beri demek istiyor). ben sana aşık oldum çünkü sen beni gözünde o kadar büyütüyordun ki, aylarca bana bir selam vermeden, sadece bakmakla yetindin. ben senin gözlerinle konuşabiliyorum, sakın beni sen de yarı yolda bırakma annem gibi, bu acıyı bir daha yaşamamı ister misin? diye sordu. bu söylediklerini daha önce bilmiyordum. ben ilk kez kolumun kırıldığı gün onun dikkatini çektim sanmaktaydım oysa. sana güvenmek istiyorum. diyordu bana. bu sözü daha önce, ilk kez evine gittiğimde söylemişti bana. bu ikinci oluyordu. oysa bana hep güvenirdi. tamam kıskançlığı falan çoktu ama, ben bir şey söylediğim zaman inanırdı bana. kıskançlık tartışmalarımız bana inanmadı için değil, hep içinde geleceğe dair bir korku olmasından kaynaklanıyordu. bir kez daha sordu işte bana; sana güvenebilir miyim xxx?
rüzgar beni bir yerlere sürüklüyordu ve ben kontrolü kaybetmek üzereydim. eda ya güven verebilmeyi ondan daha çok istiyordum ama ya uçuruma sürüklenirsem, ya eda yaptıklarımı anlarsa, ya bundan sonra da o pisliklerimle yaşamaya devam edersem diye düşünmekteydim içimden. evet, güvenebilirsin. dedim. ama çok zor dedim, çok düşünerek dedim ve o da anlıyordu muhakkak bir şeylerin kötü gittiğini. bu başladı söze, tekrar. ben artık senin o evde yaşamanı istemiyorum ordan taşın, uzaklaş oradan. peki dedim, sen nasıl istersen. bunu ben de istiyordum artık. bu bana sarıldı tekrar, en sonunda geldiğimden beri ilk defa canım dedi bana. canım bi peçete versene şurdan. ohh beee. ohhhhh…
ne yapalım, nereye gidelim? dedim. ikimiz de yorgunduk aslında. bilmem, sen söyle. dedi. ikimizin de gözünden uyku akıyor ama evlere gidip ayrılmak da istemiyorduk. bizim gölbaşında bi ev daha vardı. oraya gitme fikri geldi aklıma ama hafta sonları genellikle bizimkiler orada kalıyor. ulan ne yapsak. nasıl anlayabilirim bizimkilerin orda olup olmadığını. ya biz ordayken, gelseler ne bok yiyecem ben. ne işin var senin burada demezler mi? hem de eda var yanımda. peder bey, sabahları erken kalkar iş için. c.tesileri bazen gider iş yerine ama muhakkak erken kalkar. aradım babamı, nasılsın hoş beş işte. işler nasıl gidiyor falan dedim, ağzını yokluyorum adamın. bugün gitmedim. dedi. iyi o zaman gölbaşına gidersiniz. dedim gülerek ama içimden küfrediyorum. yok, bugün müsafir gelecek, teyzenler gelecekmiş. dedi. hımm falan dedim, bol selam herkese. dedim kapadım telefonu. hadi gidiyoruz kızım. dedim edaya. gölbaşına gittik. eda babasına anneme diye çıkmış evden ama anne baba görüşmediklerinden içi rahat yani. girdik eve işte. hiç bişey yapmadık. ikimiz de yorgunluktan geberiyoruz. hem bizimkisi zaten sadece seks yaşanan bir ilişki de değildi. birbirimize sarılarak yattık. o güzel saçlarını okşaya okşaya daldım uykuya. o gün rüyamda bile gördüm edayı. hem yanımda, hem rüyamdaydı.
3-4 saat uyduk galiba. eda uyanmış benden önce. geçmiş karşıma bana bakıyor sessiz sessiz. bu nasıl bir sevgi diyorum ya. tamam herkes aşık olur, herkes aşk yaşar ama acaba herkesin aşkı böyle mi oluyordu. başından çok aşk geçmiş birisi değildim zaten. lise de ondan önce bi kaç tane olmuştu o kadar. Onlar da bildiğin sözlüğün liselilerinin açtığı başlıklar gibi işte (:
hiç sanmıyordum bir başkasının beni böyle taparcasına sevebileceğine. Ben de kendime geldikten sonra hadi çıkalım, hava alalım biraz. dedim, çıktık dışarı. mogan parkı var işte ankaralılar bilir, oraya gittik. konuşuyoruz falan işte. babası buna araba alacakmış. bir tane bulmuşlar yarın alacakmış babası. artık her hafta bursa dayım aşkım diyor bana. Sen de okulu bitirince babamla çalışırsın falan dedi. ilk defa orda kızdım eda ya. tamam kötü niyetle demiyor bunu ama kendime yediremezdim böyle bir şeyi. baya tartıştık falan işte orda. ben sana bakarım, sen bunları mı düşünüyorsun?! dedim. yine üzmüştüm kızı...